Toplam yorum: 3.083.740
Bu ayki yorum: 3.422

E-Dergi

Murat Aydın Tarafından Yapılan Yorumlar

22.01.2007

Bir cinayet var. Dedektif katili bulmaya calisiyor. Katil şudur cunku şu sebeple diye katil bulunmaya calisiliyor. itiraf etmeliyim ki katili tahmin etmeye calistim ama ummadigim cikti :) Hızlıca okunan bir kitap. Arada sıkıldığınızda ya da yolculuk yaparken okunmaya ideal bir kitap.
22.01.2007

Kitapta Su Kasidesi İskender Pala'nin güzel yorumlariyla aciklaniyor. Her zamanki gibi İskender Pala'nin cok etkileyici bir anlatimi var. Tavsiye ederim.

Kısa bir alıntı kitaptan:

"Malum a, aşk gece yalnızken daha çok hissedilir.Gündüz insanlarla pek çok şeye ilgi alanınız farklıdır,yalnız kaldığınızda aşk sizi gözyaşına boğmaya başlar,yalvar yakar etmeye başlar,iç dünyanızda sizi kuşatmaya başlar. Bunu hatırlatan bir beyti vardır Fuzuli'nin o ünlü gazelinde:

Şeb-i hicran yanar canım döker kan çeşm-i giryanım
Uyadır halkı efgânım kara bahtım uyanamz mı"
22.01.2007

İsimden de anlasilacagi üzere Fatih Sultan Mehmet'i, zamanindaki alimleri ve İstanbul'u anlatan, tarihi hikaye tarzinda sıkmadan anlatan bir kitap olmus. Güzel ve tavsiye ederim.

Kitaptan Bir Alıntı :

Tahtı bırakıp Akşemseddin'in yanında durmayı istediğini söyleyen Fatih Sultan Mehmet'e Akşemseddin hazretleri şöyle cevap verir:

Sen bu millete lazımsın. Elhamdülillah! Bu müjdeli şehirde bir insanlık bahçesi kurduk. Onu yaşatman ve köklerini yeryüzünün merkezine değdirmen gerek. Sen seçilmiş birisin. Bunu yaptıklarınla yeterince ortaya koydun zaten. Ama yapılacak daha yığınla işin var. DÜnya ahvali giderek karışıyor. Geçenlerde Cezayir'den gelen bir Şazeli şeyhiyle görüştüm, Hristiyan Portekizliler Afrika'nın garp canibini basıp yakaladıkları insanları köleleştirmeye başlamışlar. Garp ufuklarında acayip hadiseler zuhura geliyor. Dünya değişiyor. Bundan sonra da öyle işler yap ki, ahir zamanda insanlara azık olsun eylemlerin, Müslümanlara yüzyıllarca sığınak olsun. Onları, bu azim fitneye karşı bir kalkan gibi korusun asırlarca.

Korkma, arkanda biz varız. Nasıl kutlu Emir Sultan Yıldırım Bayezid'in daima yanında ve arkasında olmuşsa,nasıl şeyhim Hacı Bayram Veli baban Murad'ı her daim desteklemişse,fakir ve müridleri de daima yanında olacak,senin başarın için bol bol dualar edeceğiz. Kalbindeki düğümlerin çözülmesi için gece gündüz Rabbimize yalvaracağız.

Bundan sonra bu şehirde bulunmaklığım, sizi zarar-dide edebilir. Bu şehri,sana ve evladlarına emanet ediyorum. Seni dualarımın başına alacağım. Cenab-ı Hak ufkunu açık eylesin...

Ve sabaha kadar ona bir nice mana sırlarını fısıldar. Akşemseddin hazretleri, vereceklerini en son sınırına kadar verir ve sabah namazını beraber kıldıktan sonra (hangisi imam,hangisi müezzin olmuştı bilinmiyor) tan yeri ağarırken atına binip hem Fatih'i, hem İstanbul'u terk eder,Göynük'te mütevazi bir eve yerleşir.

21.01.2007

Kitabın arkasındaki yazı kitabı güzel anlatmış. Anlatımı biraz donuk olmakla beraber güzel bir kitaptı.

Kitaptan bazı alıntılar:

"İçi zengin olan,dışını süsleme ihtiyacı duymaz"

"Abdullah,"Hatırlıyor musun?" diye sordu.Gezgin,"Neyi ?" dedi."Bana ilk karşılaştığımızda,kirli gözlerle bakma, demiştin." Gezgin gülümsedi."O günden beri o sözünü ne zaman hatırlasam ağlıyorum." "Evet" dedi Gezgin, "Gözyaşı bakışı temizler,insan her gün,gözlerini onunla yıkamalıdır." "

"Hallac'ın dizelerini hatırladı: "Biz sarhoşken henüz üzüm yaratılmamıştı." "

"İnsan sürekli, bulunduğu yerden ilerilere doğru itilir. Anılar elinden tutar ve onu yeni kapılara iter."

"Onun insanların birbiriyle ilişkisi konusunda düşüncesini, ni­çin evlenmediğini sorduğumda dinlemiştim. Kutsal Kitap'ta ge­çen, 'Dünya yaşamı, mal mülk ve daha çok çoluk çocuk edinmek­ten ibarettir.' düşüncesini anarak, 'insanın dünya ile ilişkisi, tek yanlı bir özveri olmaksızın süremez.' derdi. 'Ama kadın da erkek gibi bir yola girer ve yolculuğunu en az onunki gibi bir derinlikte sürdürebilir.' deyince, bana bakarak gülümsedi ve 'Görüyorsun' diye konuştu, insanlar yolculuklarını gerçekte tek başına ya­pıyor.' 'Ama' diyecek oldum, 'Evet' dedi, 'Birlikte de yürünebilir bu, yine de insanın o yolu yalnız yürüdüğü gerçeğini değiştirmez; Yoldaki işaretleri her yolcu kendi düzeyine göre anlamlandırır. Herkes yolda yalnızdır ve yoldaşlık ettiği halde, onun tıpkı do­ğum ve ölüm gibi yalnız gerçekleştiğini bilir. İnsanın bir sıçrama anında ulaştığı mertebe, bu yalnızlığı şiddetlendirir. Ulaştığı bir düşünce veya kavuştuğu bir duyguyu ötekiyle paylaşmak sanıldı­ğının aksine çok güçtür. Çünkü o süreçte, insanın kişisel çabası ve algı gücüdür, kendisine verilen bağışı elde eden. Allah, kulla­rını, Kendisi gibi bir Elif olarak yürütür. Elif, diğer harflerle nasıl bitişmiyorsa, insan da bu ruhsal gezisinde yalnızdır. Eş ya da çok yakın dost olan iki insana gelince... öyle sanıyorum, bu, bir bir­leşme değil, bir karşılaşmadır. Ruhlar, ezeli mecliste birbiriyle ta­nıştığı için ve dünyaya insan bir yabancı olarak düştüğünden, bu vahşi arzda eski bir tanıdığa rastlamanın verdiği bir heyecandır söz konusu olan. Oysa insanlar duygularını birbiriyle değişmez, sadece birbirinin yalnızlığına dokunurlar. Bu durumda eğer insa­nın vahşi yanları belirir ve hırçın bir beraberlik olursa, o zaman iki ayn insanın birbirini yaralamasından söz edebiliriz. Yok bir ahenk içerisinde adımlarını atıyorlarsa, bu zaten, Allah'ın gerçek­leştirdiği bir uyumdur. Yoksa bir birleşme değil. Dokunma ve bir­birinin ruhuna girmenin daima sınırı vardır. O sınırı hiç kimse aşamaz. Allah Elçisi, evlendiği ve birlikte yaşadığı kadınlarla üze­rine yüklenen o dağdan ağır yükü paylaşabildi mi?'
15.01.2007

Nazan Bekiroglu yine tarzini belli etmis, ve hos bir kitap ortaya çikmis. Öykülerden olusan bir kitap. Lakin kitabi bir solukta okumak gerek. Ben parça parça okuyabildim, ve anladim ki kitabi kisa sürede bitirebilseydim daha güzel olacakti. Kitaptan bir alinti:

“Yaşanma ihtimali sonsuz kere tıkanmış ama bir kez söze dökülünce de önü tümden açılmış bir akışa kendilerini bıraktıklarında, düşünmek gibi bahsetmek de suç olmaktan çıktı. Her ikisinin de anlattıkları, ancak yaşamadıkları kadar çoktu. Yaşanan, yaşanmamışlığının tanığını yekdiğerinde bulunca baş başa vermiş iki suretten biri diğerine aşkın kelimesini sordu; diğeri gülümsedi ve ona aşkın, bu dünyadan olmayan bir zamanda, bütün ruhların toplandığı mekânda, ruhun, sözleştiği ve seviştiği tanışını bu dünyada hatırlaması olduğunu anlattı. Ama, dedi biri, hesapta ruhun, tanışını bu dünyada hiç bulamaması, ona rastlayamaması var. Diğeri, buldum zannedip de yanılmak var, diye ekledi. Bulup da tanıyamamak var, dedi biri. Ve ki bulup da onun tarafından hatırlanmamak var, diye tamamladı diğeri. O gün orada, biri aşkın ne olduğunu anlatıp da öbürü ne olmadığıyla tamamlayınca…”