E-Dergi

Yine #jorgeluisborges in önsözüyle başlayan kitap 10 muhteşem öyküden oluşuyordu. Borges önsözünde;
Giovanni Papini, kuşkusuz ustalarından biri olan Poe gibi, fantastik öykülerinin gerçek görünmelerini istemez. Okur en başından itibaren her bir öyküde ki ortamın gerçekdışılığını duyumlar. Birbiri ardına canlandırdığı öykü kişilerinin kurmaca dünyası dışında yaşamadıklarını ileri sürerek Papini'yi eleştirebiliriz. Bu, yazarımızın iflah olmaz bir şair olduğunu, kahramanlarının farklı adlar altında kendi ben'i in birer yansıması olduğunu söylemenin bir başka yoludur. Papini'nin hiç de hak etmediği bir biçimde unutulmuş olduğundan kuşkuluyum. Bu kitaptaki öyküler insanın melankoli ve kendi alacakaranlıkları içine kapandığı bir tarihe dayanır;ancak günümüzde sanat onlara farklı maskeler taksa da melankoli ve alacakaranlıklar son bulmuş değildir.
Her öykü farklı duygular ve düşünceler bıraktı ve muazzamdı. Bu muhteşem seçki kesinlikle tavsiyemdir.

Yazarın Afgan asıllı olması o coğrafyada doğması bence bu kitabın en önemli noktası, kız çocuklarının pul kadar değeri olmayan bir ülkeden çıkmış bir doktor, aynı zamanda yazar Nadia Hashimi kitapta olan kadınlarda bence o yüzden bu kadar güçlülerdi.
2007 yılı Afganistanın'da yaşayan beş kızı olan bir ailenin kızı Rahima, kızların yok var sayıldığı ülkede ailenin bir erkek çocuğa ihtiyacı olduğu için geleneklerine göre Bacha Posh dedikleri erkek görünümünde kadın olarak özgürlüğün tadına varıyor. Erkek olmanın, egemen olmanın, güçlü olmanın hazzını tadıyor. Okula gitmenin, sokaklarda istediği gibi oynamanın ve dolaşmanın ne büyük nimet olduğunu anlıyor. Bu özgürlükler kızlara yasaktı. Teyzesinden büyük büyük anneannesi olan ve kendi gibi Bacha Posh olan Shekiba'yı dinliyor. Onun gibi güçlü olmak istiyor. Çok dokunaklı muhteşem bir kitaptı. Mutlaka okuyun tavsiyemdir.

Yine ilk sayfadan itibaren soluk kesen bir #davidhunter romanı okudum. Polisiye okumayı zaten çok severim. Bu seri bir tık yukarıda bir antropoloğun soluk kesen macerasını anlatıyor. Yine ters köşe bir son vardı. İlk kitap bağımsızdı "Kemiklerin Şifresi" devamı üçüncü kitaba sarkacak şekilde soluksuz bir yerde kaldı gecikmeden edinip hemen okumalıyım. Gönülden tavsiyemdir yazarla ve bu kitaplarla tanışın ve okuyun.
Bir incelemeden çıkıp evine dönmek üzere havaalanına giden Dr. David Hunter kendisini bir olayı araştırmak üzere ana karadan millerce açıkta olan ıssız bir adada daha önce gördüklerinden çok farklı bir cesedin başına sürükler. İlk sayfadan son sayfaya soluksuz okuyacaksınız garanti ederim..

Her ay büyük bir mutlulukla okuduğum serinin 19.kitabı idi Şeytankaya Tılsımı ve bu seri kapsamında okuduğum üçüncü Ahmet Mithat Efendi kitabıydı. Tanzimat devrinin önde gelen yazarlarından olan yazar kitaplarda genellikle diyaloglara yer verir. Daha önce okuduğum #felatunbeyverakımefendi kitabında hissettiğim şeyi bunda da hissettim Batılılaşma hevesi... Neden derseniz kitap İtalya'da dağlık bir bölgede geçiyor. Fransızca bir eserden etkilenilerek yazılmış kitap iki çoban olan Pedro ve Angelino aşkını anlatırken insanların aslında ne kadar çok batıl inançlara sağlandığını ifade ediyor.

Muhteşem destanın üçüncü kitabını da bitirmiş olmanın büyük mutluluğu ve gururu ile buradayım. Serinin en kalın kitabı olduğu için aya yayarak okudum. Destanın ilk kitabında garip bir köylü genci olan Memed ağa zulmüne dayanamayıp kaçmış ve sonunda eşkıya olup dağlara çıkıp nam salmıştı. İkinci kitapta Abdi Ağa'nın kardeşi Kel Hamza köylülere daha çok eziyet etmiş ve Memed artık bu düzenin değişmeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Üçüncü kitaba gelince artık bir Murtaza Ağa var. Hatta İnce Memed'den çok Murtaza Ağa vardı kitapta, varsın olsundu yine muhteşem betimlemeler ile dağlarda, ovalarda gezdim. Hürü Ana'yı ayrı bir seviyorum. Çukurova'yı Yaşar Kemal'den destansı bir anlatımla okumak ruha ilaç oldu. İnşallah Nisan ayında serinin son kitabını da okur ve kalbimin baş köşesine bu seriyi altın harflerle yazarım. Mutlaka okuyun ve okutun.