Yazar tarihimize olan yabancılığımızı, hatta bizim olmaktan çıkmaya başlayan tarihimizle sadece aramızda ırsi bir bağ bulunduğunu ve bu durumun gitgide kasıtlı-planlı bir şekilde bize empoze edilmeye çalışıldığını güzel bir tarzda bizlere ispat eylemiş. Şu da bilinmeli ki bu empoze sadece dış güçler tarafından değil kendi tembelliğimiz ve miskinliğimizle onların ekmeğine yağ sürmekliğimizden kaynaklanmaktadır.
…Ve bunların neticesi olarak yani tarihimizi unutmanın neticesi olarak da diğer Asya, Afrika ve Amerika ülkeleri gibi toprak ve coğrafi zenginlikler açısından değil ama kültürel ve insani olarak sömürgeleştirilmeye başlandık ki: Artık biz, biz değil batı olma yolundayız ve işin daha kötü ve içler acısı ciheti de bunun farkında olmayımışımız!
Üslup olarak İnsanlığın Son Adası ile aynı tarz intihab edilmiş: kısa –fakat bitmesini istemediğiniz–, özlü, okuyucuyu sıkmayacak bir tarzda kaleme alınmış Türkçe yönünden güzel bir lisan ihtiyar edilmiş. Bazı batı menşeli kelimeler tam anlaşılmasa da umumi olarak lisanı güzel –bir kısmı kullanılmasa daha iyi olurdu.–
Muhteva olarak konular edebi bir üslup ile anlatılmış kari’in aklında fazla soru işareti bırakmayacak tarzda kaleme alınmış, gereğinde olayların detayları ve destekleyici konu ile ilgili diyaloglar aktarılmış – Rami Mehmed Paşa’nın Karlofça’da sergilediği diplomasi dehasını aktarması tam yerinde bir iktibas olmuş–.
Eserle ilgili hususi kanaat ve tavsiyelerim:
Eser herkes tarafından dikkatle okunması gerekir diye düşünüyorum (tabi tarihini yanlış öğrenen ve ona sahip çıkmak isteyen herkes).
Ayrıca tarih alanında kendi gerçeklerimizi bize tanıtacak kaliteli tarihçilere ihtiyacımız olduğunu anlamalı, bari tarihimizi batılılardan değil kendi öz kaynaklarımızdan, yabancıların bizden çok araştırdığı ve ecdadımızın bize miras bıraktığı arşivlerimizden araştırıp öğrenmeliyiz.
Anlı-şanlı mazimizle sürekli olarak övünmeyi bir kenara bırakıp araştırmalı ve ne olduğumuzu neler yaptığımızı görmeli ve geleceğe geçmişin ışığı ile bakıp dersler çıkarmalıyız.