büyü karşısında hayatın, eril karşısında dişinin oturduğu; bir noktada ağır feminist ursula ablamın 'kadın/doğurganlık olmasa büyü müyü hikaye' dediğini düşünürken, aslında bir başka açıdan bakınca iki dünya arasındaki sınırın çok net şekilde çizilmiş olduğunu, 'kadının yeri ayrı erkeğin yeri ayrı' mesajlarıyla dolup taşan kitap.
ha ama üçlemenin konseptinden bihaber şekilde okurken, dehlizlerin içinde 'bana çevik atmaca derler' sözüne gelip de 'abaovv' diye şahlanmayan insan evladı da tanımadım.
kitabın sonlarına doğru yıkım ve doğum aynı anda işlenirrken genelde dikkatten kaçan şey ise, doğuma yardımcı olan erkektir. ged'in yıkımı doğum anına kadar engellerken sarf ettiği güç, doğum sırasında karısının elini sıkan adamı hatırlatır bana hep.