İlk cümleden itibaren bağlanıp kaldım. Sayfaları floş royal tutturmaya çalışan bir kumarbazın kartlarını açtığı gibi çevirdim. Sıra dışı bir konu, sıra dışı bir yazar Adam FAWER. Şizofreninin gerçek nedenlerini düşünürken, diğer yandan da tek bir hareketin bir insanının hayatını ne kadar değiştireceğine şahit olacaksınız… Spor bahislerini bırakalı birkaç ay oldu. Bende bağımlılık yaratmıştı ve zamanımdan çaldığını fark ettim. Diğer taraftan zevk aldığımı da hatırlıyorum. Kanımda adrenalin miktarının sürekli yüksek düzeyde olması çok hoşuma gidiyordu. Adrenalinsiz bir hayatı düşünmek bile istemiyorum çünkü… Fakat her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi, sonu da olmalıydı. Bu Türkiye-Hırvatistan maçından sonra son buldu… Yine KASA kazanmıştı… Futbol bilgini Saffet AKGÜN kaybetmişti… Pascal ve Fermat gerçekten de olasılıkların hep kasadan yana olduğunu kanıtladılar. Oyuncunun yüz oyun oynadığını varsaydılar. 100 atışın 48’inde altı gelmeme olasılığı yüksekken, 52’sinde altı gelme olasılığı daha yüksekti. Böylece olasılıklar kasadan yanaydı: 52’ye 48. İşte olasılık teorisi de böyle doğdu. Fransız bir asilzadenin dört zarla altı atmamaya çalışmanın akıllıca bir kumar olup olmadığını bilmek istediği için… Fakat bazen insan “istatistiklerin canı cehenneme” demeli ve içinden geleni yapmalıdır… Yazar gerilim dolu kovalamanın yanında bilimden örnekler vermeyi hiç ihmal etmemiş. Heisenberg Belirsizlik İlkesini sade bir dille açıklamış, Darwin Teorisinden söz etmiş, Maxwell’in Kanunlarını dile getirmeyi unutmamış, Schrödringer’in Kedisini anlaşılır şekilde izah etmiş. Kuantum fiziğini herkesin anlayabileceği dilden örnekler ile sunmuş… Özellikle Laplace’ın Şeytanı adlı deyişi ilgimi çekti. Her şeyi bilebilen, geçmişi ve gelecekte olabilecekleri bilebilecek bir varlığı tanımlamak için kullanmışlar… Olasılık Teorisi hayatın sayılara dökülmüş halidir. Olasılıksız adlı kitap da bunun romanlaştırılmış halidir. Eğer sizde benim gibi determinist biri değilseniz, bu kitap tam size göre…