Vehbi Koç’un 1961-1976 yılları arasında 15 yıllık dönemini gözler önüne seren kitap ilkinin aksine konu başlıkları hariç Can Dündar’a ait herhangi bir anlatım içermiyor. Koç o kadar teferruatlı arşiv kurmuş ki bir belgeselci için bulunmaz bir hazine ortaya çıkmış. Kiminle hangi tarihte ne görüşülecek, önceden planlamış, söyleyeceklerini not etmiş, görüşmeden sonra da tekrar yazmış! Darbeler, Kıbrıs savaşı, koalisyonlar, ambargo, sağ-sol çatışması gibi çalkantılı bir dönemde İnönü, Demirel, Özal, Ecevit vs. pek çok siyasi simayla yakından irtibatı olan Koç, kendi yağıyla kavrularak nasıl kuşaktan kuşağa devredilen bir iş kurulacağına dair gençlere güzel bir örnektir. Başardığı bu şey ülkemiz için bir ilktir.
Şirketinin kurumsal yapısını dünyadaki benzerleri gibi bir holding ve vakfa dönüştürmek isterken, kanunların buna müsaade etmemesi durumu gerçekten ilginç. “Holding nedir? Şirketler şirket kuramaz, kurarsa her birinden de üst holdingden de ayrı kurumlar vergisi alınır” denmiş. Vakıf da kuramamış. Oysa “eski hukuk” bunlara müsaade eder. Böylece 1400 yıllık hukuk birikiminin tamamen reddedilip Batılı mehazlardan tercümeyle başına “Türk” sıfatı eklenerek alınan Medeni Kanun ve Ticaret Kanununun zamanında Koç gibi pek çok büyük düşünen insana ayak bağı olduğunu görüyoruz. Bir hukukçu olarak bakınca bu kültür tahribinin hala okullarda mecburi ders olarak okutulması şayan-ı hayrettir.
Kitabın önsözünde son 20 yılın anlatılacağı 3. ciltten söz ediliyor, ancak yıllar geçti hala yayımlanmadı.