Bu kitap, zarif tasarımı ve özenli baskısı ile görür görmez dikkatimi çekti. Hemen kitapyurdu.com’a sipariş verip satınaldım. Genel olarak yeni aldığım kitaplar biraz sıralarını beklerler hatta bir kısmı okunmadan kalır ama bu kitabı hemen okumaya başladım ve bitirene kadar elimden bırakamadım desem yeridir. Bitince biraz üzüldüm ve yazara daha uzun yazamazmıydı diye azıcık sitem ettim.
Dediğim gibi kitabın baskısı çok özenli ve sayfa tasarımları çok zarif. Boş sayfalar ve tam sayfa yer verilen resim ve fotoğrafların fonlarında Bizans İmparatorluk rengi olan erguvan rengi kullanılmış. Kitap görsel yönden çok güçlü. İstanbul’a ait eski çizimler, resimler ve eski fotoğraflara bolca yer verilmiş. Fotoğraflar seçilirken mümkün olduğunca eski olanlar kullanılmış bu sayede eserlerin daha az yıpranmış hallerini görebilmek mümkün.
Kitap 2 ila 10 sayfalık metinlerden oluşuyor. Herbir metnin ayrı bir konusu var ama metinler tarihi süreç gözetilerek sıralanmışlar. Metinler arasında net bir kopukluk yok tam tersine bir içiçe geçmişlik var. Bu sayede kitap bir roman okuyormuşcasına rahat okunabiliyor. Yazarın da çok hoş bir üslubu var. Anlaşılabilir, sade ve hikayeci.
Arka kapakta yazıldığına göre bu kitap bir üçlemenin ilki. İstanbul’un aslolarak Bizans imparatorluk dönemini inceliyor ama ilk kısımlarda Bizans’ın kent devleti dönemi ve Roma imparatorluk dönemine yer verilmiş. Bizans tarihi konusunda çok az kitabın yayınlandığı düşünülürse bu kitap önemli bir boşluğu dolduruyor. Zaten kitabın içinde yeri geldikçe Bizans tarihine nasıl banazca yaklaşıldığından sürekli olarak dert yanmış yazar. Bu yakınmalarında çok haklı. Ama son zamanlarda bu konuda bir kıpırdanma, bir yenilenme olduğu çok kesin. Örneğin 2007’de yayınlanan Bizans Yürüyüş Yolu kitabı Bizans İstanbul’u anlamak için hem bilgi hem de görsel açıdan çok güzel bir kaynak oldu. Yine İlber Ortaylı’nın televizyonlarda yaptığı programlarda Bizans’ın Bizans değil II. Roma İmparatorluğu olduğunu ve hatta Osmanlı’nın da III. Roma İmparatorluğu olduğunu vurgulaması en azından benim ufumu çok açtı. Önder Kaya’nın kitabında da bu konu oldukça vurgulanmış. İronik bir biçimde Bizans İmparatorluğu ayaktayken ne Türkler onları ne de Bizanslılar kendilerini asla Bizanslı olarak nitelendirmemişler.
Anadolu Türkleri ile Bizanslıların karmaşık ilişkisi, 4. Haçlı istilası sırasında Bizanstan kaçırılan eserler, Doğu Roma ile Batı Roma’nın yavaş yavaş birbirlerinden kopmaları ve daha sonra nefrete kadar giden ilişkileri, entrikalarla dolu Bizans saray yaşamı, Cenevizlilerin İstanbul’da kurdukları koloni ilgi ile okunabilecek konuların başında geliyor.
Kitabı okuduktan sonra aklıma Dandolo’nun mezarı ile ilgili bir soru takıldı. Kitapta Dandolo’nun Ayasofya’da yattığı yazıyor ama kendisine ait lahit ortada yok. Muhtemelen lahdin bir parçası zeminde devşirme malzeme olarak kaplama niyetine kullanılmış. Gerçi bu parça üzerindeki Henricus Dandolo yazıtı görülebilecek şekilde özenle yerleştirilmiş ama ben yine de ne Bizanslılar ne de Türkler tarafından sevilebilecek bir Latin kralının kemiklerinin burada tutulduğuna inanmıyorum.
Kutsal emanetler arasında bulunan Vaftizci Yahya’nın kolu benim için daima bir soru işareti idi. Bu kitabı okuyunca gerçek hikayeyi öğrenmiş oldum.
Kitapta Ayasofya’nın inşa serüvenine dair bir bölüm olsa iyi olurdu.
Sonuç olarak Bizans tarihi bilinmeden Türkiye tarihi tam anlamı ile öğrenilemez bence. Bu anlamda özenli çalışması için yazar Önder Kaya’yı tebrik ederim. Kitabın sonuna koyduğu ayrıntılı kaynakça kendisinin nekadar titiz çalıştığının bir kanıtı.