Molla Hüsrev Hakkındaki Yorumlar

METİN5
21.12.2016
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Büyük Alim ve Büyük değerler okunmalı okutmalı ve anlatılmalı.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
mualla turtayapan
13.05.2016
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
bu değerli eserler okunmalı,okutulmalı..
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
KY-1266463 22.01.2014
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Osmanlı'nın büyük alimlerinde sadece biri.Okuyarak bitmez ama en azından en önemlilerinden biri olan Molla Hüsrevi kesinlikle bilin.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
muftuihsan 06.01.2010
Bu eser, Osmanlı Devleti’nde müderrislik, kazaskerlik ve şeyhülislamlık(müftülük) makamlarına yükselmiş olan Molla Hüsrev hakkında genel bilgiler vermektedir.
Asıl adı Mehmed olan Molla Hüsrev'in Amasya-Tokat-Sivas bölgesindeki Türkmen boyu Varsaklar'a dayandığı ve babasının zaviyesinin bulunduğu Sivas-Tokat arasındaki köyde doğduğu anlaşılmaktadır.(s.32)
Molla Hüsrev'in babası Ferâmuz vefat edince küçük yaştaki Mehmed'i eniştesi Hüsrev Bey himayesine almış, bu sebeple ona önceleri "Hüsrev kaynı" lakabı takılmış, daha sonra doğrudan eniştesinin adıyla Hüsrev olarak anılmaya başlanmıştır.(s.39)
Fatih Sultan Mehmed saltanat koltuğuna birinci defa oturduğu zaman Molla Hüsrev’i kazasker olarak atadı. Saltanattan azledilince, bütün saltanat görevlileri onu terk etti, ancak Molla Hüsrev onu terk etmedi. Sultan Mehmed ona, “Sen de onlarla beraber git” demiş, Molla Hüsrev ise, “Hayır gitmem, mürüvvet odur ki, kişi arkadaşına hem iktidar hem de iktidardan düşme döneminde ortak olsun” cevabını vermiştir. Bu sözü sebebiyle Sultan Mehmed Han onu çok sevdi, ikinci saltanatı zamanında ona büyük ikramlarda bulundu ve onu yüksek makamlara tayin etti; o da parlak ve yüksek bir hayat yaşadı. (s.44) Fatih vezirlerine “Bu, zamanın Ebu Hanife’sidir” diyerek onunla iftihar ederdi.(s.78)
Vasiyetnamesi de ilginçtir. Ölümünün ardından defnedilinceye kadar yapılmasını arzu ettiği işlemleri anlatmaktadır. Özetle şöyledir: Molla Hüsrev, ruhu kabzolununca hemen 14 kişiye 20’şer akçe verilerek 70.000 kere kelime-i tevhid okuyup sevabını kendisine bağışlamalarını istemiştir. Techiz ve tekfininden sonra, kabri başında, içerisinde “Zekeriya’yı da (an). Hani o Rabbine şöyle niyaz etmişti. Rabbim! Beni yalnız bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın”(Enbiya, 21/89) ayetinin bulunduğu bir duayı üç taş üzerine okuyarak birisini baş tarafına, birisini göğüs hizasına, diğerini ise ayağı yanına koymalarını ve bunu yapan salih kişilere 20 akçe verilmesini vasiyet etmiştir. Üzerine toprak örtülmeden önce de salih bir kişinin Fatiha, İhlas, Felak, Nas sureleri ile Ayetel-Kürsî ve diğer bazı sureleri okumasını ve bu ayetleri okuyan kişiye 50 akçe verilmesini istemiştir. Kabri tamamen örtüldükten sonra ise baş tarafından ayak tarafına doğru bir testi su dökülmesini, kabrinin yakınında bir sığır kurban edilip fakirlere taksim edilmesini vasiyet etmiştir.(s.72)
Başlangıçtan itibaren Osmanlı alimleri; temel eğitimlerini Osmanlı ülkesinde alıp ihtisasını dışarıda yapanlar, bütünüyle memlekette yetişenler ve başka ülkelerde yetişip mütehassıs olarak dışarıdan Osmanlıya gelenler olmak üzere üç gruba ayrılabilir.Davud-ı Kayserî ve Molla Fenarî eğitimlerinin bir kısmını memleketlerine yaptıktan sonra ihtisas için Kahire’ye gitmişlerdir. Hızır Bey, Molla Yegan ve Molla Hüsrev gibi şahsiyetler ise bütünüyle Osmanlı eğitim ve öğretim sisteminin eserleridir. Molla Güranî ve Ali Kuşçu gibi bazı alimler ise, tahsil hayatlarının tamamını Anadolu dışında tamamlayıp, çeşitli davetlerle Osmanlı’ya dışardan gelmiş olan alimlerdir.(s.76)
Bazı yazarlar, ilim ve felsefe aleminin meşhur simaları olan Molla Hüsrev, Molla Zeyrek ve Hocazade gibi ilim adamlarını, “Fatih devrinin ilim ve fikir sahasında yapılan Rönesans hareketinin sahipleri” olarak nitelemişlerdir.(s.92)
Tasavvufî(işârî) tefsir çalışmalarına örnek teşkil edebilecek bir eser olan 'Risale'sinde Molla Hüsrev şöyle der: Allah Teala yeryüzüne 104 kitap göndermiştir. Bu kitapların muhtevasını Tevrat, İncil ve Zebur’da özetlemiştir. Bu üç kitabın içindekileri de Hz. Muhammed’e gönderilen Kur’an’da toplamıştır. Kur’an’ın bütün manasını da Kur’an’da bulunan mufassal(ayrıntılı) surelerde toplamıştır. Bu surelerdeki manaların tümünü de Fatiha suresinde cem etmiştir.(s.124)
Abdest için niyet konusundaki görüşleri de şöyledir: Kur’an’da abdest için el, yüz ve ayakların yıkanması, başın da meshedilmesi istenmiştir. Hanefi fakihleri, bunları ‘abdestin farzları’ çerçevesinde değerlendirmiş ve ayette ‘niyet’ zikredilmediği için, abdest alırken niyeti şart(farz) görmeyip, söz konusu organların abdeste niyet edilerek yıkanması yanında, kendiliğinden ıslanmasını veya başka bir olay vesilesiyle yıkanmış olmasını da yeterli görmüşlerdir. Bazı bilginler buna itiraz ederek, yıkamanın kişinin iradesi ile gerçekleşen bir iş, ıslanma veya dolaylı olarak meydan gelen yıkanmanın ise gayri ihtiyari bir iş olduğunu, böyle bir durumun ise irade ile yapılan bir işle aynı değerde olamayacağını ileri sürmüşlerdir. Molla Hüsrev bu itiraza şöyle cevap vermiştir: Kur’an’da namazdan önce abdestin emredilmesinin sebep ve hikmeti, kişinin temizliğidir. Gaye temizlik olduğuna göre, bunun isteyerek veya kendiliğinden gerçekleşmesi bir önem ifade etmez. Çünkü bir emir belli bir şarta bağlanmışsa, kişinin o şartı yerine getirmesi yeterli olup, artık bu işin kasten mi tesadüfen mi yapıldığına bakılmaz. Diğer bir ifadeyle, şartların mutlak mevcudiyeti esas olup kasten mevcudiyeti aranmaz.(s.135)
Bugünkü tartışmaların kaynağı olacak şu görüşü de ilginçtir: “Ben de derim ki: Yatsı ve vitir namazları, bu vakitleri bulunmayan (kaybeden) kimseye vacip olmaz”(s.139)
Birçok öğrenci yetiştiren ve birçok eser veren Molla Hüsrev, fıkha dair Gurerü'l-ahkâm'ı hazırlamış, daha sonra bu kitabını şerhederek Dürerü'l-hükkâm fî şerhi Gureri'l-ahkâm adlı eserini meydana getirmiştir. Müellif ayrıca fıkıh usulüne dair, önce Mirkatü'l-vüsûl ilâ 'ilmi'l-usûl adıyla oldukça muhtasar bir eser kaleme almış daha sonra bunu Mir'âtü'l-usûl fî şerhi Mirkâtü'l-vüsûl ismiyle şerhetmiştir.
Varlık ve zenginlik içerisinde fakir, mütevazi ve dindarâne bir hayat yaşayan ve bilimsel onur ve haysiyetini korumak için gerektiğinde bütün dünyevî mevki ve makamlarını terk edecek kadar dik durabilen Molla Hüsrev, tarihimizin bize armağan ettiği en önemli model şahsiyetlerden biridir.(s.158) İslam Ansiklopedisine de aynı maddeyi hazırlayan(30/252-254) Değerli Ferhat Koca Bey'e bu çalışmasından dolayı teşekkür ediyoruz.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla