Fatih Sultan Mehmet'in, İstanbul'u fethettikten sonra ilk işi, harap olan bu kutlu kenti imar etmek olur. Kurduğu vakıflar sayesinde şehrin hem mimarisi hem de çevre düzeni büyük bir dönüşümün içine girer. Herkes İstanbul'u temiz bir payitaht haline getirmek için seferber olur.O zamanlar Dersaadet yani mutluluk kapısı denir İstanbul'a. Fermanlarda, temizliğe dikkat edilmesine, yolda, sokakta, meydanda halkı rahatsız edecek çöplerin kaldırılmasına yönelik emirler verilir. Fatih Sultan Mehmed'in hassasiyeti, kendisinden sonra gelen hükümdarlara örnek olur, onlar da şehrin imarına ve temizliğine azami gayret gösterir. Osmanlı'nın temizlik anlayışı tüm dünyaya örnek olur, dillerde dolaşır.
Çöp çıkaranlara eskiden 'Arayıcı Esnafı' da denirmiş. Bakın, arayıcı esnafının nasıl bir hikâyesi var: Arayıcı esnafı, kadıdan şehrin süprüntülerini ve konaklardan atık çöpleri toplamak üzere yıllık ihale alır, çöp topladığı mahallenin gelir düzeyine göre kadıya ücret öder. Çöpleri topladığı için devletten ücret almadığı gibi devlete her yıl para verir. Günümüzde durum tam tersi: Belediyeler temizlik işçilerine çalıştığı alana göre ücret ödüyor.
Çöp arabaları ilk kez 1854'te yapılır
1854'te kurulan Şehremaneti (Belediye), şehrin çöp ve temizlik işleriyle yakından ilgilenmeye başlar. Çöp ve çöpçü kavramları Şehremaneti'nin kurulmasıyla birlikte telaffuz edilir. Şehremaneti, 1868 yılında ilk kez çöp arabaları yaptırır. Bu dönemde İstanbul'un caddelerinde ve sokak aralarında dolaşan 'arazöz' denilen tahta el arabalı çöpçüler, düşük bir ücret karşılığında evlerden çöpleri alır. Çöpü fazla biriken ev kadınları, küçük bir bahşişle birlikte çöplerini belediyede kadrolu olan, resmi kasketli, kahverengi elbiseli bu temizlik görevlisine verir.
Topkapı Sarayı'nda bulunan değeri paha biçilmez 'Kaşıkçı Elması'nı da çöpçülerden birinin bulduğunu anlatıyor Mehmet Mazak.
yeter gerisi kitapta , okuyun derim