Filistin’in haklı davasına Müslüman olan bir ülkede eli kalem tutanların sahip çıkmaması insanın kanını donduran bir aymazlık. Bu dava, Türkiye’nin yazılı ve görsel medyasında, işgal edilen topraklarda katledilen çocukların cesetlerindeki ürpertici haber değerinin ötesinde bir şey ifade etmedi. Etmiyor… Bu dava için sesini yüksek perdeden çıkaran insanlar yok değil. Ama genel tablo benim düşüncemi değiştirmeye yetmiyor. Bizler çok kez Hitler’in Yahudi soykırımına ait belgeselleri evlerimize konuk ederken, İsrail’in Kudüs’te, Gazze’de, Beytüllahim’de, Şeria’da Hitler’i aratmayacak soykırımını, Cuma namazlarında ya da Kandil gecelerinde imamın unutmayıp eklediği duasında yarı uyuklar vaziyette, aklımız başka yerde, ellerimizin halsiz duruşu ile gönlümüze konuk ettik. Bu gecekondu hissiyatı güçlendirmek için kollarını sıvayan biri olarak “İşgalci” ile karşımıza Harun Çelik çıkıyor. Kudüs’te bir namaz kılma sevdası ile düştüğü çileli yolda, okurken kendisine yol arkadaşlığı yapmak isteyenlere tavsiyemdir bu eser. Ben okurken; üzerime doğrultulmuş bir Dürzî Kalaşnikofunu, siyah gözlükleri ile MP5 tutan işgalci İsrail askerlerini, El Fetih yanlıları ile sohbet ederken tartışmayı, her şeye rağmen bir Filistin evinde taze bir kuzu keserek hazırlanan bir Maklubeden tatmayı başardım. Harun Çelik eserinde bunları hissettirmeyi başarıyor. Ama aslında en fazla başardığı şey, bizim kardeşlerimizin toprağında yapılan zulme ne kadar uzak ne kadar kayıtsız kaldığımız ayıbı ile yüzleştiriyor bizleri yada beni. Yüzleşmeyi isteyenlere selam olsun.