Büyük ve başarılı eserlerin ancak yaşanılmak suretiyle meydana geldiği bilinen bir gerçektir.'Yaşamak' sözünden sadece olayları yüzeyden bir robot gibi yaşamayı kasdetmiyorum.Bir yazar bir duygu, bir anı muhayyelesinde ve ruhunda bütün çıplaklığıyla canlandırabiliyor ve değerlendirebiliyorsa biz bunu yaşanmış olarak kabul edebiliriz.Ne var ki, "David Copperfield" büsbütün bir hayli yaşama mahsulü değildir.Dickens, malzemeleri kendi hayatından almıştır, kendi hayatını romanlaştırmıştır.Yani, gerçek hayatta başından geçen olaylar ve türlü etkilenişler zengin hayal dünyasında yeni bir biçim ve özellik kazanarak, başarılı tasvirler, tahliller ve buluşlarla sürükleyici bir hayat hikayesinin yazılmasına sebep olmuştur.Aksi halde, hayal gücünün türlü motifleriyle renklenmeseydi, hiç şüphesiz yavan bir günlük olmaktan öteye geçmezdi.Romancının başarısı burada monotonluktan bir ahenk yaratması oluyor.
Dickens, eserleri içinde en çok "David Copperfield"i beğenir, sever.Çünkü yaşadığı hayatın güçlükleri ve sorumlulukları altında ezilen hassas, ince ruhlu, saf David yazarın bizzat kendisidir.Konusunun özelliği itibarıyla roman, sert, katı yürekli bir çağ içinde kendi kendisini yaratanların serüvenleri ve duygulanışlarıdır.David, gerçi olaylar ve şartlar altında ezilmiş bir kişidir ama karamsarlıkların ve bunalımların insanı değildir.En güç ve üzücü şartlar altında bile her an filizlenmeye hazır bir ümit tohumu ve hayata karşı iyi niyet taşır.Hayatın ağırlığı karşısında duyulan eziklik, onu hayattan kaçmaya değil, yaşamaya sürükler.Nefretler bile onu kötü fiillere ve davranışlara sürükleyecek kadar köklü ve ezici değildir.Üvey babasının elini ısırışı bile nefretten ve isyandan ziyade zaptedemediği bir korkunun, bir bocalamanın sonucudur.Dostluk duygusu kuvvetli, sevgi ve inanç doludur; yakınlarını hiç bir kuruntunun gölge düşürmediği tertemiz bir ruhla sever.Burada David'in okul arkadaşı Steerforth'a karşı hayranlığı ve ilgisi hatırlanabilir.
Romanı okurken David'i sadece subjektif yönden tanıyoruz.Onu ruhi yapısıyla tahlil edebildiğimiz halde fiziki yapısı itibarıyla nasıldır, kati olarak bilemiyoruz.Yalnız bunu belli belirsiz ipuçlarından yakalamaya çalışıyoruz.Bu da otobiyografik eserlerin başlıca özelliğidir.Otobiyografik eserlerde çevreyi tek bir gözün rehberliğinde tanırız.İnsanları bir ruhun sempati, nefret veya takdir duygularıyla benimser veya reddederiz.Dikkat edilirse romanda Agnes adına her raslayışımızda sempati, hayranlık, takdir duygularıyla rahatlıyor, kardeşMurdstone'ler karanlık yüzleriyle, Uriah çiyan halleriyle sinsi birer kötülük timsali gibi belirdikleri anda nefretle irkiliyor, Dora'dan her bahsedilişinde onun çocuksu hallerine karşı 'ah seni akılsız çocuk' der gibilerinden yarı sempati, yarı bezginlikle başımızı sallıyoruz.Sert ve sinirli davranışlarına, garip hallerine rağmen Betsey Hala'yı sevimli bulmamak ve hoşlanmamak elimizden gelmiyor.Yani biz de böylelikle David'in gerçek birer dostu gibi onun sevdiklerini seviyor, sevmediklerine tahammül edemiyoruz.
Dickens, hayatının romanında sadece başından geçen serüvenleri anlatmakla yetinmemiş, okuyucunun ilgisini ve merakını artırmak için bazı serüvenler de yaratmıştır.Bu meraka bir de korku ve heyecan katmak amacıyla zaman zaman garip tipler çizmiş, esrarlı atmosferler yaratmaya kalkmıştır.David'in Dover'e yaptığı yolculuğu anlatırken bu hususta aşırılıklara kaçmıştır.(David'in elinden parasının alınması, haydutlar tarafından korkutulması ve garip satıcılar hatırlanabilir.)
"David Copperfield" romanı insani bir değer taşımasıyla da dikkati çeker.İnsanlar sınıf ayırımları yapılmadan karakterleriyle sevilir ve değerlendirilir.Sonsuz sadakatiyle Peggoty, doğruluk ve fedakarlığıyla asil ve mert bir kalbe sahip olan B.Peggoty, saf ve kuvvetli Ham, bir hanımefendi olmak için çırpınan güzel Emly bize ne kadar sevimli görünürler.Böylelikle Dickens, çağın etkilerine aldırış etmeden, belki de erkenden edindiği hayat tecrübeleri sebebiyle insanların küçümsenmesine başkaldırmış olur.Dolayısıyla David'in aydınlık ruhu bizi dolandırıcı Miawber'i zaman zaman anlamaya çalışmaya ve hoşgörmeye zorlar.Kötü olanlar gayret ve eğitim yoluyla doğruluğa sevkedilir.
Dickens, tasvir tahlillerinde oldukça başarılıdır.Duru, açık, samimi bir anlatım sayesinde David'in yaşadığı yerleri görmüş gibi oluruz.Bu başarının sebebini İngilizlerin tipik dikkat hassalarına bağlamak gerekir.İngilizler tabiatı bütün ayrıntılarıyla tatbik ederler.Tasvirlerinde tabiat güzelliklerinin yarattığı duygularla kendi düşüncelerini birleştirirler.Bu da tasvirin ölümsüz karakterini sağlar.
Romanda önce hukuk tahsiline girişen David Copperfield'in sonraları büyük bir yazar olarak şöhrete kavuştuğu görülür.Sanki bir meslek seçer gibi ani bir kararla olmuş gibidir bu.Öyle ki, David'in yazmaya karşı bir kabiliyeti olduğuna dair önceleri herhangi bir ipucuna raslamıyoruz.Hayat olayları içinde bir sanatkarın gelişimini izlemek isteyenler için David'in bir sanatkar olarak ortaya çıkışı büyük bir sürpriz oluyor.