Leandro dokuz yaşında.Annesini çok seviyor,çikolatayı da.Bir yaz,yabancının biri resimleriyle beliveriyor hayatında ve Leandro kendini bir kulenin içine çekilmiş buluyor..Bu kulenin ne yüksekliğini biliyor ne de çıkışın yolunu..
Silvina Ocampo,masalsı görünen ama ayakları gerçekliğe basan bir metin ortaya koyuyor.Özellikle sonu sıcacık bir tat bırakıyor akılda..
Kitaptaki önsöz ve son kısıma eklenen yazar ile röportaj da çok ince düşünülmüş.Barış Kara’nın çizimleri de güzel olan diğer bir ayrıntıydı.
Yazar “kendinizi çocuklarla özdeşleştiriyor musunuz?” sorusuna verdiği cevap ile beni daha da kendine çekti.Şöyle diyor:
“Hayatta pek çok deneyimimizi unutuyoruz ama çocukluk deneyimlerimizi asla.
Çocukluğumuz aslında dostumuz ama biz o zamanlar çocukluğumuzun dostu değildik çünkü o zamanlar şimdi olduğumuz gibi değildik.O varlık,bazen çaresiz olan o varlık,bize çok dokunuyor.Zira hiç kimse onu bizim kadar anlayamazken,biz,henüz onun yanında değildik.”