Günümüz toplumunda değer yargıları, tanımlar ve kriterler, olması gerekenden ziyade kullanıcıların nasıl kullandığı ile alakalı bir anlam kazandı. Bu çelişkiye düşmemek için kavramlar üzerinde öncelikle anlaşmak ve olaylara bakış açısını netleştirmek bağlamında, tanımlar ve değerlendirme kriterleri üzerinde durmak gerekiyor.
Teknoloji; araç, alet veya herhangi bir hususî bilgiyi gerektiren eşyayı üretme, kullanım, tamir ve geliştirme ilmî olarak tanımlanıyor. Teknolojide tekamül; sosyolojik, ahlâkî vb. tekamülden farklı olup, çoğu zaman “Nasıl daha rahat ederim?” mantığı ile yapılan çalışmaların neticesinde gerçekleşiyor. Zira pek çok uygarlıkta tembellik, mucitliğin anası olarak tanımlanıyor. Teknoloji ilerledikçe her yeni alet hayatın vazgeçilmez bir parçası oluyor.
“Teknolojide hedef ne olmalı, nasıl bir hayat sağlanmalı?” gibi soruların çok ciddî bir şekilde ele alınması gerekiyor. Teknolojik ilerlemenin önemli etkenlerinden biri insanoğlunun tanrıyı oynamak istemesidir; genetik çalışmalar, elektromanyetik dalga deneyleri, sismik çalışmalar... bunun göstergesi olsa gerek.
Bugün insanlık tarihinde gelecek hakkında bütün zamanlardakinden daha fazla belirsizlik var. İnsanlık toplu bir yok olmayla karşı karşıya bulunuyor. Bu alışılmış ihtimallerden değil, çünkü 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atom bombası atılana kadar insan, birey olarak ölüm beklentisiyle yaşamak zorundaydı.
İdeallerle yürümeye başlanılan yollarda istikâmet kötü yönlere kayıyor. İnsanların zirve isteği, diğerlerine endekslenip onları kontrol altında tutma, gözetleme, hatta yok etme gibi şekillerde ortaya çıkabiliyor. Günümüzde bu durumun en somut yansıması “Mükemmel ve Kutsal Devlet” ideallerinin Big Brother ve Panoptikon tarzı negatif yansımalarının uygulanmaya çalışılması ile görülüyor.
Yazar, kitabında, bu ideallerin tarihî süreç içinde nasıl farklı yorumlandığını kısmen de olsa ortaya koymaya çalışıyor.