Kitap, yaşanmış bir hikâyeden esinlenerek yazılmış. Antonio Iturbe, Auschwitz hakkında araştırmalar yaparken keşfettiği kütüphanecinin kitabını almak istediğinde satışın İsrail'den yapıldığını farkediyor, konunun biraz üstüne düşünce de gerçek kütüphaneciyle, Dita Kraus ile, tanışma şansını yakalıyor. Dita'dan çok yararlanarak yazıyor eserini. Eserin oldukça etkileyici olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Nazi mezalimi, Yahudilerin çaresizliği, ve başlarda pek destek bulmayan Siyonizm'in bu zulüm ile beraber gitgide nasıl benimsendiği satır satır anlatılmış. Dramatik bir hikâye olmasının yanında Dita'nın irade ve hayata bakışı ümit veriyor. Ayrıca, şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum: Dün zulme uğrayan mazlumların bugün zulmetmesi, insanı derin düşüncelere sevk ediyor. Her şeye rağmen farklılıklarımız yerine ortak yönlerimizi vurgular ve her canlıya evvelâ canlı olduğu için saygı duymayı öğrenebilirsek dünyayı daha yaşanılabilir kılabiliriz diye düşünüyorum. İyi okumalar!