Kuzey Kulesi 107. Kat Hakkındaki Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Kuzey Kulesi 107. Kat
Bir sabah çantaya kitap ve silah atıp okulda katliam yapmak, kaosun daha da ötesindeki bir şehirde dilencileri bıçaklayıp ortadan yok olmak, bir otobüse bomba koyup akşam eve dönünce çocuklara çikolatalarını vermek... Bunlar bilgisayar oyunu oynarmış gibi zevk veriyor. Kimileri için hayattaki küçük değişikliklerin sonucu. Küçük bir tartışmada silah çıkarıp kurşun yağdırmak basit. Gerekenler: Bir adet silah, gözlerin kararmasına yol açan, elleri titreten anlık sinir. Peki uçakları gökdelenlere çakmak için ne gerekir? Başta saydıklarımdan farklı bir durum olduğunu sanmıyorum.
Beigbeder, 08:30'dan 10:30'a dek Carthew Yorsten'ı ve iki çocuğunu; Jerry'yi ve David'i anlatırken kendini de ekliyor sayfalara. Bir dakikada Beigbeder var, ardından diğer üç şanssızın dakikası geliyor ve bu döngüde sona kadar gidiyoruz. Beigbeder, Paris'teki Montparnasse Kulesi'nde ve Manhattan'da yazıyor kendi bölümlerini. Kule, World Trade Center'a çok benziyor ve Manhattan zaten Manhattan. Beigbeder'nin bölümlerinde bildiğimiz Beigbeder var; sinik, iğne dolu ve var olduğu, yaratılmasının da bir parçası olduğu dünyadan bıkmış ve o dünyadan zevk alan bir yazar.

Beigbeder'yle Yorsten'ın kesiştiği bazı bölümler mevcut. Bazı bölümlerse tamamen ayrı. İki hikâyenin de pis, kaotik bir dünyayı temel aldığını düşünürsek en geniş anlamıyla benzerlik bu çatıda kuruluyor. Yoksa otobiyografik, anı dolu kısımlarla Yorsten'lar arasında bir bağlantı kurmak zor. Sonuçta kendini anlatmaktan büyük keyif alan bir yazardan bahsediyoruz. Carthew'ın yerine yazarı da koyabiliriz. Sırıtmaz.

Kitabın epigrafı efsane; "Paratonerler" başlığıyla iki özlü ve hisli söz alınmış, biri diğerinden daha uzun.
Bölümlere adını veren dakikalarla inceleyeceğim:

08:32 (Beigbeder)

"(...) World Trade Center'ın verdiği derslerden biri de bu: binalarımız yer değiştiriyor. Yerinden oynamaz sandığımız şeyler hareketli. Katı sandığımız şeyler sıvı. Kuleler hareket ediyor ve gökdelenler gökten önce yeri deliyor. Bu kadar muazzam bir şey nasıl olur da bu kadar çabuk yıkılabilir? İşte bu kitabın konusu: kredi kartlarından yapılma bir şatonun çöküşü." (s. 18)

Dehşete alıştırıldık, başımıza gelen bu. Verdiğim kayıtlardaki tepkileri izleyin. O may gat. Vaov. Bunlar. Tamam, canlı yayın. Profesyonel olmak zorundasın, anlaşılır bir şey. Ama... Bir şeylerin yanlış olduğu hissine bir ben mi kapıldım? Binlerce insanın çalıştığı binalara uçaklar çakılıyor, insanlar sakin sakin olanları anlatıyorlar. Bir yerlerde evler basılıyor, çocuklar havaya uçuruluyor. Başka bir yerde pis oyunların piyonları birbirlerini öldürmek zorunda kalıyorlar. Askerler. "Savaş" kelimesini duyup da içi titremeyen, korkmayan insan... Kendisine bulaşmayan belalardan sonra paranoyak olur, korunmak için bahçesine sığınak yapar bu sefer. Korkması gereken zamandan çok sonra, her şey bittikten sonra. Bombalar patladı ve biz korkmamız gerektiğini o zaman bile anlamadık. Hızla sürükleniyor insan ve yolda gördüğü her şey birbirine karışıyor. Ağaçlar, evler, arkadaşları, tanıdığı ve tanımadığı onca insan, hepsi bir hayal gibi gözlerinin önünden geçiyor. Hayatlar artık bu halde. Televizyonlar değil, televizyonların karşısında saatlerini geçirenler aptal kutusu artık. Programlar o kutulara göre belirleniyor. Çok şey yazıldı bu konuyla ilgili, yeni bir şey ekleyemeyeceğim. En azından bu yazıda. Devam ediyorum.

08:34 (Beigbeder)

"Ciel de Paris'de saat 08.34. Skyscraper'ların lüksü, insanoğulna kendi üstüne çıkma imkanını vermesi. Her gökdelen bir ütopyadır. İnsanın en eski hayali kendi dağlarını yaratmak olmuştur hep. İnsanoğlu bulutlara kadar yükselen kuleler dikerek kendine doğadan üstün olduğunu kanıtlar. Bu beton, alüminyum, cam ve çelik füzelerin tepesinde hissedilen de bu gerçekten: ufuk bana ait, trafik sıkışmalarına, kanalizasyon borularına, kaldırımlara elveda, ben dünyanın tepesindeki adamım." (s. 23)

Daha sonra Babil Kulesi benzetmesi de geliyor. "Babil Kulesi ilk küreselleşme girişimiydi." (s. 118) New York cezalandırılan bir şehir miydi, insanlar yarattıkları kendi tanrıları tarafından mı cezalandırıldı?

Bir de Amerikan sanatıyla Avrupa sanatının karşılaştırması var, nefis. Amerikalı sanatçıların daha cesur olduğunu, bu yüzden kendi demokrasilerini eleştirebildiklerini söylüyor. Bir de Amerikalı yazarlar Avrupalılar gibi sanatın teorik kısmına değil, pratik kısmına daha çok değer verdikleri için yaratılanlar daha yenilikçi oluyormuş. Böyle bir şey.
Beigbeder, bol batırışlı bir kardeşimiz. Çuvaldızı da kendine batırıyor üstelik.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
myangie 02.08.2004
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
İlk kitabından bu yana çok iyi ilerliyor. Kalemi, tarzı, anlatımı ve hayalgücü çok iyi. Diğer kitaplarındaki lezzeti bu kitabında da yakalayabiliyorsunuz. Kitap hem roman, hem yakın tarih, hem deneme, hem gerçek, hem hayal.Beigbeder, bazen romanın karakteri, bazen yazarı, bazen ta kendisi oluyor. Kitapta yer alan Franingilizce terimini çok beğendim. ve bunu kesinlikle Türkingilizce diye uyarlayabiliriz bize. Babil Kulesi'nin efsanesinin temelinde yer alan dil kavramını çok güzel işlemiş beigbeder. Konusu adından anlaşılacağı üzere, 11 Eylül olayı. ve olayı kulede kalan karakterlerin tarafından ele almış. Beigbeder tarzını seviyorsanız, bu kitabı da seveceksiniz.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla