Merakımı böylece gidermiş oldum-Attila İlhan'ın neden kitaplarında cinselliğin ilginç tarafından bahsetiğini anladım. Paris'te tanıştığı kadın ve erkek eşcinseller ve bu insanların okumuş, kültürü insanlar olup, konu üzerinde psikolojik tartışmalar da yapabilmeleri Attila İlhan'ın şansı olmuş. Gerçi İlhan'ın araştırmacı kişiliğini düşünülünce şansa da pek ihtiyacı olmadığını düşünüyorum-ama yol gösteren olmadan yolunu bulmak daha uzun zaman alır.
Hiç bir şeyin tabu olmaması gerektiğini ben de düşünüyorum. Attila İlhan ufkumuzu genişletmeye ve bizimki gibi kapalı, ahlakçı (güleyim bari) toplumların cinsellik ve özellikle farklı cinselik konusundaki gelenekçiliği ve hoşgörüsüzlüğünü biraz olsun yumuşatmaya çalışmış. Okuyanlar belki olaya farklı bir taraflardan yaklaşırlar diye. Nitekim ben daha önceki tüm kitaplarında kafama takılan şeyi bu kitapla çözmüş oldum-neden yazarın her kitabında lezbiyen eğilimli kadınlar var sorusunu.
Her konu tartışılabilir ve tartışılmalı da: benim fikrim. Bazı şeyleri yok saymakla onları yok etmiyoruz. Toplumun düzeninin korunması gerektiğini de düşünüyorum-özellikle çocuklar korunmalı, ne de olsa eşcinsellik nereden bakarsak bakalım normal değil. İnsanın doğasında var üremek ve bunun için de iki cinsiyet lazım. Dolayısıyla her şeyi tamamen serbest bırakalım, çocuklar arasında da eşcinselliğe özenen olursa yolu açık olsun gibi bir yaklaşım söz konusu olamaz. Ama var olan şeyleri yok saymak, sırf bizi rahatsız ediyor (ya da yaramıza dokunuyor) diye farklı insanları dışlamakla da doğru bir şey yaptığımızı hiç sanmıyorum. Herkesin mutlu olmaya hakkı var.
Dünyaya at gözlüğüyle bakmak hayattan alabileceklerimizi sınırlıyor. Attila İlhan'ın bu konudaki olumlu çabasını son derece takdir ediyorum-bayıldığım yazarlığı yanında.