Sayın Sungur'a, yazdıklarına, 22 yıldır her gece uyumadan önce en az yarım saat bestseller okuyan bir okur olarak sonuna kadar katılıyorum. Bestseller romanların %99'u, çerez niteliğindedir, karın doyurmazlar, hatta fazlası sindirim sistemini bozabilir, yemeniz gereken ana yemeği yemenizi de engelleyebilir.
Bu nedenle ben bu tür romanları beynimi boşaltıp sakinleştirerek uykuya hazırlamak ve bunu yaparken de hoşça vakit geçirmek için okuyorum. Elimden geldiğince de asıl okumam gerekenleri (klasikler, şiirler, Secret mikrıt gibi saçmalıklar değil ama Beşinci Disiplin, Şerif İzgören kitapları, Grinder'ın NLP kitapları gibi gelişim kitapları ve mesleğimle ilgili literatürü) okumak için sağlam kafayla (çünkü gerçek okuma eylemi beyin gücü gerektirir, yorgun bir beyin ile gerçekten okumak çok zordur) zaman ayırmaya dikkat ediyorum. Herkese de bunu öneririm. Çerez yemekle meşgulken ana öğünleri atlarsanız, sağlıklı olmanıza olanak kalmaz. Ha, ama diğer yandan zaman zaman çerezler de hayata renk katar, vakit geçirirsiniz, dinlenirsiniz. Yeter ki dengeyi doğru kuralım.
Artı, çerez olmasa da olur evet eğer ana öğünlerinizi sağlıklı alıyorsanız. Ama illa çerez yiyecekseniz -benim gibi- bari kalitelisini yiyelim diyorum ben. Metal fırtına gibi çerçöple zaman harcamayalım. Da Vinci Şifresine takılıp, benzerleri ile devam eden 2 günlük maceralarla adam kandıran saçmalıklara takılıp kalmayalım. Bari kaliteli çerez yiyelim. Kaliteli çerez için ise ilk önerilerimden birisi John Girsham'dır her zaman!
Sıradan bir avukatın hayatının bir dava ile nasıl değiştiğini son derece doğal bir dille, ve o kişinin hayatının tüm boyutlarını ele alarak anlatan çok başarılı bir kurgu. (Bakın boyutla kastım şu: Grisham romanlarında olaylar zamana yayılmıştır. Roman kahraman(lar)ının başından geçenlerle aslında hayatlarının uzun/orta/kısa belirli bir dönemini onlarla birlikte yaşarsınız. Bu hayatın içinde geçim sıkıntısından yaşam savaşına, gurur mücadelesinden aşka, kişisel ihtiraslardan kariyer/başarı hedeflerine kadar her boyutta kahramanın yaşadıklarını anlatır size ve bunlar ardarda sıralandığında romanı oluşturur. Oysa Dan Brown gibi basit yazarlar, çok kısa bir süre içinde geçen son derece sürükleyici olayların çevresine kahramanlarını yerleştirirler ve olaylar temelinde kahramanların sadece bir farklı boyutunu gösterirler size:aşk ve seks. Başka da bir şey bulamazsınız. O kahramanın ne geçmişi, ne geleceği sizi ilgilendirmez -ha belki geçmişinde yaşadığı unutulmaz bir olayı anlatır sadece o kadar-. Kahramanın asıl kişisel kimliğini ASLA tanımlayamazlar. Siz sadece çok sürükleyici bir olay okursunuz ve bittiğinde "vay be, ne sürükleyici romandı" dersiniz. Oysa kahramanın temelinde türemeyen bir kitaba roman demek BENCE olanaksızdır. Anlatmak istediğim temelde budur).
Bence bir an önce Tazminat Kralı'nı okuyun. Hatta tüm Grisham romanlarını okuyun. Tazminat Kralı, Şirket ve Yağmurcu, hayata atılan bir avukatın yaşam mücadelesini içerdiğinden bana ayrı bir tat vermiştir ve bu anlamda birbirlerine benzeseler de romanlar aslında çok farklıdır.