Taşra Gerçeği
Anne babası eşkıyalar tarafından öldürülen Kuyucaklı Yusuf’un Kaymakam Salahattin Bey tarafından evlatlık alınmasıyla başlayan ve devamında taşradaki sosyal ilişkiler ağının bir aşk hikâyesi üzerinden resmedildiği akıcı ve sürükleyici bir eser.
Taşradaki kasaba hayatının önemli yönleri, güç ilişkileri bağlamında eserde canlı bir şekilde ele alınmıştır. Kasaba eşrafı ve mütegallibesinin tüm zulüm ve hukuksuzluklarına rağmen taşraya hâkim olması, Sabahattin Ali’nin ifadesiyle kaymakamları “kukla”ya çevirmesi ve adalet mekanizmasının bunların oyuncağı olması taşra hayatının belki de hâlâ çözülemeyen sorunlarıdır. Kaymakamların kasaba eşrafının oyuncağı olması ve sonunda teneke çalınarak gönderilmesi klişesi, kim bilir belki de Yaşar Kemal’in “Teneke” adlı eserine ilham vermiştir.
Eser, hukuk-edebiyat ilişkisi bakımından önemli veriler sunmaktadır. Ölümle başlayan eserin ilk sayfalarında 1903 senesi koşullarında kaymakam, müddeiumumi (savcı) ve doktordan oluşan heyetin at sırtında olay yerine gitmeleri ve olay yeri incelemesi yapması ele alınır. Eserin ilerleyen kısımlarında, hâlâ taşra düğünlerinin bir vazgeçilmezi olan maganda kurşunları o devirlerde kasti olarak hedef bulmaktadır. Ancak rüşvetle kolluğun, jandarmanın etkisiz hâle getirilmesinden şahitlere baskı yapılmasına, delillerin karartılmasından rüşvete kadar her türlü araç; tüm kasabanın bildiği hakikati, eşraftan birinin oğlunun başkasını kasten öldürmesi olayını, örtmeyi sağlar. Bu durum, Jonathan Swift’in “Hukuk; küçük sineklerin yakalandığı ancak eşek arılarının delip geçtiği bir örümcek ağına benzer.” sözünün kasabadaki tezahürlerindendir. Tabii ki bunlar adalet mekanizmasına intikal eden olaylarla ilgili taşra eşrafının adaleti iğdiş etmesinin yollarıdır. Zaten olayların önemli bir kısmı kaynakta kesme yöntemiyle adalete intikal et/tiril/meden halledilir.
Eserde bürokrasi, bürokrasinin çalışma anlayışı ve bürokrasiyle eleman temin edilmesi bağlamında hâlâ güncelliğini yitirmeyen konular karşımıza çıkmaktadır.
Eserde günümüz Türkçesinde pek kullanılmayan az sayıdaki kelimelerin anlamlarının ilk geçtiği yerde verilmesi okuyuculara kolaylık sağlayacaktır.
Edebi eserlerde yazım kurallarına uyulmasına, diğer eserlerden daha fazla önem verilmelidir. Eserde azda olsa yazım yanlışları maalesef bulunmaktadır. Tırnak içindeki ifadelerin sonunda nokta işaretinin kullanılmaması (s. 18, 24, 34, 43, vd.), bölümlerden sonraki ilk paragrafta satır başı yapılmaması ve parantez içerisindeki cümlelere büyük harfle başlanmaması (s. 24, 43, 54, vd.) görülen yanlışlardandır. Ayrıca bazı kelimelerin yazılışlarında imlâ yanlışları bulunmaktadır: (candarma/ jandarma; aptes/ abdest; ramazan bayramı/ Ramazan Bayramı; teravi/ teravih; allahaısmarladık/ Allah’a ısmarladık; Allahını/ Allah’ını; yarabbi/ ya Rabbi; düstur ve mecelle/ Düstur ve Mecelle vd.)
Sabahattin Ali’nin eserlerinde hayatı anlamlandırma gayreti, arayış, bir işe yaramama ve hiçlik duygusu ile geçim kaygısı ele alınan başlıca konulardandır.
Tanzimat’tan 1950’ye kadar Türk romanının ana konusu Batılılaşmanın dışına çıkarak, taşra sorununun ve taşradaki güç ilişkilerinin ele alındığı ve toplum gerçekliğini yansıtan eser, 1937’de yayınlanması itibariyle öncü konumdadır.