Bilindiği gibi sanatçı ile eseri arasında büyük bir bağlantı vardır.Sıkıntılı ve kasvetli bir çocukluk ve gençlik hayatı geçiren Chateaubriand, geçirdiği ruhi ve fikri bunalımları, artık karakterinin bir özelliği olan hüznü elbette eserine aksettirecektir.Ve bu eserde hemen hemen aynı bunalımları geçiren devrin okuyucusunu, insani faziletleri ve zaafları ile ortaya serdiği için büyük ölçüde etkileyecektir.Nihayet, o güne kadar alışılmamış bir konu, alışılmamış bir anlatım tarzı, karşı çıkanların yanı sıra, büyük sanatçı kitlesi tarafından benimsenecek, böylece, asrın sanatına damgasını vuran Romantizm akımı başlayacaktır.Romantik akımda, herşeyin zamanla ebedi bir yokluğa gittiğini gören, teselli edici ve ümit verici bir dini inanıştan yoksun bulunan romantik şair içinde bitip tükenmek bilmeyen bir hüzün ve acı ile teselliyi kendi dışında, ideal yaşayışta, uzak beldeleri hayal etmekte arar.Belki de Chateaubriand'ı yurdundan dışarıya, Amerika'ya sürükleyen de bu arayıştır.Öte yandan Chactas ve Rene de, ümitsiz arayışların kahramanı değil midirler?Devrinin hastalıklı ruhlu insanlşarını temsil eden, hayatı ve mücadeleleri ile hiçlik buhranlarına sürüklenmekten başka bir şey elde edemeyen Rene, kanaatimce sanatçının hassasiyetine daha yakındır.Atala'da olduğu gibi sebepsiz kırgınlıklar, kıvranış, sık sık coşma ve ağlama isteği duyuş, gereksiz ve garip duygular içinde çırpınış, teselli arama gayretiyle tabiata dönüş, zaman zaman şefkat dolu bir göğse sığınış, dualardan medet bekleyiş, hatıraların kucağına atılış, tutunacak bir dal ararken gittikçe büyüyen anlamsızlık uçurumuna sürükleniş Rene'de de vardır.Rene'nin yakınışlarında XVIII. asır romantiklerinin kaygulu, değişken, garip istekler, coşkular, bıkkınlıklar ve heveslerle dolu, inançsızlık, hurafeler ve hüzünlerle sarmış dünyalarını buluruz.
Mutlaka okunması gereken bir roman...