Tasvirlerin sınırsız kullanıldığı bir, sevginin karşılıksız ve koşulsuz sunulduğu akıcı bir roman. Toplumsal eşitsizlikler, maddiyat ve gösteriş çok güzel bir şekilde ele alınmış,
Kafkaslardan köle olarak İstanbul'a 8-9 yaşlarında getirilen Dilber’in hazin öyküsü kaleme alınmıştır. Çocuk yaşta gittiği her yerde hırpalanan Dilber anne sevgisi ile yanıp tutuşmakta ancak zalim dünya her gittiği yerde kendisini aşağılayıcı muameleler yapan insanlarla karşılaştırmaktadır. Sıcaklığı hep farklı bir çehrede aramasına rağmen beklediği sıcaklık kimi zaman yaşlı bir nine de kimi zaman da kendisi yaşta başka bir çocukta hissedelmektedir ancak bu sıcaklıkta süreklilik yoktur.
İnsanların mal gibi satılıp alındığı, insanca muamelenin çocuk yaşta bir insana dahi yapılmasının mümkün olmadığı bir toplum gerçeği ortaya konmaktadır. Esirler ağlamak dışında bir hürriyete sahip değildir. Bu süreçte defalarca el değiştiren Dilber, en sonunda önceki efendilerine göre kendisine fırsat tanıyan bir ailenin yanında yaşamayı başarmıştır. Bu ailenin hanımı da Mısır’da görev yapan eşi sebebiyle o bölgeyi bildiğinden davranışları ile zamadeki esirlere yapılan muamelenin etkisiyle zaman zaman hizmetlileri aşağılamaktadır. Evin 25 yaşındaki delikanlısı Celal Bey bir ressam olarak Dilber’i resmetmeye başlamış ama zamanla gönlünü bu Kafkas güzeline kaptırmıştır. Oyuncak gözüyle bakılan Dilber Cleopatra ya da Juliette vasfını almıştır. Ancak bu hakikatin aile efradına açıklanmasından önce evin hanımı tarafından fark edilmesi sıkıntıları başlatmıştır.
Cemal Beyin annesi evlilikte asalet, saygınlık, ikbal ararken, Celal bey güzellik, namus ve saygının ön planda olması gerektiğini ifade etmektedir ve bu yüzden annesi ve babasıyla da şiddetli tartışmalar yaşamaktadır. Bu anlayış sebebiyle ikbal hırsına yenik düşen ev hanımı, Dilber’i Celal Bey’den habersiz evden gönderir. Cemal Bey, beyin iltihabı hastalığına kapılacak seviyede Dilber’in aşkına düşer ama sonuç nafiledir. Tüm aramaları sonuçsuz kalmış Dilber’i İstanbul’da bulamamıştır. Dilber artık Mısır’da başka bir köle tüccarının himayesindedir. Ama kalbi yıllar geçse de Cemal Beyden başkasını görmeyecektir. Cemal Bey'e ait fotoğraf kalbinin üst tarafında ölene kadar taşınacaktır.
Cevher isimli harem ağası O’nun derin düşünceli halinden etkilenip Mısır’dan kaçıp İstanbul’a dönebilmesi için canını feda edecektir. İstanbul’a dönüşün toplumsal eşitsizlik sebebiyle anlamsız olacağını düşünen Dilber kendini Nil’in sularına bırakarak aşkın sonuçsuz kalmasına vesile olacaktır.