Hemen hepimizin 90’lı yıllarda başlayan hain terör saldırıları ile gündemimize giren bugün sözde özerklik ve sonrasında hedeflenen sözde bağımsızlık mücadelesi adı altında yürütülen sinsi politikanın perde arkasını aralamak için Osmanlı’nın gerileme ve yıkılma sürecine kadar gitmeliyiz. İşte Sayın Bilal Şimşir tamda bunu yapıyor eserinde. 2 ciltten oluşan eserin ilki 1787–1923 yılları arasındaki gelişmelerle Kürtçülük akımının serüvenini anlamanıza olanak sağlıyor. 594 sayfalık eseri okuyup bitirdiğinizde dış güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’da, Balkanlar’da ve Orta Asya’da çıkardıkları ve adlarını çeşitli sıfatlarla süsleyerek turuncu devrim, kadife devrim, Arap baharı gibi isimlerle şirin göstermeye çalıştıkları bir kara düzeni Türkiye topraklarına da sıçratma çalışmaları olduğunu bir kez daha anlamış oluyorsunuz. Eser bir anlamda milli mücadelenin de özetini sunuyor okuyucuya. Zira Kürtçülük akımı, gerilemiş ve tüm damarları tıkanmış basiretsiz bir yönetici kadrosunun elinde piyon olarak kullanılagelmiş en büyük hain planlardan biri olmuştur geçmişte. Sorun başta İngiltere olmak üzere Fransa, İtalya ve Rusya’nın işine geldiği dönemde bağımsız Kürdistan ile çözüme kavuşturulmaya çalışılmış, Türkiye’den koparılmasına kesin göz ile bakıldığında da Ermeni’lerin geleceği adına özerk ve dış güçlerin himayesinde bir Kürt bölgesi masaya yatırılmış. Asırlardır birlikte yaşayan Türk ve Kürt’ün ortak kaderi, bölgede hâkimiyet kurmak isteyen Hıristiyan güçlerin emelleri sebebiyle bugünde zamana göre ayarlanmış durumda. Senaryoyu yazanlar bu oyunda biçtikleri rolleri, belirledikleri maşalara vermekten çekinmiyor. Bu rolleri geçmişte kimlerin üstlendiğini merak edenler yanıtlarını eserde fazlası ile bulacaklardır.