E-Dergi

Beşir Ayvazoğlu'nu Türk Edebiyatı Dergisinin çok eski sayılarından beri tanırdım. Edebi kişiliği, araştırmacı yönü, üslübu ve entellektüel birikimiyle dopdolu bir insan. Bu eseriyle Osmanlı bakiyesi olan çok önemli simaları bu günün gençliğine tanıtmakta köprü olmak gibi bir misyonu yüklenmiş ve layıkıyla yerine getirmiş. Bu Siretler ve Suretler serisinin devamı gelmeli bence. Başta benim için, çünkü çok ihtiyacımız var. Beşir Hocayı okurken hep Dursun Gürlek Hocam aklıma geliyordu. Yazı üslübu ve cümle yapısı Dursun Gürlek Hocama o kadar yakındı ki, kısa bir araştırma yaptım ve gördüklerim beni şaşırtmadı.İkisi de İmamHatipli, ikisi de İstanbul Edebiyat mezunu. İkisi de Kültür Tarihçisi.İkisi de kalemin kelamın hakkını veren Eski İstanbul Beyefendisi. Allah kalemlerine ve ömürlerine bereket ihsan etsin, bizler de yeterince nasiplenebilelim.

Roman sürükleyici, akıcı ve konusu itibariyle ilginç olduğu kadar yazarın kurgu başarısı, olaylar arasında kopukluk olmayışı, dile hakimiyeti, uluslararası siyasete hakimiyetini görebildiğimiz gibi, olayların anlatıldığı Türkiye, Orta Doğu ve İsrail'de il- ilçe- köy, mezra- mevkii vb isimleri ve mesafeleri detaylarıyla bildiğim için yazarın mükemmel bir coğrafya bilgisinin olduğunu da gördüm. Ayrıca yazarın deniz hava kara savaşları, kullanılan silah türleri ve özellikleri, tarihi zaferler, stratejiler ve taktikler vs hakkındaki derin bilgisi asker kökenli olabileceği ihtimalini uyandırıyor. Kitap rastgele bir kurgu ve uçuk hayal dünyası içinde oturup masa başında yazılmış bir eser değil. Dört başı mamur, mantıklı, tarih, coğrafya, siyaset, politika, ekonomi ve askeri perspektiften sağlam zeminde dopdolu bir bilgi ve tecrübe hazinesi ile uzun emek çekilerek yazılmış. "Sedat Pekdemir" gerçek isim mi mahlas mı bilemiyorum ama gerçekten tanışmak istediğim bir kalem.

Karar Odası'nı sabırsızlıkla ve hayecanla bekledik.Nihayet kavuştuk ve bir nefeste bitirdik. Bilmediğimiz çok şeyi öğrendiğimiz gibi kulağımıza fısıldanan, kaybettiğimiz hafızamıza ait pek çok şeyin de idrakine vardık. Bir bakıma HANÇER'in girizgahı mahiyetinde olan eserde Mehmet Akif (Afakim) Mustafa kemal ve 2.Abdülhamid sırdaşlığı tam yaşanmıyor. Hatta Akif'le alakalı iki bölüm de yarım kalmış. Yani Hançer'i bekliyoruz. Sağolasın Selman Bey Gardaşım.

Dursun Hocamın yayınlanmış tüm kitaplarını okuyan bir öğrencisi olarak bu kitabı da çıktığı anda aldım ve okudum. Bu kitapta tarihten medeniyete, sanattan estetiğe, kültürden edebiyata kısacası bizi biz yapan değerlerin her alanında örnekler verilerek anlatılan o kadim değerler külliyatının gönlümüzü yakmaması mümkün değil. Tarihimiz, kültür ve medeniyetimiz gençliğimize, insanımıza nasıl sevdirilir? Cevaplar bu eserde.

Taraflı yazılmış ve cebrî olarak öğretilmiş İnkılap Tarihininin yeniden yazılma sürecini başlatan yiğit adamlardan biri olma yolunda önemli bir çalışma. Bu güne kadar "kahraman" bilinenlerle "hain" olarak tanıtılanların da gerçekte öyle olmadığı, özellikle Ulu Hakan 2. Abdülhamid ve Sultan Vahideddin Hana yapılan büyük haksızlıklar, Lozan'ın iç yüzü hususunda tarih çarpıtılmasına karşı cesur ve ilmî gayret sahibi tarihçilerin varlığı ve sayılarının artması ver kaleme aldıkları eserlerle beyinlere şimşekler çaktıracaktır, inancında ve ümidindeyim. Başka meslek mensupları pek farkında olmasalar da, tarih disiplininden gelen bizlerin ızdırabını dindirecek ve dillendirilmesine hasret kaldığımız hakikatlerin sağlam delillerle ortaya konulması dolayısıyla bundan sonraki tarih tahribatının önüne geçilerek, TARİH ŞUURU oluşturulması sürecinde bu çok kıymetli hizmet olan eser için yürekten teşekkür ediyor, hürmet ve muhabbetlerimi arz etmek istiyorum.