Toplam yorum: 3.090.134
Bu ayki yorum: 732

E-Dergi

cigdema Tarafından Yapılan Yorumlar

09.10.2005

Bir gece, bir haber; beklenmedik bir haberle son bulanlar, karanlık gecenin içinde başlayanlar. Yaşam, ölüm, cinayet üçgeninde sıkışıp kalan ve tüm yaşantıları bir savunma metnine dönüşen, adaletin çapraz sorgulama tekniğine boyun eğmek zorunda kalan bir aile. Sahip oldukları bütün değerler ve ahlâk anlayışları bir canlının ölümüyle son bulunca yaşamaya değer başka şeyler bulmak yine onlara kalacaktır; her şeyi en baştan almak ve hiçbir şeyi gözden kaçırmamak kaydıyla.
Claudia ve Harald Lingard'ın hayatları, oğullarının cinayet suçuyla tutuklandığını öğrendikleri geceden itibaren bir kabusa dönüşür. Bu kabusta, bir silah, bir cinayet; artık kimsenin gelip gitmediği evleri, hapishane ve avukatlarının bürosu üzerinde çizdikleri hat ve hem geçmişleri hem de gelecekleri ile yaptıkları bitimsiz yüzleşmeler vardır. Güney Afrikalı orta sınıf beyaz bir burjuva ailesi olan Lingardlar için en büyük acı birdenbire oğullarını hiç tanımadıkları ve onun hayatına dair yüzeysel tahminler dışında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları gerçeğiyle karşılaşmalarıdır. Ona yıllar boyu ne öğretmişlerdi, onun kararlarına ve kendilerinden ayrı kurduğu hayata daima saygı duymamışlar mıydı? Hiç bilmeden saygı duydukları bu hayat nasıldı, Harald ve Claudia anlayacaklardı. Oğulları Duncan, yalnızca 27 yaşında bir mimardan çok daha farklı birisiydi.
Onu, birlikte yaşadığı arkadaşlarından birini öldürmeye kadar sürükleyen tutkulu bir aşkın baş aktörü yapan bu farklılığı yavaş yavaş kavrayacaklardı.

Yazar, toplumsal şiddetin, karşılığında şiddetten başka bir şey getirmediği dünyada, tüm korunma yollarının artık sonuna kadar tıkandığını açıkça vurgular. Sistem onu her gün yeniden kuranlar için bile çözüm üretememeye başlamıştır artık.
09.10.2005

Tohum ve toprağın yaşamın gerçekliği içinde üstlendikleri anlamları ve bu anlamların ortaya çıkardığı hiyerarşileri ele alan bu çalışma, erkeklerle kadınların toplumsal hayattaki rollerine de açıklık kazandırmaya çalışıyor. Bu açıklama çabasının temel eksenini de doğal olarak çok çarpıcı bir tartışma maddesi oluşturuyor. O da; hayat verme gücü yani bir anlamda yaratıcı olma vasfıyla donatılmış erkekler ve onların egemen olduğu bir dünya ile öbür yanda toprak gibi içine düşen tohumu besleyen, yeşerten kısacası hayatın ritmine katılımda edilgen bir rol oynayan ve dolayısıyla da ikincil bir rol üstlenen kadınların eşleştiği bir dünyanın analizi oluyor.
08.10.2005

'Kolay Bir Aşk', tek kişinin yaşamından çıkıp yazılmış bir aşk romanı olarak görünmekle birlikte, büyük şehirde yaşayan/yaşamaya çalışan bir genç kadının hikâyesi olarak okuduğunda, göründüğünden daha toplumsal bir yapıya bürünüyor. Günümüz İstanbul'unda özellikle reklamcılık, web tasarımcılığı, sanat yönetmenliği gibi iş alanlarında kadınların çalışma koşulları, bu tür iş yerlerinde rastlanan kadın erkek ilişkileri üzerine çok şey düşündürten roman, otuzlu yaşlarında bir kentli kadının var olma mücadelesinde aşka tutunma hallerini de traji komik olaylar üzerinden anlatıyor.

08.10.2005

'Kitapçı Dükkanı', tadı ve heyecanıyla değme polisiyelere taş çıkartacak kadar usta bir kurguya sahip. 'Katil kim?' sorusu, yerinde atılmış düğümler ile neredeyse romanın sonuna kadar yanıt bulmuyor. Ancak, bence romanı başarılı kılan unsurların başında, cinayet örgüsünün hemen yanıbaşında duran, toplumsal eleştiri yer almakta. Türkiye'de yaşayan bir Alman'ın gözünden seyredilen İstanbul'da, toplumsal sınıfların yaşam biçimi, içinde bulunduğumuz günlerde sosyal ve ekonomik koşullar, açık bir biçimde anlatılırken, diğer yandan tüm bu ayrıntılar birer mizah unsuru olarak ele alınmış ve çok zekice hicvedilmiş.
08.10.2005

"Hesaplaşma Günü", intikam peşinde bir FBI ajanının, mafyayla girdiği amansız mücadeleyi konu alıyor. ABD Başkanı'nın özel koruması ve eski FBI ajanı Blake Johnson'un, ayrıldığı gazeteci karısı Katherine, mafyanın ünlü isimlerinden Jack Fox'un kirli işlerini açığa çıkartmak peşindedir ve amacına çok yaklaşmıştır. Fakat bir gün nehirde cesedi bulunur. Aşırı dozda eroin enjekte edilerek öldürülmüştür. Cinayet haberini aldığında deliye dönen Johnson, karısının kendisi için hazırlamış olduğu kaseti izleyince, katilin Solozzo Ailesi'nin acımasız lideri Don Marco'nun yeğeni Jack Fox olduğunu anlar ve mafya üyesinin peşine düşer.
Harvard Üniversitesi mezunu ve Körfez Savaşı'nda madalya kazanmış biri olarak olumlu bir izlenim yaratan Fox aslında, işlerini alışılageldiği gibi gürültü ve silahlarla değil, yasal dünyaya çok benzeyen yollarla halleden bir mafyaya mensup, psikopat bir katildir. Bu cinayette de oldukça ustaca davranmış, çözüme ve sonuca giden tüm yasal yolları tıkamıştır. Avukatı yoluyla bu işi halledemeyeceğini anlayan Johnson, Beyaz Saray'dan aldığı onayla katili cezalandırma görevini kendisi üstlenir. Ünlü dedektif Sean Dillon ve arkadaşlarının da yardımıyla mafyaya savaş açan Johnson ve düşmanları arasında, Londra'dan Lübnan'a ve İrlanda'ya uzanan, uluslararası boyutta bir kovalamaca başlar