Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

ihtiyar_balıkçı Tarafından Yapılan Yorumlar

17.11.2005

Bu öykülerde yazar, düşünce ile duyguyu; gerçeklik ile düşselliği bir potada ertip öykülerine sızdırıyor.
Kur'an'da bir ayette " Kün fe yekün" denir. Yani " 'Ol.' dedi ve oldular." anlamındadır.
Demek ki insanlığın oluşumundan önce " söz" yaratıldı.
işte sözün öyküsüyle başlıyor öyküler "göz" ün öyküsüyle devam ediyor.
Görmeyen bir gözde içe işleyen bakışı, gören bir gözde insanın kör bir anını ancak bir körle fotoğraf çektirdiğinizde ve gözünüzü körün gözüyle üst üste getirdiğinizde anlarsınız.
Acaba anlar mıyız?
Acaba insan fotoğrafçının körün ışıltılı ve gören gözünü çekip sizin kör bakışınızı es geçtiğini bilmiyorsa -ki hepimiz bunu bilmiyoruz- bu fotoğrafta bakan kim ? Kör mü, biz mi?
Ah! Yazık ki bakanın biz olduğumuzu zannederiz.Elbette ! O ışıltılı göz bizim. Zaten bir körün gözü nasıl böyle ışıltılı olabilir ki.
YALANLARINIZLA YAŞAYIN.
15.11.2005

Ayfer Tunç ile Yapı Kredi Yayınlarında Kitap-lık Dergisi çalışma salonunda karşılaşmıştım.
Sait Faik'teki savruk dile ilişkin örnekleri Murat Yalçın'a gösterirken ilgilendi konuşmalarımızla, düşünceme katılmadı. Ancak onun dile önem veren biri olduğu bu ilgisinden hemen anlaşılıyordu.
Bu öykülerindeki dil, sıcak bir dil. İnsanı sarıp sarmalayan bir anlatım tekniği var. Bu övgünün nedeni sözcük seçimine gösterilen özen, seçilen sözcüklerin birer boncuk gibi dizilerek tümceleri oluşturmasıdır.

Bu öykü kitabında benim dikkatimi çeken tema " Yitirme" fobisidir.
Bu korku pek çoğumuz gibi yazarın öykü kahramanlarına da nedensiz işler yaptırır. Onları başkaldırıdan alıkoyar, çekip gitmelerden ürküntü duymasına neden olur.
Bu korku belki de bir alışkanlığın yarattığı korkudur. Alıp da başını gidemez öykü kahramanları.
Görünmez iplerle bağlıdır birilerine.

İpleri koparabilmek ümidiyle.
14.11.2005

Dünya edebiyatının en iyi ve temel eserleri arasında birinci seçildi.(2002)
Fransızlar Şanso de Roland şarkılarını söylerken, Avrupa romanslarla, Doğu devler ve cinlerle uğraşırken modern edebiyatın temeli İspanya'da Miguel de Cervantes tarafından atıldı:
Don Kişot.
Yardımcısı Sanço Panza ile başlar öyküleri. Don Kişot, Şövalye romanları okumanın etkisiyle şövalyeliğe soyunur. Başına geçirdiği berber leğeni - o bunu şövalye miğferi olarak kabul eder- ile devlerle savaşır. Devler dediği gerçekte yeldeğirmenleridir.
Kendine örnek aldığı Şövalye Amadis'in bir sevgilisi vardır; öyleyse Manchalı şövalyenin de bir sevgilisi olmalıdır. Derken aranan sevgili bulunur : Tobosolu Dulcinea. ( Rene Girard, bir dolaylayımcı aracılığıyla yaşanan bu tür sevgi için" üçgen arzu" deyişini kullanır ki bu durum Dostoyevski dahil pek çok yazarın eserinde görülür)
Bence en güzel bölüm şövalyenin ölüm anıdır. Hırpalanan ruhu, sabırlı ve mücadeleci kişiliği yenilmiştir. EVE DÖNME İSTEĞİ YA DA DULCİNEA'NIN ONU BEKLEDİĞİ YALANLARI ONUN YENİ BİR HAYAL KURMASINA YETMEZ.
O geriye dönüşü reddeder. Onurun son nefesidir verdiği.
13.11.2005

Cemil Kavukçu kendine özgü bir dilin rajonu gereği arkadaşı Raci'ye takılıp bir motosikletin sepetinde Burt Lancaster' görmeye gider dağ köyüne. Büyük olasılıkla ikisi de narkozludur.
Burt'u göremezler. Raji, bunun şansızlık olduğunu söyler.

Belki de bu köyde adını değiştirmiştir.
Bu kitapta işler ve düşler karışık

" Yalnızlar Rıhtımı"nı beş kez çalıp beş kez birlikte söylerler Eko, Alibo...
Yarım plakalık bir manzara sarmaktalar besbelli.

Bir dünya haritasını serer masaya, basar parmağını bir adaya Doni. Dünyanın tüm atlaslarını bilir; yazık ki coğrafyadan sınıfta kalmıştır.
Bir gemiye kaçak binip Akdeniz'in hiçbir limanına uğramadan gider adaya.
Tabi Yakup'un Kahvesinde.
Akdeniz'e inmeden bir şişe " Güzel Marmara" nın içinden geçtikleri belli.

Umarsız aşkını Eko'nun gitarından dinler Alibo, Şarkı bitince söylenecek tek şey vardır :" Amin !"
Okumadan anlaşılamaz.
12.11.2005

Mrcus Aurelius, bir Roma imparatoru.
2000 yıl önce insanlığın doğa ve insan üzerindeki ykımını görüp insanı uyarmış bir bilge.
Gün gün yazdığı mizah ve bilgelik yüklü sözlerinin toplamı bu yapıt. Dünyanın geçiciliğini, kişinin özeleştiri yapması gerekliliğini vurgular.
" Sana ödünç verilen zamanın sınırlılığını, bu zamanın -zihnin sislerini dağıtmak için kullanmadıkça- yok olup gideceğini, senin de yok olup gideceğini bilmenin vakti geldi geçiyor." der yapıtında.
Keşke filozoflar ülkeleri idare etseydi.