Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

ihtiyar_balıkçı Tarafından Yapılan Yorumlar

29.11.2005

Fransız romantizminin kokusunu taşıyan bir roman.Bireylerin duygusal yanlarını aktarırken yine okuyanların da duygusal yanına sesleniyor.
Bu romantizmin dalga dalga topluma yayılması üzerine Reşat Nuri, bu kez "Akşam Güneşi'ni yazar.
Çalıkuşu'nun Feride'si neyse Akşam Güneşi'nin Jülide'si odur.
Ülkemizde toplumsal değişimin büyük boyutlarda yaşandığı yıllarda toplumcu gerçekçiliğin uzağında daha fazla okunabilir olma uğruna yazılmış bir yapıt.
O dönem yazılan eserlerle karşılaştırıldığında "bu kadar gerçek" bize yetiyor.
Üstelik işlediği konu da Doğu kültürünün döne döne işlediği bir konu: İmkansız Aşk.
Hatta Batı da bu konuyu sık işlemiştir.
Her ne kadar kitapta toplumsal sorunlara yer verilmişse de bu yer verme bir sesini yükseltme şeklinde değil, sadece değinmiş olma, süsleme amacı taşır.
Bence yapıtı ileri taşıyan asıl öğe "idealizm"dir. İnsanlar her zaman idealleri sever, hele bunların gerçekleşmesini daha çok severler.
29.11.2005

Bu yapıtın temel izleği 1. Dünya Savaşı sonrasıdır.
Bu yıllarda Bolşevik Devrimi sonucu Doğu-Batı yeniden şekillenmekte, Osmanlıya ait ne varsa bir bir silinmekte ve yerine farklı değerler getirilmektedir.
Buna bir de savaş yorgunu bir dünya eklenirse yaşamanın ne kadar ağırlaşacağı ve tahammül edilmez bir yüke dönüşeceği anlaşılır.
Ancak insan, ruhunda yaşanan bu karmaşayı dışa pek vurmaz; öyleyse yazar bize o yılları daha iyi anlatabilmek için "dıştan içe" yönelmeli ve kişilerin ruh çözümlemelerine başvurmalıdır.
Burada Peyami Safa'nın yaptığı da budur.
Belirsizliklerle dolu bir zihin, inanmakla inkâr etmek arasında bir bilinç, isyan etmekle boyun eğmek arasında kalmışlık.
Yazarın en verimli çağının bir ürünü bu yapıt. Onun için okunmayı hak ediyor.
29.11.2005

Peyami Safa'nın Matmazel Noraliya'nın Koltuğu, 9. Hariciye Koğuşu adlı romanlarındaki usta anlatım bu yapıtta yok. Doğaldır; çünkü bu yapıt yazarın ilk romanı.
Romancılık anlayışında Fransız yazar Maupassant'tan roman tekniğini yani eserin yapısını aldığını belirtir yazılarında. Yaşanmış konuları yazma konusunda kuralcıdır. Yine bilinen bir başka tekniği de yalnızca dışı vermemek, dışın yanında bireyin iç dünyasını da vermektir.
Sanat yaşamının üç bölüme ayrılması halinde bu roman ilk bölümde kalır; yani kusurun fazla olduğu, gençlik rüzgarının fazlaca estiği bir roman.
İstanbul'un işgali yıllarında İstanbul'da yaşayan üst sınıfın ahlaki yozlaşmasını konu alır. Eserin yayımlandığı dönem halk bu sınıfa ve bu sınıf eliyle halka dayatılan Batılılaşma züppeliğine karşıdır. Bu nedenler kitabın ilgi çekmesini sağlamıştır.
29.11.2005

Ömer Seyfettin'in bir dergide yayımlanırken tamamlanmayan,eksik kısımları da bulunamayan bir romanıdır YALNIZ EFE.
Bu yapıt için bir roman mı demeli?
Homeros'un dünya ışığını yitirmiş ancak gönül ışığıyla aydınlık gözlerinin ağacı,suyu,insanı gözlemlediği yerlerde -Batı Anadolu'da- geçer olaylar. Bu yönüyle bir destandır.

Köroğlu'nu hayatı,Develi'nin öyküleriyle büyümüş bir insanın bilinçaltına itilen halk kahramanının bir görüntüsüdür Yalnız Efe. Bu yönüyle de bir Halk kahramanını anlatan hikayedir.
Kendisine ateş eden askerleri vurmak istemez, iyi yüreklidir, sadece zulmedene zulmeder.
Çağdaş bir Robin Hood'dur.
Dağda yalnız gezen, ağayı ve adamlarını öldüren efe bir "kız" dır.
İşte romanın ilk yeni yanı. Günümüzde böyle bir yaşanmışlığı anlatmanın zor olacağı düşünüldüğünde o dönemde bu "karakter" ile çağın değişimini, kadının toplumda öneminin giderek artacağını vurgulamak istemiş olmalı.

Romanın bir başka önemli yönü ise yazarların,şirlerin hâlâ Lale Devrini yaşadığı bir dönemde
"halk" "kahramanlık" " ezilmişlik" kavramlarına yer vermesidir.
29.11.2005

Ömer Seyfettin asker kökenli bir öğretmen. Askeri okullarda uzun süre öğretmenlik yapar. Bu arada yazar ve yazdıkları dergilerde yayımlanır.
"Yeni Lisan" düşüncesiyle getirmek istediği dilde sadeleşme çalışmaları TDK ve duyarlı sanatçılar tarafından gayretle ileri taşınmış, Türk dili ses/yapı/cümle / anlam açısından önemli mesafeler kaydetmiştir. Kazanılan bu kaleler günümüzde Amerikanca'nın istilasıyla bir bir düşmekte.( Ne denli karamsarsın, diyebilirsiniz;çünkü öyleyim)
Bu roman aslında hikaye yazarı olmanın etkisiyle bir romandan çok birbirine bağlanan beş uzun öyküden oluşmakta.
Efruz bey ile memleketimizde görülen bir "tip" çizilmeye çalışılmıştır: asilzade, şarlatan,gösteriş meraklısı.
Biraz abartıya kaçtığını yazar da fark eder ki kitabının başında : " Sevgili Efruz! Hayatını yazarken ihtimal biraz mübalağacı göründüm." der.
İyi okumalar.