Toplam yorum: 3.091.499
Bu ayki yorum: 2.100

E-Dergi

asliozbek Tarafından Yapılan Yorumlar

06.12.2005

Şimdiye kadar pek çok psikolojiyle ilgili kitap okudum. Ama içlerinden birisini tek geçiyorum. "Sevgiye Dönüş" benim hayatımda bir devrim yarattı. O gerçekten sıra dışı ve olağanüstü bir kitap. Klasik kitaplardan çok farklı. Onun tavsiyeleri çok basit. İletisi çok basit. En sağlam en garantili şifa sevgiye dönüştür.
06.12.2005

Geç Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin modernleşme ve Batı ile ilişkisi hep sorunlu olageldi. Avrupa Birliği'ne karşı toplumsal hevesimizin 'tavan yaptığı' bugünlerde bile aynı tuhaf ilişkiyi gözlemlemek mümkün. Batı, bizim için bir yandan yozlaşmış ahlâkı temsil ederken, bir yandan da ulaşılması gereken 'techne'nin sahibi olageldi. Tüm modern Türkiye tarihini 'Batı'nın değerlerini almadan tekniğini nasıl alırız?' sorusuna nafile yanıtlar arama tarihi olarak da okumak olası.
Bu ikilemi yaşayan, hatta bu ikilemden beslenen bir topluma hangi sanat akımını yakıştırırsınız? Batı'da modernitenin kökleriyle en sorunlu akımı olan romantizm, bizde toplumsal karşılığını rahat buldu: Bir yandan koskoca bir imparatorluğun dramatik küçülüşünden bir ulus yaratılması, diğer yandan ait olmak istediğimiz yere ontolojik olarak ait olmama, romantizmi, romantizmden daha çok, Türkiye'nin tarihsel-toplumsal koşullarına cuk oturan melodramı besledi.
06.12.2005

İş Bankası Kültür Yayınları'nın başlattığı Nehir Söyleşi dizisi kronolojik bir izlekte söyleşerek tutulan bir tür tanıklık belgesi... Öyle ki karşı karşıya gelmiş iki taraf var; biri dinleyen, mümkün olduğu kadar nesnel sorular sormaya çalışan, merak eden, diğeri ise kendi hayatına, öğrendiklerine, bildiklerine, okuduklarına, yazdıklarına, ailesine, sevdiklerine, sevmediklerine, çocukluğuna, gençliğine bir kez daha, bir kez daha bakan, baktıkça uzaklara dalarak daha çok anlatan...
06.12.2005

Yirmi Sekiz Mehmet Çelebi'nin sokaklarını "gayet geniş" bulduğu, Ahmet Mithat Efendi'nin roman kahramanının çok iyi ağırlandığı, Abdülhak Hamid'in tiyatrolarına taht kurduğu, Halid Ziya'nın "câzibesi"ne kapıldığı, Ahmed Hâşim'in "Gecenin karanlıkları iner inmez, baştan başa sarı, kırmızı, lâcivert ışıklardan yapılmış parıltılı bir mimarî hâline gelmiş bu çerçeve içinde, günün hemen her saatinde caddelerini dolduran temiz, güzel, terbiyeli, endişesiz..." insanların arasına karıştığı, Yahya Kemal'in "genç iken koyu Baudelaire-perest"ken sevdalandığı, Peyami Safa'nın on beş yaşından beri yaşantısının "önemli bir bölümü"nün geçtiği, Tanpınar'ın "akşam Champs-Elysées'de" oturduğu "kahvede büyük bir kuş sürüsünü ürkütmüş bir adama" benzediği, Nâzım Hikmet'in "şaraba" benzettiği, Sait Faik'i "Louvre'u, Galatasaray resim sergisini gezer gibi" gezdiği, Ziya Osman Saba'ya yazdığı mektupta Cahit Sıtkı'nın, "Geldiğime o kadar isabet etmişim" dediği, Yaşar Nabi'ye yazdığı mektupta ise Ziya Osman Saba'nın "Hep bizim romanlarda okuduğumuz yerler, fotoğraflarda gördüğümüz binalar, abideler.. Yegâne fark: Bütün bu şeylerin bir araya gelmesi" diye değerlendirdiği, Abidin Dino'nun Almanların sırtını yere getiremediğini düşündüğü, Haldun Taner'in bir tiyatro gibi algıladığı, Melih Cevdet'in su içmeyi bıraktığı, İlhan Berk'in güzel bir kadına rastlayamadığı, Cahit Külebi'nin aklına "Boğuk sesli bir kadın" geldiği, Salâh Birsel'in saptamasıyla Jön-Türklerin mesken tuttuğu, Attilâ İlhan'ın hakkında "usturuplu laflar" kurduğu ve sonra hepsini unuttuğu, Adalet Ağaoğlu'nun "Özellikle o yıllarda hemen herkesin yazılarında, konuşmalarında" adını "hep altın harflerle geçirdikleri, dediği... Ece Ayhan'ın haritanın bir yerinden "indiği", Nedim Gürsel'in "İstanbul gittiğim bir kentse hangi kente dönebilirim?" diye sorduğu, Enis Batur'un kendini hem evinde, hem de göçmen olduğunu düşündüğü... Ve daha nice yazarımızın, sanatçımızın, şairimiz, aydınımızın, gezginimizin Paris'ini siz nasıl bilirsiniz?
Ya Cüneyt Ayral'ın Paris'ini? Her şeyden önce bir şairin kaleminden çıkan Paris Notları'nda yer alan betimlemeler, gözlemler, yorumlar değerlendirmeler... Bu büyülü kenti görmeyenlere de Paris'i tanıtmaya, onları orada yaşatmaya yetiyor bence. Cüneyt Ayral, yazılarının beslendiği Paris'e hem içten -artık oralı- hem de dıştan bir işadamının, bir gazetecinin, bir şairin, bir gezginin gözüyle de bakıyor; Kenti içten ve dıştan kuşatarak önümüze koyuyor yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını.
06.12.2005

Cihan Demirci, Gırgır'da Oğuz Aral'ın kanatları altında yetişen bir mizah yazarı... İlk olarak on beş yaşında Fırt'ta çizmeye başladı. Mizah yazarlığına ise Ses dergisiyle giriş yaptı. Yazar, Hürriyet, Milliyet, Güneş, Fırt ve Gırgır'da uzun yıllar yazıp çizdi. Televizyon programlarına metin yazarlığı, 'Gazete' adlı gazetede köşe yazarlığı ve radyo programcılığı yaptı. Yirmi beş yıl boyunca kendine has özdeyişleri Melih Aşık'ın 'Açık Pencere' köşesinde de yıllarca Laforizma adı altında yayımlandı. Toplam otuz kitabı bulunan yazarın son kitabı Hayat Sorar Türk İnsanına piyasaya çıktı. Demirci'nin Haberden Al Fıkrayı, Geyik Muhabbetleri, Deli Gömleği Ütü İstemez, Cemal Nadir 100 Yaşında, Espirin, Aklımızda Hayırlısı Olsun, Sazan Mevsimi, Parodisyen Doktor, Araya Parça Giren Yıllar, Zirzop Masallar, ve Bana Derler Hinali gibi farklı türlerde yazılmış kitapları bulunuyor.