Toplam yorum: 3.087.213
Bu ayki yorum: 6.900

E-Dergi

deryamustafa Tarafından Yapılan Yorumlar

08.03.2007

Gazetecilik hayatına 1994 yılında 32. Gün programıyla başlayan Meltem İnan, daha sonra 5 yıl kadar Haberci Belgesi'nde maceralara atılmış. Bu sayede dünyanın dört bir yanında belgesel bölümler hazırlamış. Daha sonra bir süre NTV'de Rota isimli gezi programını hazırlayan yazar, şu an Tv8'de Dış Kaynaklar Müdürü olarak çalışmakta.

2002 yılında Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti'nin "2002 En İyi Belgesel Ödülü'nü almış, Richard Gere ve Dalai Lama ile yaptığı röportajlar da dış basında yankı uyandırmış.

Uzun bir süredir piyasadaki hemen hemen tüm gezi kitaplarını taradığımı ve bir çoğunu okuduğumu söyleyebilirim. Meltem İnan'ın bu kitabı ise tarz ve anlatım olarak gerçekten farklı ve okunası. Bunun için bu kitapla ilgili düşünce ve yorumlarımı iki yazı çerçevesinde anlatmaya çalışacağım.

İlk yazımda genel bir değerlendirme yaparak; gidilen ülkelere/konulara, anlatım tarzına ve kitabın genel görünüşüne değineceğim.

Kitapta 19 ülkede yaşanılan anılar var. İşte bazı ülkeler: Bolivya, Meksika, Küba, Peru, G.Afrika, Fas, Swaziland, Sudan, Endonezya, Hindistan, Malezya, Tayland, İsrail, Rusya.

Yazar, bir gezi rehberinden ziyade bir anı anlatıcısı olarak karşımıza çıkıyor. Gidilen yerlerdeki sokaklar, cadde ve cafe isimleri vs., hedef mekanlara gidiş yolları gibi bilgiler değil; oralarda yaşanılan ilginç anılar hikaye ediliyor. Gerçekten de kitabı bitirdikten sonra belki de hiç unutamayacağınız en az 3-4 macera aklınızda kalacaktır. Çoğu gezi maceracısının bile aklına gelmeyecek anılar var kitabın içersinde. Örneğin Swaziland'da her sene 30.000 bayanın katıldığı Bakireler Festivali tam bir hayal-ötesi vaka. Veya Yuri Gagarin Merkezi'nde yerçekimsiz ortamda yaşanan fantastik deneyim.

Metinler kısa, özlü ve hedefe yönelik. Çok fazla ayrıntıya girilmeden, en fazla 8-10 sayfada o ülkede yaşanılan anı anlatılıyor ve bitiriliyor. Çoşkun Aral'ın fotoğraflarıyla da desteklenen yazılar özenle hazırlanmış.

Ancak bir eleştirim var: Kitap, kalın birinci hamur kağıda ve büyük boy.Yazılar güzel bir şekilde "blog" tarzında dizilmiş, ancak sayfanın sağ tarafındaki önemli bir bölümü boş kalmış. Bu yüzden sayfa görüntüsü olarak biraz eksik kalmış gibi. Tabii bu benim kişisel algım

Bundan sonraki yazımda, kitabı okurkenki aldığım notları sizlerle paylaşacağım.
26.02.2007

Banu Avar'ın daha önceki kitabının-Sınırlar Arasında- hemen ardından ikinci kitabını da zevkle ve heyecanla okudum.

Kitap, 2005 sonbaharıyla 2006 yazı arasında TRT1'de yayınlanmış olan Sınırlar Arasında programında işlenen 14 ülkeye ait gözlemlerin ve anıların toplu bir derlemesi.

Kitapta geçen geziler esasen pek de turistik amaçlı yapılmış değil. Yazarın bu kitapla göstermeye çalıştığı, kendi deyimiyle, "bu ülkelerde mazlumların ve zalimlerin, küresel oyunların ağındaki duruşlarını" göstermek.

Nerelere mi gidilmiş? Dağıstan, Azerbaycan, Ukrayna, Kırgızistan, Batı Trakya, Filistin, Cezayir, Pakistan gibi toplam 14 ayrı sorunlu bölge. Kimisi Türkiye'nin hemen yakınında kimiyse, Venezuela ve Küba gibi, okyanusların ötesinde. Her gidilen yerde "gerçek insanlarla dünya seçkinler kulübünün maskeli cemaati arasındaki derin farklılıklar" gösterilmeye çalışılmış.

Kitabı okurken şu notları almışım. Size de kısaca aktarayım:

a) Dağıstan bölümü: 1-SSCB'nin dağılmasından sonra fakirliğin ve işsizliğin artması. 2-Lüks düşkünlüğünün artması. 3-Zalim kapitalizmin heryerde açıkça hissedilmesi. 4-Rusya'nın en güneyinde ve Hazar kıyısında olduğu için sürekli uluslararası oyunlara sahne olması. 5-Çok etnikli bir ülke olması. (Lezgiler, Avarlar, Laklar vs.) 6-Şeyh Şamil'in ülkesi.
b) Nahcıvan bölümü: 1-Erivan'ın 1920'ye kadar bir Azeri şehri olması. 2-Azerbaycan'la Nahcıvan arasındaki bağlantı bölgelerinin Ermeni işgali yüzünden kopuk olması. 3-Türkiye-Nahcıvan arasındaki Ümit Köprüsü.
c) Azerbaycan: 1-Yabancı kuruluş ve vakıfların Amerika yanlısı faaliyetleri. 2-Azeri halkının arasında Lezgi, Avar gibi etnik farklılıkların sıkça vurgulanır hale gelmesi, etnik gruplarla ilgili çalışmaların fazlalaşması. 3-Misyonerlik faaliyetlerinin yaygın olması.
d) Ukrayna: 1-Evangelist propagandanın Ukrayna halkında doğurduğu tepki. 2- Halkın gitikçe fakirleşmesi
e) Yunanistan-Batı Trakya: 1- Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra B.Trakya Türkleri'nin durumunun ağırlaşması
f) Filistin: 1- İsrail tarafından işgalin en ağır ve acı şekliyle devam etmesi. 2- Çocukların yaşadıklarından ötürü esas yaşlarından çok daha yaşlı gözükmeleri. 3- Amerikan senelik dış yardım bütçesinin %30'unun İsrail'e ayrılması. 4-Filistin'de 4 farklı kimlik olması. Birincisi, mavi İsrail pasaportu ve Musevi olanlar için-birinci sınıf. İkincisi, 1948'deki Yahudi devletinden kalma aynı pasaportu taşıyan Müslüman ve Hristiyanlar. Üçüncüsü, 1967 ve sonrasında işgal altındaki bölgelerde yaşayanlar için mavi kimlikler ama bu kişiler için pasaport yok. Bir yere gitmek için özel izin almak gerekiyor. Dördüncüsü, Batı Yakasında yaşayanlar için Filistin kimlik kartı ve pasaportu.
g) Cezayir: 1-1950'lerde nüfusun 10 milyon civarında olması. Bu rakamın %15'inin Fransızlar tarafından öldürülmesi. 2-Adalet Bakanlığı'nın yazışmalarını Arapça yaparken Sağlık Bakanlığı'nın Fransızca yapması. 3-1970'lerden itibaren Mısır, Suriye gibi ülkelerden Arapça öğretmenlerinin getirilmesi. 4-Bir çok yerde Türkçe soyisimli kişilere rastlanması: Hazneci, Demirci gibi..
h) Pakistan: Yabancı yardım kuruluşlarının yardımdan çok istihbaratla uğraşması. Çoğunun tam olarak ne yaptığının belli olmaması.
i) Hindistan: 1-Altı farklı din, on sekiz farklı dil barındırıyor. 2-Şangay İşbirliği Örgütü'nün Hindistan için önemi.

Sonuç olarak; yazarın yaptığı röportajların, kullanılan ifadelerin fazlaca siyasi olduğu iddia edilebilir. Kitabı daha çok turistik amaçlı veya daha popüler bilgiler edinmek için alanlar hayal kırıklığına uğrayabilir. Ancak genel dünya siyasetine ve olan bitenlere biraz kafa yoran okurlar açısından değişik bir pencere olacaktır.
22.02.2007

Nesteren Davutoğlu'nun yeni zamanlarda çıkmış bulunan ikinci gezi kitabı. Bundan önce Norveç defterini okumuş ve özellikle kitabın iç dizaynı açısından ilginç bulmuştum. Nesteren hanım, reklamcı kimliğini ve sitilini bu kitabında da aynen sürdürmüş.

Bu kitapta yazarın ve kızı Dilan'ın Güney Afrika Cumhuriyeti ve Swaziland'a yaptığı gezilerin anıları yer almakta. Güney Afrika'da ilk önce Kruger Park'a gidiyorlar. Burası bizim bildiğimiz parklar gibi değil; uçsuz bucaksız bir arazi. İçinde yüzlerce çeşit hayvanın özgürce dolaştığı ve insanların ciplerle safari yaptığı bir kurtarılmış bölge. Yolunuzun her tarafında ya bir zebra, ya bir fil, ya bir gergedan ya da bir leopar veya aslanla karşılaşabilirsiniz. Kitabın üçte bir kadarı farklı safari maceralarına ayrılmış.

Bunun dışında, Cape Town şehrine gidiyorlar. Halk pazarı ve burada yapılan hummalı bir alışveriş. Neler mi alınabilir? Mesela masklar, türlü türlü şekil, renk ve farklı anlamlarıyla..

Yine Cape Town'da çok ilginç bir yere gitmişler: Table Mountain, yani Masa Dağı. Bu dağın tepesi sivri değil; dümdüz. Güzel bir resmini de koymuşlar, gerçekten enteresan.

Okuyanlara ilginç gelebilecek bir başka yer de bizim Ümit Burnu dediğimiz The Cape of Storms, Fırtınalar Burnu. Atlas ve Hint Okyanuslarının birleştiği yer.

İlerleyen sayfalarda Ulusal Botanik Bahçesi, Bitki Müzesi ve Erica Bahçeleri gezileri var. Börtü böceğe ilgi duyanlar için bire bir.

Son sayfalara doğru da Swaiziland gezisine ilişkin anıları ve resimleri bulabilirsiniz. Hala ilkel şekilde yaşayan yerlilerle ilgili bir kaç küçük ayrıntı görebilirsiniz bu sayfalarda.

Kitap, Afrika'yı merak edenler ve gitmek isteyenler için güzel bir rehber olacaktır.
12.02.2007

Ahmet Ümit'in en son çıkan kitabı. Zannederim hacim olarak da en kısa olanı. Diğer kitaplarının aksine bir roman tarzında değil de bir deneme veya bir şiir şeklinde yazmış. Kitap, 12 ayrı bölümden veya tabletten oluşuyor. Anadolu'daki ilk büyük devlet olan Hititler zamanında, Kadeş Savaşı'ndan az bir süre önce yaşanan ve 3300 yıldır kavuşulmayı bekleyen bir sevdanın tabletler üzerine yazılmış hikayesi.

Kitabın konusunu kısaca değil de uzun olarak anlatayım. Bunu da kitapta olduğu gibi, bölüm bölüm yapayım:

- İlk bölümde tabletlerin yazdırıcısı olan Ninatta, savaşçı Nuvanza'yı kendisine getirecek olan kişiye övgüler yağdırmaktadır. Ondan Nuvanza'nın 11 ayrı halka halinde yaptırdığı bileziğin parçalarını toplamasını istemektedir. Bu sayede, Ninetta, sevgilisi Nuvanza'ya kavuşabilecektir.

- Daha sonra Ninatta, kurtarıcı addettiği kişiye Nuvanza ile ilk defa karşılaşmalarını anlatır. Onu ilk defa bir meyve bahçesinde karısı Manni ile birlikteyken görür. Nuvanza evlidir ve karısı Manni altı aylık hamiledir. Buna rağmen Ninatta, Nuvanza'ya, henüz kendisi çok da küçük olmasına rağmen, büyük bir aşkla bağlanır.

- Bir zaman sonra, Nuvanza'nın karısı bir oğlan doğurmuş, çocuk büyümüş ve arkadaşları ile oynayabilecek yaşa gelmiştir. Ninatta, hala Nuvanza'yı takip etmekte; ona hala büyük bir sevgi duymaktadır. Bu arada, Kral Mutavalli ve Hitit Krallığı'nın büyük bir sorunu vardır. Mutavalli'nin kardeşi Hattuşili, kral olmak istemektedir ve bu hırsı zor zaptedilebilmektedir. Kral Mutavalli ise kardeşinin bu amacına rağmen, Telipu yasasını bozmak ve kardeşini öldürmek istememektedir.

- Soylu Zuvappiş'in oğlu ve çocukluk arkadaşı İnara da Ninatta'ya aşıktır. Oysa Ninatta onu bir kardeş gibi görmektedir. Ninatta, Nuvanza'yı elde edebilmek için bir plan yapar ve hasat bayramı esnasında bu planını uygular. Dini törenlerden ve içkiler içildikten sonra, Nuvanza dinlenmek için bir ağaç kenarına geçer. Onu takip eden Ninatta, Nuvanza'nın yanına yaklaşır ve onunla birlikte olur.

- Diğer taraftan İnara, Ninatta'ya evlenme teklifi eder. Ninatta tabii ki bu teklifi reddeder ve ona Nuvanza ile birlikte olduğunu söylemek zorunda kalır. Deliye dönen İnara, kısa bir süre sonra Nuvanza tarafından öldürülmüş olarak bulunur. İnara, Nuvanza'ya meydan okumuş; Nuvanza hiç istemediği halde İnara'yı öldürmek zorunda kalmıştır.

- Nuvanza katil olmuştur ve cezası ölümdür. Ancak Kral Mutavalli hem arkadaşı hem de düşmanlarına karşı en büyük yardımcısı olan başkomutanının ölmesini istemez. Panku Meclisi'nin aldığı karara göre, Nuvanza küçük oğlu Zitiş'i, oğlunu yitiren Zuvappiş'e bedel olarak teslim edecek, Nuvanza öldürülmeyecektir. Küçük oğlunu kaybeden Manni aklını yitirir ve nehirde intihar eder. Nuvanza ise, giriştiği bir savaşta ağır yaralanır. Ölmek üzereyken Ninatta ona iyice bakar ve zamanla Nuvanza iyileşir. Ancak herkes, tüm olayları anlamıştır. Nuvana'nın niçin İnara'yı öldürdüğünü, Ninatta'nın Nuvanza'ya aşık olduğunu bilirler.

- Bu arada, Mısır kralı Ramses Kral Mutavalli'yi ve Hatti ülkesini tehdit etmektedir. Savaş yakındır. Mutavalli, iyileşince Nuvanza'yı çevre krallarla görüşmesi için gönderir. Çevre kralların, ileride oluşacak savaş için kendisine bağlı olup olmadıklarını öğrenmek ister. Nuvanza iyi haberlerle döner, çevre krallar Kral Mutavalli'ye bağlılıklarını bildirirler.

- Nuvanza'yı hala unutamayan Ninatta, kendisini öldürmeye karar verir. Fakat, babası bunu anlar ve ona engel olur. Ağır bir hastalığın ardından Ninatta, Nuvanza'yı artık bir daha anmamaya karar verir.

- Ancak, aşk ateşi sönmez ve bir gün onunla karşılaşır. Ninatta, Nuvanza'dan kendisiyle evlenmesini ister. Nuvanza, Ninatta'yı iyi karşılar ama, bunun şimdilik mümkün olmadığını söyler. Nuvanza, büyücüye gitmiş, ne yapması gerektiğini sormuştur. Büyücü, ondan 11 halkalı bir bilezik yapmasını, bu parçaların herbirini ülkenin farklı şehirlerinde saklamasını ister. Gelecek olan yabancı, herbir halkayı saklanan yerinden çıkaracak ve bu sayede iki sevgili biraraya gelebilecektir.

- Kadeş savaşı başlamış, ordular birbiriyle savaşmış ve savaşın sonucunda yenişememişlerdir. Savaştan canlı olarak kurtulanlar ve yaralılar ülkeye dönmüştür ancak Nuvanza'dan haber yoktur. Hiçkimse onu öldürülürken görmemiştir. Nuvanza kayıptır. Ninatta, Nuvanza'nın öldüğüne asla inanmaz. Yıllar geçer, Ninatta'nın babası ölür, Ninatta yaşlanır. Yılların ötesinden gelecek olan yabancı da gelmemiştir. Yoksa, Nuvanza bileziği boşuna mı yaptırmıştır, yoksa böyle bir yabancı yok mudur, yoksa Ninatta Nuvanza'yı boşuna mı beklemiştir?

Evet, kitabın tüm hikayesi böyle. Eğer Ahmet Ümit'in çok sıkı takipçisiyim diyorsanız, kitabı alın okuyun. Aksi takdirde, yukarıdaki özet bence oldukça yeterli.

Sonuç olarak, daha önce Patasana adlı kitabını beğenerek okuduğum Ahmet Ümit'ten daha kapsamlı bir kitap beklerdim. Konu ve mekan güzel ama çok kısa kalmış.
09.02.2007

Ahmet Davutoğlu, görüşlerine katılın katılmayın, yazdığı bu kitapla kendi alanında büyük bir boşluğu dolduruyor. Zira, Türkiye'de siyaset, Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Dünya Politikaları konusunda yazılmış hemen hemen hiç bir teorik ve pratik tabanlı bir kitap bulunmamakta. Hali hazırdaki kitaplar, özellikle Türk öğretim üyeleri ve yazarlar tarafından kaleme alınanlar ise tamamen Amerikan veya Fransız siyaset okullarından aktarma niteliğinde. Bunu ayrıca, Fakülte yıllarında da bizzat görmüştüm. Bir Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde okutulabilecek hiç bir Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analiz kitabı olmaz mı? Olmaz. Tüm senelik dersi, 20-30 sayfalık fotokopi ders notlarıyla kotarırsınız.



Kitap oldukça hacimli, indeks bölümüyle birlikte 584 sayfa. 3 kısımdan oluşuyor. Birinci kısımda 3 alt bölüm, ikinci kısım 4 alt bölüm, üçüncü kısımda 5 ayrı bölümden oluşuyor.

Kitabın ana amacı Türkiye'nin stratejik derinliğini ortaya çıkarmak. Bunun içinse hem teorik boyut hem de pratik uygulama alanları arasındaki ilişkiler ve etkileşim ayrıntılı olarak ele alınıyor. Birinci kısımda stratejik derinlik analizinin kavramsal ve tarihi çerçevesi tanımlanıyor. Buradan hareketle ikinci kısımda ise, Türkiye'nin öznel şartlarının oluşturduğu stratejik derinliğin ana esasları teorik bir çerçevede toparlanıyor. Son kısımda da bu ana esasların hayata geçirilmesini sağlayacak stratejik araçlar ve bölgesel politikaların tarihi ve coğrafi derinliğe dayalı uygulama alanları gösteriliyor.

Kitabın bence farklı tarafı, okuyucunun dimağına bazı temel kavramları iyice oturtuyor ve bunlar üzerinde düşünme fırsatı veriyor. Bu sayede Türkiye'ye, yakın bölgesine, uzak bölgelere ve tüm dünyaya farklı çerçevelerden bakabilme fırsatını elde ediyorsunuz. Bugüne kadar gördüğünüz ve okuduğunuz şeyleri, belirli bir düşünce disiplini içersinde değerlendirebiliyorsunuz.

Tabi şu da var: Kitabı ağır ağır, icabında bazı teorik bölümleri tekrar ede ede, ders çalışıyormuşcasına okumak gerekiyor. Bu haliyle kitabın, bir kaç slogana indirgenebilecek popüler bir tavrı ve hedefi yok.

Ayrıca, yazarın şöyle özel bir durumu var. Kitabın yazılmasından kısa bir süre sonra, başbakanın başdanışmanı olarak Dışişleri Bakanlı'ğında göreve başlamış olması. Zaten kitabın bir çok bölümünde gördüğünüz fikir ve stratejik taktiklerin son zamanlarda Türk Dış Politika'sında uygulamaya konduğunu görebilirsiniz. Mesela, son zamanlarda Hükümet'in Afrika kıtasına duyduğu yakın ilgi, komşu ülkelerle olan ticari ilişkilere büyük ağırlık verilmesi, Arnavutluk, Suriye ve Gürcistan gibi coğrafi olarak çok büyük stratejik öneme sahip ülkelere yapılan diplamatik ve ticari seyahatlerin fazlalaştırılması, İpekyolu projesine start verilmesi gibi.

Ancak kitabın yeni baskısıyla birlikte tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. Kitabın son baskısı Eylül 2002 tarihli, yani son Irak'ın işgali ve Kerkük krizi gibi olaylardan daha önce. Bu yüzden, yazarın ilgili bölümleri son gelişmeler ışığında tekrar ele alması lazım.