Toplam yorum: 3.253.599
Bu ayki yorum: 5.625

E-Dergi

Hayri Anıl Gürkan Tarafından Yapılan Yorumlar

30.03.2020

Kitaba başlarken heyecanım büyük fakat beklentim küçüktü. Ancak sayfalar ilerledikçe ve o bildiğim saha içindeki Prekazi'den ayrı olarak bambaşka bir Prekazi ile tanıştıkça hem şaşkınlığım hem de bu büyük isme olan saygım müthiş bir şekilde arttı. Nelerden bahsetmiyordu ki Cevad? Yugoslavya'nın dağılmadan öncesi ve dağıldıktan sonrası hakkında iç acıtan detaylar, Amerika'daki salon futbolu macerası, Türkiye'ye gelişi, Galatasaray ve yaşadığı unutulmaz zaferler, Alp Yalman ve Mustafa Denizli hakkında dobralıkla dile getirdiği görüşleri, edebiyat ile müzik, kapitalizm ve sosyalizm ekseninde dünyaya bakışı, çokuluslu şirketler, Che Guevara, Simon Bolivar, Salvador Allende, Jose Mujica ve daha pek çok konu üzerine öylesine içi dolu ve altı çizilesi sözü var ki Prekazi'nin...

Futbol üzerine görünen fakat kesinlikle çok daha fazlası olan bir kitap. Prekazi'yi bir kez daha sevdim. Çok sevdim. İyi ki yolu bu topraklardan, iyi ki yolu Galatasaray'dan geçmiş.

Çok yaşayasın Cevad Prekazi!
30.03.2020

Üzüyor.. Kalbe bir taş, boğaza bir yumru gibi oturuyor bu roman. Yaşayan yazarlar içinde kanımca Türkçe'nin imkânlarını en etkili biçimde kullanan isim olan Toptaş öyle bir vuruyor ki Heba ile şahsen etkisinden uzun bir süre çıkabileceğimi sanmıyorum. Sadece "Sınır" bölümü ve tabii ki sonrası bile tek başına kitaptan bağımsız bir öykü gibi.

Gerilim, merak, nefret, öfke, çaresizlik gibi duygular tarafından çevrilmiş bir hâlde Ziya'nın öyküsünün ortasında buluyor okur kendini. Hayal ve gerçek sarmalında acımasızca ziyan olan hayatlar üzerinden toplum düzleminde devlet ve ananeler tarafından dayatılan "linç kültürünün", her daim hoşgörü olgusunun beşiği olarak yutturulan Anadolu ile taşra insanının adıyla müsemma hüzünlü bir eleştirisi olmuş Heba.

Hasan Ali Toptaş'ı kendi dilinden okumak gerçekten büyük bir şans ve keyif.
30.03.2020

Tutunamayanlar yazılmasaydı, biz hayattan zevk almasını unutmuşlar, biz çevresinde insan kalmamışlar, biz sevmenin ne demek olduğunu unutmuşlar, yani biz her gün yanımızdan geçen yüzlerce insanın farkımıza bile varmadığı mutsuz insanlar, kendimize evrenin tam olarak neresinde yer bulduğumuzu bilebilir miydik? Adımız "Tutunamayanlar" konmasaydı, gerçekten tutunamadığımızın farkına varabilir miydik? Bunun farkına Oğuz Atay vardığı için mi tutunamayanız, yoksa..

Hülasa bu kadar yalnız olduğumuz için, bu kadar mutsuz olduğumuz için, toplumun dayatmalarına bu denli boyun eğdiğimiz için, bu kadar yoksul olduğumuz için, sevebileceğimiz kadınlar çoktan sevilip ve tutabileceğimiz eller çoktan tutulup gittiği için, her gün aynı rutini tekrar tekrar yerine getirdiğimiz için hiç utanmıyor muyuz?

Hayır, sayın Atay, utanmıyoru(m)z!
30.03.2020

Komplo teorilerini seven Türk milleti için biçilmiş kaftan, konuyla ilgili işinin ehli bilim insanlarına kulak kabartmak isteyenler içinse kitabın yarısı maalesef laf kalabalığı. Okuduktan sonra beslenme alışkanlığını değiştirmeyi ciddi anlamda düşüneceksiniz. Sonra sütünüzü çiftlikten de alsanız hayvanın yediği yemden şüphe edeceğiniz için bu pek de mümkün olmayacak. Konuyla ilgilenenler için pek de güzel iki belgesel var:

* Food, Inc. (2008)
* Earthlings (2005)
30.03.2020

Mu-az-zam! Beklenmedik seviyede vurucu.

Ana karakterin psikolojik iç çekişleri ekseninde kendine hayatın içinde bir yer edinme çabası... Baba figürünü (ki aynısı anne figürü için de rahatlıkla söylenebilir) yaşamımız boyunca salt "baba" olarak görmek ve o insanı "o insan" yapan özelliklerini; sevinçlerini, göz yaşlarını, hayat mücadelesini, bir ilgi alanının olabileceği gerçeğini zaman ve mekandan bağımsız olarak göz ardı etmek gerçeğini baba-oğul ilişkileri üzerinden yüze çarpmak...

Hayal kırıklıkları, kapitalizmin soğuk nefesini ensesinde hisseden tersane işçilerinin kaçınılmaz politik yüzleşmeleri, içi dopdolu diyaloglar, en az ana karakter kadar dikkat çekici yan karakterler, ilmek ilmek işlenen bir öykü, harika çizimler...

Çizgi roman denilince akla mütemadiyen mizahın geldiği bir ülkede hak ettiği değeri göreceğini düşünmek fazlasıyla iyimserlik maalesef.