Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

onur115 Tarafından Yapılan Yorumlar

30.12.2013

Doğunun Limanlarını bana tek kelime ile anlat deseniz, Bir insanı kaç yıl bekleyebilirsiniz? sorusunu sorarım. Eğer seviyorsa ve umudunu yitirmezse 22 yıl.

Roman Osmanlı prensliğine dayanan bir babanın ve Yahudi bir kadının oğlu olan Kitabdar adlı hayali kişinin hayat hikâyesini anlatmaktadır. Yazar bu kitabı 1960’lı yılların sonuna doğru tanıştığı bir kişinin hayatından esinlenerek yazmıştır.
İsyan, annesi Ermeni olan Lübnan’da doğmuş bir Osmanlı prensidir. Roman, aidiyetlere, insan ayrımına dair ne varsa hepsine bir isyan içerir. Bu kişi Paris’e giderek direniş hareketine katılmış tekrar Lübnan’a döndüğünde ise bir kahraman gibi karşılanmıştır. İsyan. Osmanlı Prensidir ama bir Yahudi ile evlenir ve en yakın arkadaşı da bir Ermenidir.
Kitabı okurken kurgusuna hayran kaldım. Kitapta insanın şaşkınlıkla karşılaştığı durumlar çok fazla olması kitaba ayrı bir çekicilik katmaktadır. Kitapdar’ın mesajları hayat felsefemizi değiştirmesi açısından önem arz etmektedir.
"Ölüme son çare olarak bakmalısın. Hiç kimsenin seni alıkoyamayacağını bil. Ama ölüme gidebileceğin için onu yedekte tut sonuna kadar.” Yazarın temel mesajı, bu Dünya’da insanın başına her gün değişik olaylar gelebilir. Bunlara hazırlıklı olmak ve gerekirse savaşmak kendimize yapacağımız en büyük iyilik olur.
” Aylarca sessiz kalırım, neredeyse konuşmayı unutacak kadar, sonra birden baraj yıkılır ve ne varsa; neyi tutmuşsam herşeyi koyuveririm. Bitmez tükenmez bir gevezelik başlar ve daha susmadan pişman olurum.”
“Tünelin ucunda ışık görünmese bile ışık varmış gibi yürümek ve ışığın görüneceğine inanmak gerekir.”

29.12.2013

Gün Olur Asra Bedel, kültürel emperyalizmin yaşandığı ülkemizde, farklı zamanlarda ve farklı kültürlerde de benzer sorunu yaşayan diğer toplumların olduğunu anlayabilmemiz için okunması gereken akıcı bir roman. Gün içerisinde bir yüzyıl yaşamak ve sonuçlar çıkarmak, kuşak çatışmalarını ortaya koymak, kaybedilen gelenekleri hatırlamak, bir yandan da yanlış yerleşmiş uygulamalara son vermek hepsi bu romanda mevcut.
Başlangıç, aynı zamanda bitiştir. Başlayan her şey biter, biten her şey de yeni bir başlangıçtır. Zamanın erdiği bozkırlarda, gün, yüzyıl kadar uzun; geçen yüzyıllar ise bugün kadar yakındır aslında.
Kazangap, ölmeden önce Nayman Ana türbesinin yer aldığı Ana Beyit bölgesine gömülmek istediğini söylemiş, her şey, bir devenin sırtında Ana Beyit mezarlığına yol alan cenaze konvoyunun en önünde giden Yedigey'in bilincinde oluşmuştur. Yedigey, bu kısa yolculuk sırasında koca ömrü, bir güne hatta saatlere sığdırmış, geçmişin, şu anın ve geleceğin aynı şey olduğunu yaşamış ve yaşatmıştır.
Aytmatov, baskıcı bir rejimin yerel ve ulusal değerleri silmeye çalıştığı ulusal kimliği örten perdeyi aralamayı bilmiş, toplumsal sorunları gündemine taşımış ve insanlığın hizmetine sunmuştur. Orman-Göğüslü gezegen aslen Aytmatov'un zihninde yaratmak istediği coğrafya ve insanların izdüşümüdür. Rus mahkûmiyeti altında yaşayan Kazaklar'ın aslında layık olduğu coğrafya, Orman-Göğüslü gezegen tadında bir coğrafyadır. Bu coğrafya Kazaklara hazır olarak sunulacak değildir, çabalamak gayret sarfetmek gereklidir.
"Roman Sovyetler Birliği döneminde yaşanan sosyal ve kültürel sorunların bir öz eleştirisidir. Komünist düzende insan anıları, dost veya düşman ayırımına tutularak, düşmanca anılar yazmakla suçlanabilmektedir. Anılar sadece geçmişteki olayların olduğu gibi yazılmasından ibaret değil midir? Komünist düzen hüküm sürmesine rağmen bazı olaylarda yapılan yanlışlarda düzelmeler olması, suçlanan insanların aklanmaya başlaması ya da yanlış giden bir uygulamaya son verelim diye haykıranların ortaya çıkmaya başlaması bu değişimin belirtileri olduğu ifade edilmektedir.
Romanda geleneklerini korumaya çalışan insanlar ve geleneklerini unutan insanlar bir arada anlatılmaktadır. Kırgız kökenli nöbetçi subay kendi halkından bir muhatapla karşılaştığında "Yoldaş, Rusça konuş" diye ikaz eder. Yedigey niçin diye sorduğunda, Kırgız subay görevde olduğunu, görevde iken Kırgızca konuşamayacağı cevabını verir. Yedigey’in cenaze töreninde cenaze heyetinde kendisi tüm gelenekleri yerine getirmeye çalışır ama diğerlerinin bunları bilmemesi, Kırgız geleneklerini, tam olarak bilmeden ve uygulayamadan cenazeyi gömmek onu çok rahatsız eder.
Komünizm sırasında yaşananlar, insanların kutsal saydığı şeylerin yok sayılması, aşkın sorgulanması romanın değindiği diğer konulardır. Stalin döneminin yaşam tarzı, Kazakistan’da olduğu gibi her yere hâkimdir. Komünizm materyalist düşünce yapısı ile hayata bakmış, cenneti dünyaya getirmeye çalışmıştır. Roman Cennet var olsun ya da olmasın insanlara yaşadıkları cehennemi değiştirmenin kendi ellerinde olduğunu anlatma çabası içinde olmuştur.
Juan-Juan kabilesinin ele geçirdiği tutsakların aklını başından almak için yaptığı işkence sonucu geçmişini hatırlamayan insan, Mankurt diye adlandırılan bir mahlûkata dönüşmekteydi. Komünist düzende olayları mantık çerçevesinden yürütmeyip düzene göre işleten görevliler ile Mankurt arasında bir fark bulunmamaktadır. Her iki tarafta aklını kullanamamaktadır. Kitaba kısaca mankurtlaşma ile geleneklerini koruma arasındaki insanların hikâyesi de denebilir. Mankurt, Aytmatov'dan sonra, geçmişini unutmuş, bedeniyle ve ruhuyla karşı tarafın buyruğu altına girmiş, yeni efendisine yaranmak için kendi değerlerine, ailesine ihanet edenlerin ortak adıdır. Tarihsel mankurtlaşma, aslında, modern zamanlarda yaşanan mankurtlaşmanın iz düşümüdür âdeta.
Aytmatov, romanında, geçmişin efsaneleriyle geleceğin bilim kurgusunu harmanladığı çok özel bir teknik uygulamıştır. Uzayda savaşın olmadığı yeni keşfedilen bir gezegen ortaya konulmakta ve insanlara yeni bir yaşam tarzı sunulmaya çalışmaktadır. Enerji sorunu gibi sebepler ile dünyadaki gibi insanların birbirlerini öldürmelerine gerek yoktur.
Aytmatov romanında, sıradan bir yaşamdan, ulusal ve toplumsal sorunlara gönderme yapar. Romanda verilmek istenen güzel mesajlardan biri de bir insanın başkalarına yapabileceği en büyük iyiliğin çocuklarını iyi terbiye etmesi, iyi yetiştirmesi olduğu, insanın bu işe her gün zaman ayırması, adım adım gitmesi, kendini tamamen ailesine ve çocuklarına vermesidir.


27.12.2013

Çocuklarınıza hayatın anlamını kısa yoldan anlatmak için kullanabileceğiniz güzel kaynaklardan bir tanesi. Bir martının gözünden varoluş amacının anlaşılması için kaleme alınmış öykü kısa olmasına rağmen güzel noktalara temas etmektedir. Bu noktalardan bazıları muhakkak ilginizi çekecektir.
Bazıları için uçmak bir tutkudur önemli olan yemek değil uçmanın kendisidir.
Karşılaşılan başarısızlar denemeyi yapanları yıldırmamalı, varlığım ve doğam bu gibi önyargılar ilerideki denemeleri kısıtlamamalı, doğaya meydan okunmalı ve başarısızlıktan korkulmamalıdır.
Yaşamdaki en önemli şey kendini aşmak ve mükemmele ulaşmaktır. Aslında olay daha basittir. Çoğumuz nereden geldiğimizi unutup nereye gittiğimizi merak etmeden günübirlik yaşayarak çoğunluğun yaptığı aynı şeyleri yapmakta ve dünyadan göçmektedir.
Rakamlar sınırları belirler, iyinin mükemmelin sınırları yoktur.
En yüksekten uçan martı, en uzağı görendir. Bu tür varlıklar aslında zamanın ilerisinde değil, alışılmışın ilerisindedir.
Gözle görülenlere sakın inanmayın. Görülenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, bildiklerinizin ötesine geçmeye çalışın.
Emin çocuklarınız da beğenecektir.

20.12.2013

Vamık Volkan'ın geniş grup psikolojisi alanında Gürcistan, Ermenistan,Estonya alan çalışmaları ile teorik ve pratiğin buluşturulduğu güzel yayınlardan birisi.
Her insan topluluğuna özgü kimlik duygusu neden gelişir? Gruplar gerçek insan kimliğinin kendileri olduğunu varsayarak diğer gruplara karşı üsttenci bir tavır takınır mı? (Araplar ve İsrailliler, Ruslar ve Estonlar, Sırplar ile Hırvatlar, Gürcüler ile Güney Osetler.)
Kimlik uğruna, ortak bir terör dalgası başlayıp, ötekilerin aşağılanması ve öldürülmesi, yeni politik ideolojilerin evrilmesi, geniş grup kimliğinin değişikliğe uğraması, yeni kitlesel trajedilerin oluşumu hangi aşamalardan geçer?
Etnik, dinsel, milliyetçi ve ideolojik temellere göre tanımlanan grupların “geniş grup psikolojisi” milyonlarca insanı nasıl etkiler?
Teknoloji ve medya gücü ile dünya çok hızla değiştiğinden geleneksel diplomasi yöntemlerinin geliştirilmesi ihtiyaç olarak hâsıl olmuştur. Geniş grup psikolojisi uluslar arası ilişkileri etkileme ve kirletme kapasitesine sahip olarak nasıl kullanılmalıdır?
Toplumlar yas sürecini nasıl atlatır veya neden atlatamaz? Sonraki kuşaklara yas tutma sürecini devam ettirme misyonu neden yüklenir? Anıt, abide gibi uygulamaların bu süreçteki rolü nedir?
Çaresizlik, aşağılanma ve utanç, yas tutma süreci kişiyi kimlik olgusu adına nasıl potansiyel bir katile dönüştürür?
Bu soruların psikolojik açıdan değerlendirmesini ve uygulama sonuçlarını görmek istiyorsanız bu yayını kaçırmayın. Kimlik yaratmak için ötekinin vurgulanmasına ve düşmanlığına ihtiyaç duyulması gibi saptamalar oldukça ilginizi çekecektir.
11.11.2013

Devlet düzeni, gelenekleri, yönetim şekli, adalet, toplum yapısı, aile planlaması gibi konularda günümüze hangi aşamalardan geçerek geldiğimizi görmemiz açısından ilginç bir eser. Şu an için saçma gelen düşünce tarzları bizlere her konunun kendi dönem gerçeklerine göre değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatmaktadır. Tespit ettiğim örneklerden bazılarını okuyucunun bilgisine sunarsam kitabın çerçevesi daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum.
Adalet dostlara fayda, düşmana zarar vermek şeklinde tanımlanarak, zarar vermek adalet olarak ortaya çıkabilmektedir. Kişinin yönetim arzusu, daha kötü birisi tarafından yönetilmekten korkması olarak açıklanmaktadır.
Günümüzün eğitim kurumları ve medyasının üslenmesi gereken vazife, kavgadan uzak durulması için tanrı savaşlarının anlatılmaması, şairlerin ahlaksızlığı tasvirden yasaklanması gibi yollarla ifade edilmektedir.
Gerçeğe verilen yüksek değere rağmen yöneticilerin devletin bekası için düşmanlarına veya vatandaşlarına yalan söyleyebilmesi ise günümüzün yanılsamalarından biridir.
Hekimin kurulu hayat düzeninde yaşamaktan aciz olanı tedavi etmeyi uygun görmemesi, günümüz açısından gaddarlık, o dönem açısından ise kişinin kendisine ve devlete faydası olmamasından normaldir.
Vatandaşların doğalarına uygun göreve gönderilmeleri, işe göre adam, adama göre iş felsefesine bir bakış getirmektedir. Devlet yönetiminde kadın olmasından ya da erkek olmasından ötürü bir iş bulunmaması kadın erkek eşitliği olarak değerlendirilebilir.
Günümüzün toplum ahlak yapısına çok ters olmakla birlikte, kadın koruyucular ile erkek koruyucuların ortak olması, hiçbirisinin herhangi biriyle özel olarak birlikte yaşamaması, çocukların ortak olması, hiçbir ana babanın kendi evladını bilmemesi düşüncesi hakimdir. En iyi adamlar en iyi kadınlarla mümkün olduğunca çok, en kötü adamlar en kötü kadınlarda mümkün olduğunca az birleşmeli ki grup kusursuz olabilsin. Evlilik sayısının yönetici takdirine bırakılması, yöneticilerin savaşları, hastalıklar hesaba katarak vatandaşların sayısını ayarlaması günümüzün aile planlamasının başlangıcını oluşturmaktadır.
Bu örnekleri kitabı okuyunca artırmak mümkün olmakla birlikte devlet düzenlerinin toplum yapısındaki değişimlye birlikte görülebilmesi açısından incelemeye değer bir eser.