Gün Olur Asra Bedel, kültürel emperyalizmin yaşandığı ülkemizde, farklı zamanlarda ve farklı kültürlerde de benzer sorunu yaşayan diğer toplumların olduğunu anlayabilmemiz için okunması gereken akıcı bir roman. Gün içerisinde bir yüzyıl yaşamak ve sonuçlar çıkarmak, kuşak çatışmalarını ortaya koymak, kaybedilen gelenekleri hatırlamak, bir yandan da yanlış yerleşmiş uygulamalara son vermek hepsi bu romanda mevcut.
Başlangıç, aynı zamanda bitiştir. Başlayan her şey biter, biten her şey de yeni bir başlangıçtır. Zamanın erdiği bozkırlarda, gün, yüzyıl kadar uzun; geçen yüzyıllar ise bugün kadar yakındır aslında.
Kazangap, ölmeden önce Nayman Ana türbesinin yer aldığı Ana Beyit bölgesine gömülmek istediğini söylemiş, her şey, bir devenin sırtında Ana Beyit mezarlığına yol alan cenaze konvoyunun en önünde giden Yedigey'in bilincinde oluşmuştur. Yedigey, bu kısa yolculuk sırasında koca ömrü, bir güne hatta saatlere sığdırmış, geçmişin, şu anın ve geleceğin aynı şey olduğunu yaşamış ve yaşatmıştır.
Aytmatov, baskıcı bir rejimin yerel ve ulusal değerleri silmeye çalıştığı ulusal kimliği örten perdeyi aralamayı bilmiş, toplumsal sorunları gündemine taşımış ve insanlığın hizmetine sunmuştur. Orman-Göğüslü gezegen aslen Aytmatov'un zihninde yaratmak istediği coğrafya ve insanların izdüşümüdür. Rus mahkûmiyeti altında yaşayan Kazaklar'ın aslında layık olduğu coğrafya, Orman-Göğüslü gezegen tadında bir coğrafyadır. Bu coğrafya Kazaklara hazır olarak sunulacak değildir, çabalamak gayret sarfetmek gereklidir.
"Roman Sovyetler Birliği döneminde yaşanan sosyal ve kültürel sorunların bir öz eleştirisidir. Komünist düzende insan anıları, dost veya düşman ayırımına tutularak, düşmanca anılar yazmakla suçlanabilmektedir. Anılar sadece geçmişteki olayların olduğu gibi yazılmasından ibaret değil midir? Komünist düzen hüküm sürmesine rağmen bazı olaylarda yapılan yanlışlarda düzelmeler olması, suçlanan insanların aklanmaya başlaması ya da yanlış giden bir uygulamaya son verelim diye haykıranların ortaya çıkmaya başlaması bu değişimin belirtileri olduğu ifade edilmektedir.
Romanda geleneklerini korumaya çalışan insanlar ve geleneklerini unutan insanlar bir arada anlatılmaktadır. Kırgız kökenli nöbetçi subay kendi halkından bir muhatapla karşılaştığında "Yoldaş, Rusça konuş" diye ikaz eder. Yedigey niçin diye sorduğunda, Kırgız subay görevde olduğunu, görevde iken Kırgızca konuşamayacağı cevabını verir. Yedigey’in cenaze töreninde cenaze heyetinde kendisi tüm gelenekleri yerine getirmeye çalışır ama diğerlerinin bunları bilmemesi, Kırgız geleneklerini, tam olarak bilmeden ve uygulayamadan cenazeyi gömmek onu çok rahatsız eder.
Komünizm sırasında yaşananlar, insanların kutsal saydığı şeylerin yok sayılması, aşkın sorgulanması romanın değindiği diğer konulardır. Stalin döneminin yaşam tarzı, Kazakistan’da olduğu gibi her yere hâkimdir. Komünizm materyalist düşünce yapısı ile hayata bakmış, cenneti dünyaya getirmeye çalışmıştır. Roman Cennet var olsun ya da olmasın insanlara yaşadıkları cehennemi değiştirmenin kendi ellerinde olduğunu anlatma çabası içinde olmuştur.
Juan-Juan kabilesinin ele geçirdiği tutsakların aklını başından almak için yaptığı işkence sonucu geçmişini hatırlamayan insan, Mankurt diye adlandırılan bir mahlûkata dönüşmekteydi. Komünist düzende olayları mantık çerçevesinden yürütmeyip düzene göre işleten görevliler ile Mankurt arasında bir fark bulunmamaktadır. Her iki tarafta aklını kullanamamaktadır. Kitaba kısaca mankurtlaşma ile geleneklerini koruma arasındaki insanların hikâyesi de denebilir. Mankurt, Aytmatov'dan sonra, geçmişini unutmuş, bedeniyle ve ruhuyla karşı tarafın buyruğu altına girmiş, yeni efendisine yaranmak için kendi değerlerine, ailesine ihanet edenlerin ortak adıdır. Tarihsel mankurtlaşma, aslında, modern zamanlarda yaşanan mankurtlaşmanın iz düşümüdür âdeta.
Aytmatov, romanında, geçmişin efsaneleriyle geleceğin bilim kurgusunu harmanladığı çok özel bir teknik uygulamıştır. Uzayda savaşın olmadığı yeni keşfedilen bir gezegen ortaya konulmakta ve insanlara yeni bir yaşam tarzı sunulmaya çalışmaktadır. Enerji sorunu gibi sebepler ile dünyadaki gibi insanların birbirlerini öldürmelerine gerek yoktur.
Aytmatov romanında, sıradan bir yaşamdan, ulusal ve toplumsal sorunlara gönderme yapar. Romanda verilmek istenen güzel mesajlardan biri de bir insanın başkalarına yapabileceği en büyük iyiliğin çocuklarını iyi terbiye etmesi, iyi yetiştirmesi olduğu, insanın bu işe her gün zaman ayırması, adım adım gitmesi, kendini tamamen ailesine ve çocuklarına vermesidir.