Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

onur115 Tarafından Yapılan Yorumlar

21.08.2013

Afganistan’da 1970’li yıllarda SSCB işgali ve sonrasında Taliban tarafından yürütülen baskı dolu rejimin ISAF komutası devir alınana kadar bölge halkının yaşamları üzerinde yarattığı zorluklar ve gösterilmesi gereken insanüstü çaba çok etkileyici bir dil ile kaleme alınmış. İnsanların sevdiklerini kaybetmeleri bir yana çocuğunu kabullenemeyen bir babanın yıllar süren vicdan azabı, kısa süreliğine yanından ayrılan kızının sıla hasretine dayanamayıp hayatına son veren bir annenin dramı, çocuğun annesiz kalması üzerine kendisinden 25 yaş büyük bir adamla evlenmesini uygun gören zihniyeti, küçük yaşta aile sorumluluğunu alan kız çocuklarının dramı, çocukluğunu yaşamadan yetişkin olmak zorunda kalan çocukları, yaşam ile ölüm arasındaki ince çizginin varlığı, Taliban yönetiminin kadının değersizleştirilmesine yönelik yürüttüğü yaptırımları ve bunların hepsinin üzerinde hiçbir zaman umudunu yitirmeyecek bir avuç insanın yaşam macerası etkileyici ve hüzünlü bir şekilde ele alınmış. Kuma gelin ilişkisi abla kardeş ya da anne çocuk ilişkisine nasıl dönüşür ve rakip olarak birbirini gören insanlar nasıl olur da yaşamlarını hiçe sayarak birbiri için fedakarlık yapabilir soruları bu romanda gizli. Alışılmış yaşamın dışında halinden şükretmeyi ve sadece nefes almayı bile bir şans, lütuf saymayı unutmuş insanların ayaklarını yere bastıracak bir yayın.
12.08.2013

1960’ların Türkiye’sinde ortaya sol ideoloji ile bu süreçten değişim göstererek 1990-1991 dönemine kadar gelen PKK’nın gelişim sürecini anlatan bir yayın. Örgütün hedefini anlamak için 1981 Şubat ayında yayımlanan “Politik Rapor” isimli kitaba bakılması gerektiği, PKK’nın bölgedeki hadiseleri “Kürdistan Devrim’in Çözüm Yolu” isimli kitabında “Milli Demokratik Devrim” olarak izah ettiği ancak bu mücadelenin sınıfsal planda bir mücadele olmadığı ifade edilmektedir.
kasıtlı olarak Kürt asıllı vatandaşlara azınlık damgası vurulmaya çalışıldığı, tarihsel sürece bakıldığında Kürdistan olgusu ve Kürtlük fikrinin 19 yy başlarında İngiliz, Fransız ve Rusların Manda Yönetimli Kürt Devleti fikri ile ortaya çıkarttığı, bölge insanının böyle bir isteği olmadığı halde sunulan maddi menfaatin çizginin ötesinin görülmesine engel olduğu, Musul Kerkük sorununun baş gösterdiği dönemde olan Şeyh Sait isyanı ile Nuri SAİT liderliğindeki Ağrı isyanı ve Dersim isyanının bu temelde geliştiği, oynanan oyunların anlaşılması için Şeyh Mahmut BERZENCİ hadisesine bakılması gerektiği, bahse konu oyunların İran’da İsmail SİMKO’ya da oynandığı belirtilmektedir.
Abdullah ÖCALAN’ın 1976 yılında Kürdistan Devrimcilerini kurduğu, Marksist-Leninist ideolojisinin kılavuzluğunda kurulan örgüte göre Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Türkiye Cumhuriyeti içerisindeki durumu, İran, Irak ve Suriye’deki Kürtlerin durumu yayında ifade edilmektedir.
Barzani ve Talabani’nin 1970’li yılların ortalarından itibaren bölgede aldığı görevleri, üstlendikleri rolleri ve statüleri ayrıntılı bir şekilde kitapta yer almaktadır.
Her ülkede değişik nedenlerle, değişik biçimlerde ve değişik amaçlar için meydana gelen terör hareketlerine doğru teşhisler konularak doğru mücadele yöntemleri ile karşı konulmuştur. Ortada toplumsal bir hadise vardır ve bu hadiseler kendiliğinden yola girsin diye doğal seyrine bırakılamaz.
10.08.2013

Kitabın 2004-2012 yılları arasında genişletilerek basılması bizlere yazarın yaptığı değerlendirmelerin bir kısmının sonuçlarını görme fırsatı vermektedir. Kitabı değerlendirebilmeniz adına kitapta yer alan yakın geçmişte gerçekleşmiş ve gelecekte olabilecek hususları okuyucuların dikkatine sunmak istiyorum.
Dünya üzerinde meydana gelen problemlerin esas kaynağı ekonomik problemlerdir. Avrupa ve Ortadoğu ürettikleri malın önemli bir kısmını ABD’ye satıp, karşılığında hisse senedi almaktadır. Avrupa ülkeleri ve Ortadoğu’nun yeni pazar arayışına girmesi ABD’nin ekonomisini küçültecektir. Bu sebepten rakibini güçlü kılacak coğrafyayı kontrol etmek istemektedir.
Demokrasi ekonomik bir hadisedir. Demokraside çatışmaların nedeni sadece dini ve etnik nedenler olacaktır. Bir ülkede demokrasi olması için rekabet olması, rekabet için de ekonomik gücün olması gerekmektedir.Kürt ile Sünni veya Şii çatışacaktır.Farklılaşma dışarıdan bu ülkenin yönlendirilmesini kolaylaştırır.
ABD, BOP’u tek başına yapmaktan vazgeçmiş görünmektedir. ABD ile Avrupa yakınlaşırsa Türkiye AB’ye girecektir. Çünkü ABD Avrupa’daki aleyhtarlarının zayıflamasını istemektedir. Ancak Hıristiyan demokratlar bu tip anlaşmadan yana değildir. Avrupa Rusya ile flört ettiği sürece Türkiye’nin AB’ye girişi mümkün değildir.
Büyük Ortadoğu’ya hâkim olmanın önkoşulu Türkiye’nin kontrol edilmesidir. Türkiye’yi kaybettiği an çatışma alanı olarak Türkiye gündeme gelecektir. Türkiye’de siyasi gücün değişmesinin tek yolu ekonomik krizdir
ABD, BOP için dinsel ve etnik çatışmaları mutlaka tahrik edecektir. ABD artık medeniyetler çatışması kavramı ile Batı âlemiyle, İslam dünyasını ve Rusya, Çin ile Japonya’yı karşısına almak istemektedir. Yahudiler ve Protestanlar Büyük Ortadoğu’da ekonomik bir egemenlik kurmak istiyorlar. Ekonomik çatışmanın görünür amacı da din olarak karşımıza çıkmaktadır. Enerji kaynaklarını kontrol edemezse başka güçlerin bölgeye girerek pay almaları sonucu ABD’nin kontrolünden çıkma riskleri gündeme gelebilir.
Amerika liberalleşme, demokrasi dediği zaman iki şeyi amaçlar liberal ekonomi ve istediği biçimi verebileceği yönetim. Büyük Ortadoğu şu an yangın alanı ve Avrupa’da bu bölgeyi kullanamaz, bu da ABD’nin zaferidir.
2004’te kabul edilen Anayasa’da kuzeyde kendine buyruk, ABD’ye hesap verecek bir Kürt bölgesi oluşturuluyor. Irak ordusu buraya girmeyecek ama oy potansiyeli fazla olan Şiilerde bu bölgeyi kontrol etmeyecek. Burada gevşek bir federasyon türü yapılanma hesabı var. Halkın Şii ve Sünni olması çatışmanın tohumu olarak görülüyor. Bu bölgede 3’e bölünme ile demokrasiye erişim planlanmaktadır. Bunun günün birinde Türkiye’ye sıçrayabileceği de hesaplanıyor. Türkiye’nin yapması gereken vatandaşların eşitliğini sağlamak ve federasyon yerine büyük bir Irak üzerinde çalışılmaktır.
Kürt meselesinin hedefi hiçbir zaman Kürtlerin rahat etmesi veya kendi kimliklerini yaşatması değildir. Kürt oluşumunu da temel hedefinin Türkiye oluşu ve Türkiye’de bu çatışmaların tahrik edilmek istendiğinin bilinmesi gerekmektedir.
Irak’ta Suni Şii çatışmasını Kuzey Irak’ta otonom bölge kurmak adına fişekliyorlar. Türkiye’ye de ben otonom bölgeyi Anayasa’ya koydum, bölgesel hesaplarımın önüne geçmeye çalışma mesajı vermektedir. Esasen bölgede Müslüman İsrail devleti kurumlaşa çalışılmaktadır.
Boru hatları konusunda Kazakistan, Türkmenistan, Afganistan, Pakistan hattı için anlaşma imzalandı ve bu hattın güvenliğinin sağlanması da bu projenin bir nedeni.
El-Kaide’nin tamamen yok olacağı bir operasyon yapılmaz, lider yakalandı ise Bush yönetimi terk edilmiş demektir. Bush yönetimi devam ederse İspanya’da, İtalya’da, Polonya’da Bush karşıtlığı gelişir ve AB yeniden toparlanabilir.
Gürcistan Kafkasya’nın kapısıdır. Eğer ABD Batum merkezli Acaristan’ı kontrol ederse Tiflis’e doğrudan bir hat yapar ve Rusya’nın Kafkasya’daki etkinliğini kontrol eder.
PKK hareketinin sınıfsal bir kimliği vardır. Biz etnik bir hareket olarak algılıyoruz ama bu doğru değildir. Bu sınıfsal özelliği sebebiyle PKK, Barzani ve Talabani karşı karşıyadır. Kürt hareketini büyütmenin tek yolu Kürtleri tek bir kimlik etrafında toplamaktır. Yani sınıfsal kimlik yerine etnik kimliği ön plana çıkartmak gerekir. Etnik kimliğin ön plana çıkması için bir tehdit durumu olmalıdır. Suriye’de yapılanda budur. Irak’ta ve İran’da da Kürt kimliğine yönelik saldırılar olacaktır. İsrail’in üzerindeki yükü atması için başka bir bölgede bir yer yaratmak gerekmektedir.
Kuzey Irak’ı Akdeniz’e nasıl bağlayacaklar. Suriye’nin kuzeydoğusundan. Eğer Suriye bu projeye direnirse kışkırtmalar olabilir. Yalnız Akdeniz’e değil, Hazar üzerinden Afganistan’a da bağlantı kurulacak ki bölgeyi tamamen kontrol edebilesiniz. Biriler bu yüzden Türkiye’nin boru hattının faal olmasını istemiyor.
Türkiye’de etnik kimliğe ve laik-muhafazakâr kimliğe dayalı iki çatışma alanı yaratılmaya çalışılıyor. ABD’nin PKK’nın icabına bakacağım dediği silahlı çatışma değildir. Yapacakları PKK içerisindeki siyasi ve ideolojik kimliği etnik kimliğe dönüştürmektir. Etnik kimliğe dönüştürünce PKK kalmaz, Kürt mücadelesi olur. ABD Kürtleri etnik boyutta bütünleştirmenin yanı sıra Güneydoğu Anadolu’yla Kuzey Irak’ı ekonomik olarak bütünleştirmek isteyecektir. K.Irak’taki Kürtler, G.Doğu’daki Kürtleri ekonomik açıdan güçlendirince bu ticaret bölgenin Türkiye’den ayrışması sonucunu doğuracaktır.
Yazarın tespitlerini değerlendirmek size kalmış. Herkese kolay gelsin.

09.08.2013

Bir psikanalist gözüyle Atatürk’ün çocukluk döneminden ölümüne kadar geçen yaşamının ele alındığı kitap Ulu Önder’in iç kimliğini bizlerin gözünün önüne seriyor.
Şimdi ben kimim? sorusuna karşılık gelen Atatürk İmgesinin oluşum süreci, çocukluk döneminde yaşadığı olayların yarattığı travmalar, yaşanan bu travmaların karşısında gösterilen iç hesaplaşmalar akıcı bir lisan ile anlatılmış. Kitap bilinen tarih kitaplarının aksine mükemmel bir insan yaratma kaygısıyla yazılmamış, zaman zaman insanların sosyal anlamda içine düşmüş olduğu çıkmazları da tarafsız bir gözle anlatmış. İç dünyası ve dış dünyası arasındaki ayrımı ustaca yapabilen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü yaşadığı dönemin lideri olmasına gerçekten neyin sebep olduğunu bu kitap anlamamıza destek sağlıyor. Özellikle savaş sonrasında batılılaşma kapsamında yürütülen çalışmaların özüne inilmesi bence kitabı farklı kılan tarafı.
Bedenini çoktan aşan bir varlığa dönüşen Atatürk’ün pek çok insanın baş edemeyeceği zorluklarla dolu fani tarafını ön plana çıkartıp dönemin diğer yöneticilerinden farklı olarak lider konumuna geldiğini anlatan piyasadaki ender eserlerden.
03.08.2013

Robin Sharma'nın okuduğum 3'üncü kitabı çok akıcı ve zivk verici bir üslubu var. İçerdiği mesajlarda çok keyif verici. Kitapta; varlığımızın asıl nedeninin kim olduğumuzu hatırlamak ve aslında düşündüğünüzden çok daha büyük olduğumuz, tek ihtiyacımızın öz yapımızı örten katmanları kaldıracak içsel çalışmalar yapmak, onarmamız gereken kusur ve iyileştirilmeyi bekleyen yaralarımıza olduğundan behsedilmektedir.
Acı ve husumetin olumsuz birer tecrübe olarak görülmesine rağmen farklı bir bakış açısı ile bunun sadece bizim değer yargımız olduğu ve bu yanlış yargının altında korku yattığı ifade edilmektedir. Bildik ve tanıdık limanlardan uzaklaşmanın insana korku verdiği, bunun da elmizdekileri kaybetme ve tekrar elde edememe, evrende her şeyin kıt olduğu düşüncesinin sebep olduğu, ancak evrendeki kaynaklar sınırsızlığı belirtilmektedir. Bilinmeyen alan yeninin bulunduğu alandır ve olanakları bulabileceğimiz tek yer “yeni”nin olduğu yerdir. Hayatımızda yeni sonuçlar almak istiyorsak, yeni biçimlerde davranmamız gerekir. Zihin ve yürek bu yolda kullanacağımız enstrümanlarımızdır. Zihin dışsal, maddi ve dünyevi şeylere dayalı güç, yürek ise içinizden gelen özgün güçtür. Bu güçleri kullanırken aklımızdan çıkarmamamız gereken ilke ise “Dünyaya hiçbir şeysiz gelip ve hiçbir şeysiz gittiğimizdir.
Însan kaderini ancak kendisi keşfedebilir ve orası da kalbinin kendisini davet ettiği yerdir. Nasıl ki koza kelebek olacağını bilmez, ancak kaderidir onun kelebek olmak. İnsanın da gerçekliğe giden yolda korkularıyla ve güçsüz kalmasına neden olan şeylerle yüzleşmesi gerekir. Hakikatle uğraşmak yerine devekuşu sendromu yaşamanın bir faydası yoktur. Aslında doğumdan itibaren mükemmel olarak yaratılmış varlıklarız, ancak kültürlenme dediğimiz süreçte toplumun tepkisinden dolayı sosyal maskelerimiz ile mükemmellikten uzaklaşır ve korkulara saplanırız. Kişisel gelişim şeklindeki yanlış bir algı ile de kendimizi değiştirmeyi çalışırız. Ancak yapmaya çalıştığımız özümüze geri dönmek dışında bir şey değildir. Sağolasın Robin SHARMA.