Toplam yorum: 3.090.135
Bu ayki yorum: 733

E-Dergi

Bekir Tufan Tarafından Yapılan Yorumlar

24.01.2006

bir çok kitabında kadınlar yüzünden başları dertten kurtulmayan erkek kahramanları anlattı Tolstoy.Öyle değil midir zaten. Şaka şaka. Bayanlar alınmasın. Anna Karanina, tutkulu bir kadın mıdır gerçekten, yoksa hayatında aşkı bulamamış, ızdıraplar içerisindeki bir kadın mıdır? Birçok kişi belki de onun intiharının bir tutkunun esiri olmasından kaynaklandığını söyleyeceklerdir. Ama Tolstoy, Anna'ya aslında onu intihar ettirerek, var olan onurunu iade etmektedir. Kreutzer Sonat kitabında da kadının suçu yoktur hatırlanırsa. Lakin bu kitabında da öne çıkan kitabın ismindeki kadın değil, ikinci kadına aşık olan adamdır. Zira kitabın sonunda hayata biçtiği anlamı onun ağzından söylemektedir TOLSTOY. İhtirasının peşinde koşan bir erkekle (zira evli bir kadınla ilişki yaşamaktadır) bu erkeğin peşine takılan küçük bir kızı seven başka bir erkek. Hani ibrahim sadri diyor ya, Dağ köylüsü aşkın olduğu yerde ben varım. İşte ikinci adam, levine... Aşkın kendisi... Ve sonunda bütün kadınların gerçekten aşkın ne olduğunu anladıkları gibi anlaşılıyor. Sevdiğine anlaşılarak kavuşmak onun en önemli mutluluğu belki de...Okunası kitaplar serisinde yerini 5. sırada almalı...
24.01.2006

28 Şubat süreciyle birlikte demokrasimiz, dinimiz, devletimiz yeniden tartışmaya açıldı. Bu süreç içerisinde islam düşüncesinin ve mensuplarının üzerine; bu dinin dogmatik, demokrasiye uygun olmadığı tezleriyle ve hukuka aykırı bir yaklaşımla gidildiği görüldü. Bu kitap, bu konudaki devletin yaklaşımının yanlışlarını ortaya koymaya çalışan bir ürün. Tanımı yapılamayan, bir el kitabı bulunmayan demokrasinin neden islama aykırı olmadığını, yine islamın demokrasiyle bağdaşabileceğini, zira her ülkeninin kendi şartları çerçevesinde demokrasisini oluşturabileceğini anlatıyor bu kitap. Ali BULAÇ, kavramların üzerine mercek değil, mikroskopla yaklaşma yolunu seçen bir yazar. Yol ve yön gösterici bir kitap. Özellikle 28 Şubat sürecinde islamla ünsiyet veya o dönemde de islamı kendine din edinmiş kişilerin özellikle okumaları gereken bir kitap...
24.01.2006

Ali Şeriati, İran siyasi tarihinde neredeyse bir dönüm noktası. İnsanlara doğruyu apaçık göstermek gibi bir derdi yazdı yazdıklarını. Kapitalizm, kitabı da bu derdin bir ürünü. Dünyanın başına bela olan en önemli olgunun eleştirisi, açıklaması. Kitapta kapitalizmin dünyanın değişik yerlerindeki tarihi gelişimi anlaşılacak kadar net anlatılıyor. Felsefeye bulanmadığı için sıkılmıyorsunuz da. Tarihi gelişim içerisinde yok olması gereken bir sistemin (İşçi sınıfının ayaklanması veya açlık, veya zenginlerle fakirler arasındaki inanılmaz yaşam farkının insanları isyana sürüklemeye götürmesi olgularının) aklını kullanarak nasıl ayakta kaldığını gösteriyor. Taksitli satış adı altındaki aldatmacayı da bir çırpıda anlatıveriyor. Hemen hepimiz, para hırsının dünyanın canına ot tıkadığını biliyoruz ancak, bunun neden böyle olduğunu, kökenini, çıkışını bilmiyoruz. İmparatorlukları yıkan, burjuvazi olgusunun serüvenini de bu kitapta bulabilirsiniz.
23.01.2006

Kitabın türü hakkında hayli spekülasyondan sonra çabuk roman olmasını kararlaştıran adam, hikayeyi de çabuk çabuk anlatıyor. Yangından mal kaçırır gibi. Aslında bütün malı mülkü yansa umurunda olmayacak bir adamdır Hakan ALBAYRAK, ama insanlara çabuk çabuk anlatılması gereken bir derdi de vardır. Zira etrafta bilmeyen çok fazla insan vardır. Ebu Zerr aslında Hakan ALBAYRAK 'ın örnek aldığı sahabedir. Hakkı her ahval ve şerait içerisinde söyleyecek biri. İş çok, zaman az, Bavyeralı'ya atlayıp acele etmek lazım. Ebu Zerr' kitabın başında da belirtildiği üzre sahabe olan değil. 20 yüzyıl Türkiyesinde yaşayan belki gördüğümüzde meczupluğuna hükmedeceğimiz bir adam. Harika ve sürükleyici bir kitap. Yanında Ebu Zerr filmi de veriliyordu bir ara. İkisini bir arada bulmak görmek, okumak hala ümitvar kılıyor bizi.
23.01.2006

Sarışın Evliya (arkadaşları öyle diyorlarmış, sanırım Hakan ALBAYRAK'ın icadı)nın denemelerinden oluşuyor bu kitap. Deneme dediysek öyle siyası, felsefi yazılar anlamayın. Zaten belirli bir formda yazmak Gökhan ÖZCAN'ın da işi değildir. O yazılarını sınırlandıracak kadar korkak değildir. Garip ve komik bir espriyle bir anda karşı karşıya kalabilirsiniz. Önemli değil, kazalar haber vermez. Rasim ÖZDENÖREN'in de tebriklerini kazanmış olan yazarınız hemen bütün yazılarını muhteşem bir üslupla yazmakta, haftanın 6 günü 8 saat alakasız bir işte çalışmaktadır. (Bunlar kendisinin sözleri-Adam gibi yazarlık yapmanın geçinmeyi temin etmediğini belirtiyor) Neyse bunlar bahsi diğer mevzular. Sanırım ondan bahsederken, konu bahisin mevzuu gibi daldan dala konuyor.