Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

UMUT GÜNER

İstanbul doğumlu, aslen Selanik-Drama mübadil bir ailenin evladıdır. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul Tuzla’da tamamlamıştır. Üniversite eğitimini ise Balıkesir Üniversitesi Tarih Bölümü’nde tamamlayarak buradan mezun olmuştur. Yüksek Lisans eğitimini ise Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ortaçağ Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Uzun yıllar muhtelif vakıf, dernek ve organizasyonlarda toplumsal, kültürel ve entelektüel faaliyetler içerisinde bulunmuş, dergi ve gazetelerde makaleler ve popüler tarih yazıları yazmıştır. Uluslararası hakemli dergilerde yayınlanmış makaleleri ve kitap çalışmaları bulunmaktadır. Ortaçağ Tarihi, Sosyal ve Siyasî Organizasyonlar, Devlet, Siyaset ve İktidar Felsefesi ile Politik Kuramlar alanlarında akademik ihtisas çalışmaları yürütmektedir.

UMUT GÜNER Tarafından Yapılan Yorumlar

Türkmenler, tarihi süreç içerisinde Orta Asya'nın derinliklerinden Avrupa içlerine kadar ulaşmış ve yaşam alanı bulmuş ender topluluklardan birisidir. Onların yüzyıllarca süren bu nüfus hareketleri birçok medeniyeti ve topluluğu şekillendirmiş ve yeni bir biçim vermiştir.

Türkmen zümreleri, Asya, İran, Anadolu ve Balkanlar olmak üzere muhtelif coğrafyalarda siyasi teşekküller kurmuş, kendi kültürlerini ve geleneklerini buralara taşımış ve medeniyet kurucu bir topluluk olmuştur. En nihayetinde tarihe geçen Selçuklu ve Osmanlı gibi cihan devletlerinin kurucu tebası olmuştur.

Selenge Yayınları tarafından yayınlanan bu eser, Türkmenler hakkında kaleme alınmış makalelerin bir derlemesinde oluşan özel bir çalışmadır. Tarih akademisinde Türkmenler üzerine çalışmalar yürüten Yuri Bragel, William Irons, Paul Georg Geiss, James J. Reid, Philip Carl Salzman, P. A. Andrews, Laurence Pete Morris, Andre Singer ve Ron Sefa gibi uluslararası çapta akademisyenlerin makaleleri bu çalışmada yer almaktadır.

Eser, Türkmenler'in gelenekleri, düşünce yapıları, sosyal ve ekonomik yaşamları, siyasi varlıkları ve daha pek çok hususiyetlerini derinlemesine inceleyen çalışmaları bir araya getirmesi bakımından derli toplu bir çalışma olarak önem kazanmaktadır.
İbrahim Duman tarafından kaleme alınmış olan bu çalışma, Büyük Selçuklu Devleti'nin kısa sürede yükselişinin arkasında yatan askeri gücün, sahip olduğu silah teknolojisini detaylı bir şekilde ele almaktadır. Selçuklu ordularını başarılı kılan ve iktidarın gücünü arttıran savaş aletleri, kuşatma ve savunma gibi önemli hususlar ana kaynaklardan hareketle akademik bir titizlikle ele alınmıştır.

Yazar, esere giriş mahiyetinde Selçuklu öncesi eski Türk devletlerinde kullanılan savaş aletlerini ele almakta ve başta arkeolojik buluntular olmak üzere tarihi kaynakları incelemektedir. Bir diğer başlıkta ise, İslami dönemin başlaması ile birlikte gelişen Arap-İran medeniyetinin oluşturduğu askeri güce ait oklar, yaylar, hançerler, mızraklar, gürzler ve diğer savaş aletlerinden bahsetmektedir.

Eser bu alanda yapılmış en nitelikli akademik çalışmalardan birisidir. Özellikle de dönemin ana kaynakları göz önünde bulundurularak, Selçuklu ordusunun kullandığı silahlar ve bu silahların üretimi ve kullanımı noktasında açıklayıcı bilgiler verilmektedir.
Türkiye’nin ve dünyanın en önemli tarihçilerinden biri olarak kabul edilen Zeki Velidi Togan’ın öğrencilerinden biri olan Douglas Morton Dunlop'un kaleme almış olduğu “Hazar Yahudi Tarihi” başlıklı bu eser, müellifin en popüler eseri olarak kabul edilmektedir. Dunlop, oldukça hacimli ve teferruatlı olan bu eserini İslâm, İbrânî ve Bizans kaynaklarına dayanarak kaleme almıştır. Eser kaynak zenginliği bakımından Hazar Tarihine dair en nitelikli ve kaliteli akademik eserlerin başında gelmektedir.

Türk ve dünya tarihinin en özel devlet ve topluluklarından biri olan Mûsevî Hazar Türkleri’nin tarihini oldukça ayrıntılı bir şekilde inceleyen Dunlop, siyasi, ekonomik, dini ve sosyal olmak üzere Hazarlara ve onların ilişki kurduğu devletlere dair yeni bir yorum sunmaktadır.

Douglas Morton Dunlop, Hazar topluluklarının ilk dönemleri, İslamiyet öncesi iranlılarla olan ilişkileri, Hazarlarla Rumlar (Bizans) arasındaki ilişkiler; Araplarla olan savaşlar; Hazarların Museviliği kabulü, Ruslarla olan ilişkiler, Hazar Devleti’nin çöküşü ve tarihten silinişi hakkında tarih akademisinde en zorlu ve çetrefilli konuları ayrıntılı bir şekilde incelemekte ve yanıtlar vermektedir.

Türkçeye tercüme edilmiş ve Selenge Yayınları tarafından yayınlanmış olan bu eser, Türkiye’de yeni yeni akademik olarak çalışılmaya başlayan Hazar tarihine dair ilk başvurulacak referans eserlerin başında gelmektedir.
Dünya uygarlık tarihinin en kadim devlet ve topluluklarından biri olan İskitler’e dair yapılan akademik çalışmaların sayısı maalesef çok azdır. Bunun en büyük sebebi İskitler’e dair yazılı kaynakların oldukça az sayıda olmasıdır. Özellikle de bu uygarlığa dair yapılan akademik çalışmalar ekseriyetle arkeolojik kazılardan elde edilen verilerle inşa edilmiş makale ve kitaplardan oluşmaktadır. Türkçede ise akademik olarak İskitler çok fazla çalışılan bir devlet değildir.

İskitler, Türk tarihinin erken dönem uygarlıklardan biri olması nedeniyle İslamiyet öncesi Türk kültür ve tarihini anlamamız için anahtar bir topluluktur. Sahip oldukları maddi ve manevi kültür başta Türk tarihi olmak üzere İran ve Mezopotamya tarihini ve uygarlıklarını şekillendirmiştir.

İskitlere dair akademik çalışmaların sayısının az olmasının en büyük sebebi, başta batılı araştırmacılar olmak üzere hakim akademik düşüncenin onları barbar olarak nitelendirmesidir. Bu nedenle İskitlere karşı tarihi olumsuz bir imaj ve önyargı inşa edilmiştir. İskitlerin sahip olduğu maddi ve manevi kültür ile medeniyet inşa eden unsurlar göz ardı edilmiştir.

Grakov’un kaleme aldığı eser İskitleri sadece siyasi değil, sosyal, kültürel ve ekonomik bakımlardan da ele alması bakımından bu konuda en nitelikli akademik çalışmalardan biridir. Grakov, İskitlere dair bu eseri kaleme alırken başta arkeolojik bulgular olmak üzere önemli tarihi kaynaklardan yararlanmıştır. Selenge Yayınları tarafından yayınlanan bu eser Türkçe yayınlanmış en nitelikli İskit tarihidir.
Din-i İlâhi, Hint tarihinin en ilginç dönemlerinden biri olarak kabul edilen Şah Ekber (1556-1604) döneminde kurulan bir teokrat anlayış ve felsefedir. Bu dönemin en öne çıkan ve sıklıkla tartışılan konusu olarak bilinmektedir. Din-i İlâhi, Hint tarihinde derin izler bırakmıştır. Özellikle de fikir olarak, doğuşundan itibaren Hint toplumunu bölen temel farklılıkları ortadan kaldırmayı amaçlayan dini sentez biçimini almıştır.

Bir dini anlayış olarak Din-i İlâhi, bütün milletlerin ve kültürlerin ortak paydasını içinde barındıran ve kendine odaklanan bir sosyal-dini anlayış türüdür. Müslümanları ve Hinduları birbirine yakınlaştırmayı amaçlayan bu dini inanç, o dönemde Müslüman alimler tarafından kabul görmemiş ve ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Bu din son derece sınırlı taraftara sahiptir ve uygulamada başarılı olmamış, zaman içerisinde de etkinliğini yitirmiştir.

İslam, Hinduizm, Hristiyanlık, Zerdüştlük ve Budizm Din-i İlâhi ile birleştirilmiştir. Kutsal dinler, farklı inançları bir potada toplayarak birleştirir. Çok dinli ve çok kültürlü Hint toplumunda Müslümanlar, Hindular, Hristiyanlar ve diğer din mensupları arasındaki çekişme ve mücadelelerin ortadan kalkması için Ekber Şah, Din-i İlâhi’yi ortaya atarak bunun üzerinden problemleri sonlandırmaya çalışmıştır. Ekber Şah, mukaddes dinin maddî ve manevî önderi olarak kabul edilirken, kendisini de Din-i İlâhi’nin halifesi ilan etmiştir. Çeşitli nedenlerle Din-i İlâhi uzun sürmemiştir.

H. Hilal Şahin tarafından kaleme alınan bu eser özgün bir akademik çalışma olarak alanda önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Bu konuya dair Türkçede yapılmış ilk çalışmalardan birisidir ve rehber niteliğine sahiptir. Eser yararlandığı kaynaklar bakımından oldukça zengin ve konuya getirdiği yeni yorumlarla da ufuk açıcıdır.