Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

UMUT GÜNER

İstanbul doğumlu, aslen Selanik-Drama mübadil bir ailenin evladıdır. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul Tuzla’da tamamlamıştır. Üniversite eğitimini ise Balıkesir Üniversitesi Tarih Bölümü’nde tamamlayarak buradan mezun olmuştur. Yüksek Lisans eğitimini ise Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ortaçağ Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Uzun yıllar muhtelif vakıf, dernek ve organizasyonlarda toplumsal, kültürel ve entelektüel faaliyetler içerisinde bulunmuş, dergi ve gazetelerde makaleler ve popüler tarih yazıları yazmıştır. Uluslararası hakemli dergilerde yayınlanmış makaleleri ve kitap çalışmaları bulunmaktadır. Ortaçağ Tarihi, Sosyal ve Siyasî Organizasyonlar, Devlet, Siyaset ve İktidar Felsefesi ile Politik Kuramlar alanlarında akademik ihtisas çalışmaları yürütmektedir.

UMUT GÜNER Tarafından Yapılan Yorumlar

Yazar Lev Nikolayeviç Gumilev, önemli bir tarihi kaynak ve referans kitabı olan bu eserinde, Tarih akademisinde mevcut bir kabul olan Hunların dünya tarihine hiçbir katkı sağlamayan, yıkıcı barbar bir halk olduğu yönündeki yaygın kanıya meydan okumaktadır. Özellikle de bu eser, tarih alanında Hunlara dair daha önce hiç sorulmamış soruları gündeme getirmekte ve yeni tartışmalara kapı aralamaktadır.

Eser, Türk ve Dünya tarihinde önemli bir yeri olan Hunların Fransa'dan Mançurya Ovası'na kadar hakimiyet coğrafyalarını, siyasi, sosyal ve ekonomik yaşamlarını akademik bir titizlikle ele almaktadır.

Hunlar, Asya kıtasında büyük bir teşkilatçılık örneği gösteren ve büyük imparatorluk kuran tarihteki en önemli Türk devleti olarak kabul edilmektedir. Bu eserde yazar Hunların teşkilatçılığından ve boyları bir arada tutarak nasıl büyük bir imparatorluk haline geldiklerinden etraflıca bahsetmektedir. Eser aynı zamanda Hun topluluklarının Avrupa içlerine ilerleyişini, kavimler göçünü ve başta Roma olmak üzere Avrupalı devlet ve topluluklarla kurdukları ilişkileri Batılı tarihçilerin aksine yeni bir yorum ve bakışla ele almaktadır.

Eserin yazıldığı tarihe kadar başta Avrupalı tarihçiler olmak üzere Hunlara dair kaleme alınan kitap ve makalelerdeki yanlışlar, eksiklikler ve taraflı bakış açısı neticesinde ortaya çıkan kurgusal problemler, yazar Lev Nikolayeviç Gumilev tarafından tenkid edilmiş ve tarihi kaynaklardan elde edilen bilgilerle yanlışlar düzeltilmeye çalışılmıştır.

Lev Nikolayeviç Gumilev’in bu eseri Türkçe olarak yayınlanmış en önemli Hun tarihi çalışmasıdır diyebiliriz.
Büyük şarkiyatçı, tarihçi ve etnogenez teorisinin kuramcısı Lev Nikolayeviç Gumilöv'in en meşhur eseri olan "Eski Türkler" adlı bu eser, yazarın hayatındaki büyük bir kırılmadan sonra kaleme alınmıştır.

Gumilöv, Leningrad Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü'nde burslu bir şekilde çalışmalarını yürütürken V. Paşuto ve B. Rıbakoff'la girdiği akademik tartışmalar ve polemikler nedeniyle üniversiteden ayrılmış ve bursu kesilmiştir. İşsiz kalan Gumilöv geçinebilmek için Leningrad Psikoterapi Hastanesi kütüphanesinde bir iş bulmuş ve burada hem çalışmış hem de akademik araştırmalarını sürdürmüştür. Nitekim bu dönemde hastane yönetimi tarafından destek gören Gumilöv "Eski Türkler" adıyla kaleme aldığı doktora tezini başarıyla tamamlamıştır.

Ortaya çıkan bu şaheser üzerinden 60 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, Türk tarihine dair yapılmış en kapsamlı ve nitelikli akademik çalışmalardan biri olma özelliğini taşımaktadır. Gumilöv kaleme aldığı bu eser ilk Türklere, ilk kağanlıklara, Türklerin siyasi ve sosyal yaşamlarına ışık tutan bir rehber niteliğindedir.

Bu eserin önemli ve kıymetli olmasının bir diğer nedeni ise, eserde müellifin analiz ve sentez metodunu kullanarak önemli kanaatler oluşturmasıdır. Yazar eserinde tarihi kaynakları tenkid etmekte, onomastik ve etnogenetik sorunları derinlemesine incelemektedir.
Stanford'da klasik eserler profesörü olan Christopher B. Krebs tarafından hazırlanan ve birinci yüzyılda Romalı tarihçi Tacitus tarafından Latince yazılmış, erken bir tarihsel etnolojik monografi olan “Dünyanın En Tehlikeli Kitabı Roma İmparatorluğu’ndan Nazi Almanyası’na Tacitus’un Germania’sı” adlı eser bütün bir ulusun kültürel kimliğini derinlemesine irdelemektedir. Christopher B. Krebs, Germania'nın geniş kapsamlı etkisinin izini sürerek, eski bir metnin nasıl dünyanın en tehlikeli kitapları arasında yerini aldığını ortaya koyuyor.

Romalı tarihçi Tacitus, eski Almanlar hakkında pek pohpohlayıcı olmayan küçük bir kitap olan Germania'yı yazdığında, yüzyıllar sonra Nazilerin onu "bir İncil" olarak göklere çıkaracağını ve Almanya'yı toprakları üzerinde diriltmeye yemin edeceğini öngöremezdi.

Eser, birçok kuzey kabilesinin geleneklerini, tarihlerini ve karakterlerini tanımlamakta ve tüm yönleri ile ele almaktadır. Aynı zamanda eser kurgusu ve anlatısı ile Germen halkları için yüceltici ve kutsallık barındıran bir metindir. Nitekim bu halkların geçmişi ve geleceğine dair ulusal ahlaki erdemleri barındırmakta ve yol göstermektedir.

Kitapta Germen halklarının çetin ve zor şartlar altında nasıl bir ulus inşa ettikleri ve sahip oldukları milli bilince sıklıkla atıfta bulunulur. Bilhassa onların sert, sadık, savaşçı, iffetli ve kahramanlıkları sıklıkla dile getirilir. Almanlar ırksal olarak homojendir. Tacitus, ortak vücut tiplerinin mavi gözler, sarı saçlar, kocaman çerçeveler olarak ifade etmektedir.

Yazar eserinde Alman halklarının yüceliğini ve saflığını şu sözleri ile vurgulamaktadır: “Almanya halkının diğer halklarla evlilik yoluyla asla lekelenmediği ve kendine özgü bir ulus olarak öne çıktığı görüşünü kabul ediyorum. Almanlar, saf ve türünün tek örneğidir.”

Bu kitap, Nazi ideolojisinin fikirsel temellerini inşa eden en önemli kitaplardan biridir. Adolf Hitler’in ve ekibinin eylemlerini harekete geçirmede en temel motivasyon kaynaklarından biri olan bu kitap Alman halklarını, tarihini, gelenek-göreneklerini ve Nazi ideolojisini anlamak için araştırmacıların ilk başvuru eserlerinden birisidir.
Ahsen Batur bu eserinde, gerçek tarihi kaynaklara dayanarak, Göktürklerden Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar olan tarihi süreç içerisinde "Türk" kelimesinin aldığı anlam, ne sıklıkla kullanıldığı ve değerini akademik bir bakışla ele almaktadır.

Türk tarihinde "Türk" kelimesinin oluşumu, gelişimi ve dönüşümünü anlatan bu kitabın asıl tezi, Göktürklerden sonra Türk adının fazla kullanılmadığı, unutturulmaya çalışıldığı ve Türklük bilincinin kaybolmaya başladığı üzerine kuruludur.

Türklerin İslamlaşmasıyla birlikte kadim Türk kültürünün siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki izlerinin yavaş yavaş ortadan kaybolduğu ve yerini farklı kültürlerin aldığı hakikati eserde vurgulanan önemli noktalardan birisidir. Özellikle de Türklerin Fars ve Araplarla kurdukları ilişkiler neticesinde, Türk devleti ve toplum yapısı bu milletlerin kültür dairesi içerisinde girmiş ve büyük bir dönüşüm geçirmiştir.

Ahsen Batur’un tezine göre Türk devletinde, bürokrasisinde ve askeriyesinde görev alan yabancı unsurların, Türk adını ve varlığını unutturmaya çalışarak farklı bir devlet ve toplum inşa etmeye çalıştıkları ifade edilmektedir. Yazar, eserinde birincil tarihi kaynaklara başvurarak ve tarihi şahsiyetlerin söz ve eylemlerinden hareketle bir metin üretmiştir.

Bu eser Türk tarihine dair yapılmış kapsamlı bir tenkid ve analizdir. Bu çalışma bu konuda yapılmış ilk çalışma olması bakımından da ayrıcalıklı bir konumdadır.
Günümüzde tarih akademik bir disiplin ve bilimsel bir faaliyet alanı olarak ele alınmaktadır. Özellikle de 18. yüzyıldan itibaren tarih araştırmalarında doğru ve gerçek bilgiye ulaşmak için ortaya atılan metodolojik usuller, tarihin gerçek dışı olay, olgu ve bilgilerden arındırılmasını sağlamıştır. Fakat, buna rağmen tarih ideolojik olarak tahrif edilen ve suistimal edilen bir alan olmaya devam etmektedir.

Ahsen Batur'un kaleme aldığı "Kürdoloji Yalanları" adlı bu eser de Kürt tarihine dair yapılan çalışmalarda yer alan gerçek dışı olay, olgu ve bilgileri gözler önüne sermekte ve tenkidini sunmaktadır. Ahsen Bey'in bu eseri Türkiye'de bu konuya dair yapılmış ilk ve tek çalışma olma özelliğini taşımaktadır.

Kürt tarihi, edebiyatı ve folkloru hem ülkemizdeki hem de yurtdışındaki muhtelif araştırmacılar tarafından konu edinilmekte ve araştırmalar yapılarak çalışılmaktadır. Fakat, bu yapılan çalışmaların önemli bir çoğunluğu ideolojik saiklerle yapılmakta olup, tarihi gerçeklerle uyuşmayan ve tahrif edilmiş bir tarih anlatısını taşımaktadır. Bu tahrif edilmiş anlatı, genellikle belgelere dayalı olmayıp şifahi söz ve efsaneler üzerinden yürütüldüğü için rahatlıkla suistimal edilmekte ve gerçeğe aykırı bir tarihsel kurgu üretilebilmektedir.

Ahsen Batur'un bu çalışması da içerik olarak "Kürdoloji" alanında yapılmış, tahrif, suistimal ve ideolojik bakışa karşı nitelikli bir eleştiri kitabıdır. Aynı zamanda bu konuya dair en geniş kapsamlı bir tarih çalışmasıdır.