Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

Suat Sungur Tarafından Yapılan Yorumlar

18.09.2007

Zorbalık ve barbarlıkla yoktan bir ülke ve ulus nasıl varolabilir? Başkalarına ait topraklar ve doğal zenginlikler nasıl yağmalanır ve sahiplenilir? İnsan insani nasıl köleleştirir? Yağma ve köle emeği üzerinde devasa bir devlet nasıl yaratılır? Bilmek mi istiyorsunuz; "Kan Tadı"nı okuyun.

Dahası, böyle bir ülke günümüzde dünyanın diğer üklelerine nasıl olur da "uygarlık", "özgürlük" götürme iddiasında bulunabilir? Bu ulvi iddialar eşliğinde yayılmaya, yağmalamaya ve kan dökmeye devam edebilir? Tüm bu soruların bilimsel, tarihsel ve güncel gelişimini görmek, bilmek mi istiyorsunuz? "Kan Tadı"nı okuyun.

Devasa bir militarist güce ve nükler silahlara sahip olan ABD denen emperyalist haydutun, ABD'deki emek güçlerinin örgütlenme ve başkaldırma haraketlerini bastırmaya, imha etmeye yönelik iç savaşları dışındaki tüm savaşları kendi sınırları dışında yaptığını biliyor musunuz?

Başkalarının topraklarını "silah, bayrak ve din" eşliğinde zapt etme ile başlayan ABD tarihinin, aynı yöntemlerle ve günümüzde de başkalarına ait toprakları zapt etme peşinde kan dökerek sürdüğünü biliyor musunuz? ABD'nin başka uluslara ve topraklara savaş, sömürü ve bağımlılık dayattığını, bunu bir alışkanlık haline getirdiğinden dolayı 11 Eylül saldırısına maruz kaldığında nasıl bir dehşete kapıldığını biliyor musunuz? "Kan Tadı"nı okuyun ve görün.

Bu sorulardan ve anlatılanlardan "Kan Tadı" adlı kitabın salt ABD'nin tarihi gelişimi ve barbarlılıklarıyla ilgili bir kitap olduğu sanılmasın. Anlatılan dünya kapitalist, emperyalist sisteminin insanlığa reva gördükleri ve görecekleridir. "YDD" ("Yeni Dünya Düzeni") denen emperyalist dünya düzenin işleyiş, gelişim ve çöküş yasalarıdır. Haluk Gerger, "Kan Tadı" adlı kitabında zaman zaman Marks, Engels, Lenin ve Komünist Manifesto'ya da baş vurarak emekle sermayenin çatışmasını; farklı sermaya güçlerinin dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden yeniden paylaşma ihtiyaç ve arzusundan dolayı insanlığın nasıl bir trajedi yaşadığını ve yaşamaya devam ettiğini yalın ve etkileyici bir dille anlatıyor. ABD' ile "küçük Amerika"lar arasındaki entrikacı siyaset ve bağımlılık ilişkileri gözler önüne seriliyor. "Kan Tadı", her "küçük Amerika"nin efendisine öykündüğünü ve onun yolunda azimle ilerleme gayretiyle başka ulus ve ırklarla ilşkilerinde birebir taklitçilik yaptığını ve güce tapındığını da görmek isteyenlere şaşırtıcı örneklerle gösteriyor.

Sosyalizm deneyimlerinin yenilgisinden de cesaret alarak, gelinen noktada iyice küstahlaşan ve barbarlaşan ABD'nin "yapısal olarak bir şiddet abidesi, öznelliği ve ideolojik yönelişiyle de bir put" haline geldiğini belirten Haluk Gerger, kitabına son noktayı da şöyle koyuyor: "Zaman, insanı alçaltan devasa anıtları parçalamak, kendisine tapınmaya tutsaklaştıran putları kırmak zamanı..."

Haluk Gerger, ellerine ve aklına sağlık! Teşekürler!

18.09.2007

Duygu yoğunluğundaki devingenlikle kendini dirimliğe atarken: Ritim, imge ve bir yay çizerek dizelere ahenk, anlak yüklemiştir. Her ne kadar "şiir ölüyor" dense de; Erkan Kara gibi genç şairlerin duyarlığı ile yeniden doğacaktır. İlhan Kemal ‘in dilinden düşürmediği bir söz vardır "Can cağızım yeni şeyler söylemek lazım."

Evet üstteki satırlar geçen edebiyat dergilerini karıştırırken rastladığım çok değer verdiğim dikkatle yazılarını takip ettiğim Zeki Karaaslan‘nın bir yazısından alıntıdır. Yeni çıkan bir şiir kitabı hakkında böyle diyordu. Hemen vakit kaybetmeden Erkan Kara’ya ait Hüzzam Peyke
isimli bu şiir kitabını internet üzerinden satın aldım. Doğruydu Zeki Karaaslan yine bizi yanıltmadı, teşhisi mükemmeldi. Zeki Karaaslan’ın yorumuyla bu kitaba sahip olduğum için edebiyatı seven ve gönül veren bütün arkadaşlarla paylaşmak istedim. "Bulunması zor"muş ama yine de bulabilenlere tavsiye ediyorum.
18.09.2007

Göktuğ Canbaba bu eserde tahayüllerinin sınırlarını zorlayarak büyük bir başarıya imzasını atmıştır. Kurgu mükemmel. Grupların efsanedeki anlatımı içersindeki akışı, bölümlerde birbirine karışmadan romanın sonuna kadar gitmiş. Sanki romanın devamı gelecekmiş gibi, açık bırakılan sonlarda dinleyenler efsanenin devamını beklediklerinden, Ozan Galenar mutludur. Çünkü efsaneyi dinlerlerken gerçek hayatta alacakları birçok dersleri vermiştir dinleyenlerine. Tanrıları yaratanların aslında insanlar olduğunu vurgulamış, Kuzey kıtaların gizi içindeki efsane, yaşamlara hakim olanların birbirlerine karşı güç gösterme yarışları neticesi, her türlü işkenceye maruz kalmış iyilik gurubunun öğrendikleri büyüler bile, kötülük grubunun üstesinden gelmiştir.

Romanın baş kahramanı, Canbanın romana ismini verdiği Ozan Galenardır. Galenar bir gezgindir. Zamanının bir Evliya Çelebisidir sanki. Elinde bambukası o beldenin insanlarına şiirler söylemekte, birçok efsaneler anlatmaktadır. Teknolojinin günümüzdeki kadar ileri olmadığı zamanlarda insanlar pür dikkat böyle efsaneleri dinleyerek kendilerini bulurlarmış. İşte bu yüzdendirki Galenarın şöhreti kuzey kıtalar da dilden dile yayılmış herkes Galenarın yolunu bekler olmuş. Galenar elinden düşürmediği bambukasıyla gezerken yolu Çukurtepeye düşmüş ve halk ozanın şarkısını dinlemeye başlamıştı.

İnsanların düşüncelerine hakim olan aklın sınırsız düşüncesinde şekillenen her türlü kavramlar, tanrılar tarafından yaratılarak sahiplenmiş. Kutsal büyünün tanrısı Lasiaran. Hırsın ve intikamın,delilerin ve sapkınların tanrısı Zetith’tir. İyiliğin,onurun, dostluğun tanrısı Arbex. Adı bilinmeyen ancak herşeyin, anlaşılmayanın ve bilinmeyenin tanrısı olarak nitelenen tanrı. Molarvin ormanların ve bitki örtüsünün tanrısıdır. Tanrı molarvinin beş kızının Zetith tarafından gökyüzüne çıkarılır ve herşeyin tanrısından bir istekte bulunarak kız kardeşlerin acı çekmeleri ve buz kristallerine dönmeleri isteğinde bulunur. Efsaneye göre bu beş kız kardeş de hayatlarının sonuna kadar yanmaya ve donmaya mahkum olurlar.

Büyüyü kötüye kullanan tanrılarla, iyiye kullananlar arasında kıyasıya bir mücadele vardır. Göktuğ Canbaba burada tahayül yeteneğini kullanarak Kan yerine büyücülerin damarlarından büyü tılsımarı aktığını ifade etmektedir. Gerek tanrı isimleri, gerek kuzey kıtaları olarak bahsettiği yerlere verdiği isimler anlatılan efsaneyle adeta bütünleşmiş okuyucularını efsanenin birer bireyleri haline dönüştürmüştür. Büyüyü hayatın özünün tılsımı olarak niteliyor. Fantastik bulgular üretiyor Göktuğ. Üstelik ilk romanında kendisini aşan bir seviyeye ulaştığını söylememiz abartma olmaz sanırım. Kullandığı uslup akıcı. Düşünün bir kere, yasak ormandan bahsederken, bu orman içersine izinsiz girenlerden hesap sorar, onları cezalandırırdı. İnsanlar bu ormana Kiralan Adası'na geçmek ya da Kiralan Adası'ndan Büyük Kıta'ya ayak basmak için girerlerdi. Ormanın soğuk ve karanlık havası, Eryns’in üzerine çökmeye başlamıştı. Koyu renkli dallar,büzüşmüş yapraklar,kızıla çalan toprak rengi,ormanın kendine has kokusu ve en önemlisi de derinlerden gelen çığlıklar, sabahın bu neşeli havasını söküp, yerine karanlık bir rüyayı getirmek ister gibiydi.

Ormandaki yaratıklara şekil vermesi ve yeni bir yaratık türü çıkarmasında da oldukça başarılıdır. Yarı insan, yarı at adamlar. Öküz kafalı insanlar, çift kafalı geyik gibi yaratıkları düşünmesi nesneleri bir birlerinden ayırmak için de gerekli. Göktuğ bunları kentaur,minatour gibi kelimelerle ifade edip gerçekte olmayan bir hayvan ve insan türünü kullanarak romanda güncelleştirmiştir. Ayrıca kocaburunlu tepe insanları, orman kişileri gibi anlatımlarla romandaki tıkanmayı gideriyor. Bunlar yazar için bir buluş.

Bir buzkanın hayatı yüzyıllar sürermiş.ve hayatları boyunca sadece birkaç kez ağlarmış. Ve o gözyaşları onların hayatları tabiki. Bir buz ermişi,nin gözyaşları çalınabilirse, buz ermiş o gözyaşlarını geri alıncaya dek çalan kişinin kölesi olmaya mahkumdur. Fakat gözyaşı bir kolyenin içindedir. Kadın boynundan adama ait olan gözyaşının içinde bulunduğu kolyeyi çıkardı . İçini açtı dizleri üzerine çökerek ona sundu. Buzka işte o zaman gözyaşını alırken hayatında sadece birkaç kez akıtacağı gözyaşlarını boşaltıyordu gözlerinden Adam gözyaşını aldı ve onu iki parmağı arasında ufaladı. Bir anda ondan yayılan simler etrfa doluşuverdi. Adam yere dökülen gözyaşlarını aldı ve onlarıda sonsuzluğa kavuşturdu. Artık görevi bitmişti. Evine dönebilirdi.

Burada kölelikten kurtulmak için gözyaşının taşınması saklanması, çalınma serüveni heyecanlı bir mistik havayıda beraberinde getirmektedir. Güzel düşünülmüş bir kurgu. Bir boz aslandan bahsederken: Aslan onlara doğru tehditkar bir biçimde kükredi. Ağzını açtığında korku içlerine sıcak bir içki gibi aktı. Ne güzel bir benzetme. İyiliği taşıyan bakışların karanlıkta ışık olması deyimi gibi iyiliklerin, güzelliklerin daima ön planda gösterilip kötülüğe baskın çıkması gibi işlenmesi, romanın okuyucu üzerinde müsbet izlenimler bırakmasını sağlamıştır. Halk Çukurtepede Ozan Galenarın hikayesinin bitmesinin ardından çoşkulu alkışlarla uğrladılar. Anlatımızın başındada söylediğimiz gibi. Çukurtepe halkı yıkılmış kasabayı,.Thelisis’i, Thalianı merak ederek Ozan Galenarın onların sesini duymayı başardınız. Onların fısıltıları sizin yaşamlarınıza ulaştı” diyerek odasına çekilip kendisini uykunun kollarına bıraktığında serüven sona ermiştir.

13.09.2007

Georg ve Lennıe ıkı arkadastır ve bırlıkte cıftlık cıftlık gezerek calısırlar.En buyuk hayallerı bırgun bır cıftlık satın almaktır.
Georg kısa boylu celımsız ama kurnaz bır adam,Lennıe ıse oldukca ırı yarı bır adam olmasına ragmen bır cocugunkı kadar beynı vardır.Kendıne soylenen hıcbır sey aklında kalmaz.Bunların yanında en ılgınc ozellıgı ıse tuylu ve yumusak seylerı oksamaktan cok hoslanmasıdır.Basına ne geldıyse bu ozellıgı yuzunden gelmıstır.
Ikı arkadas calısmak ıcın yenı bır cıftlık bulmuslardır.Bu cıftlıkte kendılerı gıbı bırcok ıscı vardır.
Slım,Crooks,Candy…Bırde patronun oglu Curley ve karısı.Curley cok kavgacı bır kısılıge sahıptır.Box’la ugrasır,ufak tefek olmasına ragmen kendını ıspatlamak ıcın ırı yarı adamlara kafa tutar.
Bır gun Lennıe’e de saldırdı.Lennıe onun yumruklarını elının ıcınde sıkarak elındekı tum kemıklerı kırmıstı.
Lennıe tuylu seylerı oksamayı sevdıgınden farelere bır ılgısı vardı.Ama farele cok kucuk oldugundan Lennıe farkında olmadan onları olduruyordu.Bu yuzden Slım-ekıpbası-ona yenı dogan kopeklerınden bırtanesını vermıstı.
Bır gun Lennıe yvaruyu ahırda severken farkında olmadan onu oldurur ve onu samanların altına saklar.Bu sırada ahıra Curley’nın karısı gelır.Kadınla konusmaya baslar ve kadın Lennie’e saclarını okşayabileceğini söyler.Lennie kadının saçlarını okşarken kadın ‘saçlarımı bozma’ diye Lennie bağırır ve onu tersler.Bundan çok korkan Lennie kadının saçlarına iyice asılır.Kadın çırpındıkça Lennie kadının boynunu sıkar ve sonunda boynu kırılan kadın ölür.
Bu olaydan çok etkilenen Lennie George’un önceden bahsettiği,basına bırsey gelırse gıtmesı grektıgı yere gıger.Burası ormanda bır terdır.
Iscıler ve Curley cesedı bulunca bunu Lennıe’nın yaptıgını anlarlar.Sılahlarını alıp Lennıe’nın pesıne dusrler.
Fakat Georg Lennıe’nın kurtulusunun olmadıgını anlayınca ıscılerden bırının sılahını alır ve Lennıe’nın saklandıgı yere gıder.Lennıe derenın kıyısında oturmaktadır.Lennıe’nın Georg’u gorunce ondan ıstedıgı ılk sey hayellerını anlatması olur.Georg Lennıe’nın arkasına gecer ve hayallerını anlatmaya baslar.hayallerını anlatırken tetıgı ceker.
Bunu yapar cunku Lennıe’nın baskaları tarafından vahsıce oldurulmesıne dayanamaz.Cunku Lennıe onun bu hayatta deger verdıgı tek varlıktır.

Bence kesınlıkle okunması gereken bır kıtap.Cok guzel bır dostluk anlatılmıstır.
13.09.2007

Kitap kurtuluş savaşı sırasında cephede kolunu kaybetmiş bir subayla, askerliği yeni bitmiş bir askerin köyünde geçen olaylar anlatılmaktadır.

Sessiz ve sakin bir yerde hayatını sürdürmek isteyen Ahmet Celal , gittiği yerde ,yabancı olduğundan,yaban olarak tanımlanmaktadır. köydekilerle hiçbir bağlantısı olmamasına ve subay olmasına rağm en ona düşman gözüyle bakılmaktadır. Ülkenin tamamı işgal altında olmasına rağmen köylülerin bunu umursamaması , sonuçta; evlerinin kundaklanması, yiyeceklerinin yağmalanması, kadın ve kızlarına tacizde bulunulması onların akıllarını başlarına getirir.Bu durumu gören Ahmet Celal sevgilisini yanına alıp kaçmaya çalışır.

Kitabın ana fikri vatanın elden gitmesine rağmen duyarsızlığını sürdürmesinin,cahilliğin bir sonucu olduğunu göstermesidir. Tavsiye ederim.