Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

okyanu_s Tarafından Yapılan Yorumlar

15.08.2003

Konu

Kaderinin efendisi olma kararı verip üç yılda hayatını tamamıyla değiştiren Anthony Robbins bu kitapta, bunu nasıl başardığını okuyucuları ile paylaşıyor. Kişisel başarıya ulaşmanın yolları anlatılıyor.

Kitabı elinize aldığınızda “Kişisel Başarıda Zirveye Ulaşmanın Yolu, Sınırsız Güç “ başlılığı ile karşılaşıyorsunuz. Siyah zemin üzerine kırmızı ateş tonlarındaki bu başlık güçteki potansiyeli çağrıştırıyor okuyucuya. Kitabı okuduğunuzda böyle iddialı bir kitaba bu etkileyici başlığın yerinde bir seçim olduğunu düşüneceksiniz.

Kitabın kapağını açıp sayfaları çevirmeye başladığınızda Anthony Robbins’ in bir resmi ve onunla ilgili bir yazı ile karşılaşıyorsunuz. Bu yazı Anthony Robbins’ in hikayesi…Kişisel gelişime ulaşmadan ve ulaştıktan sonraki yaşamının karşılaştırılmalı hikayesi.

Bir sayfa daha çevirdiğinizde kitapla ilgili diğer yazarların ve tanınmış kişilerin düşüncelerini buluyorsunuz. Hepsi kitabın ve Anthony Robbins in mükemmelliğinden bahsediyor. Artık kitabı okumak için iyice sabırsızlanıyorsunuz.

Sayfaları tekrar çevirmeye başladığınızda Anthony Robbins ile iletişime geçtikten sonra, yıllardır yaşadıkları yılgılarından, birkaç dakikada kurtulan insanların, kendi kalemlerinden bu deneyimlerini okuyorsunuz.

Önsözlerden ve oradaki mesajlardan sonra kitabı okumak için sabırsızlığınız doruk noktasına ulaştığında kitabın asıl bölümleri ile karşılaşıyorsunuz.

Robbins neden kitapla ilgili diğer yazarların görüşlerine kitabın sonunda değil de ilk başında yer verdi. Çünkü Robbins iyi bir ürün ortaya çıkardığını biliyordu, bir çok insanın hayatını değiştirebileceğine emindi, insanların bu kitabı ciddiye almalarını, içindeki teknikleri uygulamalarını istiyordu.

Bu Robbins’ in bir tekniği; ”İnsanlara vermek istediğini onlara gerekli duygularının doruk noktasında iken vermek”. Siz bu kitabı okumak için sabırsızlandığınızda içindeki teknikleri merak ettiğinizde ve uygulamaya karara verdiğinizde Robbins de size asıl vermek istediklerini veriyor. Robbins bu sırayı ustaca ayarlamış. Onun bu konuda uzman olduğunu kitabın tamamını okuduğunuzda daha iyi görüyorsunuz.

15.08.2003

Hiç Yüreğinizin Götürdüğü Yere Gittiniz Mİ?

Yüreğinin götürdüğü yer git ve muhteşemliği izle.

Kitap bir büyükannenin kızının ölümünden sonra yetiştirdiği torununa yazdığı mektuplardan oluşuyor. Kendisinin ve kızının yaşamlarında gizli kalmış noktaları anlatıyor mektuplarında.

Mektuplar

Bu mektupları okurken bir kadının yanlışları ile doğruları ile yaşamını göreceksiniz. Zincir halkaları gibi çakışan ve birbirlerinden etkilenen yaşamları… Engellenmiş bir çocukluğu… Düşünen etrafındaki her şeyi analiz ederek hayatın anlamını arayan bir kadını… Çevrenin sınırladığı bir kalıba girmek istemeyen ama bir türlü bunu başaramayan bir kişiliği... Suçluluk duygusuyla, özgüven eksikliği nedeniyle kullanılmış olduğunu düşünen sindirilmiş bir anneyi… Kırılgan, duyarlı, alçak gönüllü, bir büyük anneyi... Çocuk, genç kız, kadın, anne, büyükanne… Bu evrimi bir bütün olarak örme şansınız olacak bu kitabı okurken.

Büyükannenin bu mektupları yazmaktaki amacı; tüm yaşamı boyunca edinmiş olduğu tecrübelerini, torununa yol göstermesi için sunmak. Kendisinin toplumun belirlediği kalıba girerek nasıl mutsuz bir yaşam sürdüğünü nasıl hatalar yaptığını anlatıyor mektularında.

Mutlu olmanın iki anahtarını sunuyor: Çevrenin kendisini yönetmesine izin vermemek ve yaşamını kendini mutlu hissedecek şekilde kendi yönetiminde tutmak. Doğruyu ve yanlışı ayırt etmek için “yüreğinin sesini dinle “ diyor büyükanne.

Çevre konusunda torununu tekrar uyarıyor, bu kez kızını örnek vererek. Çevrenin sınırlarını aşmak isteyen ama temelinde yine toplumun değerlerini barındıran kızın davranışlarını anlatıyor ve torunun dikkatini bu ince çizgiye çekiyor. Kızının çevrenin değerlerinden kaçışının, onlara karşı isyanının ve onları çiğnemek için duyduğu arzunun temelindeki çevre kompleksini göstermeye çalışıyor. Kızının çevrenin değerlerinden kurtuldum zannederken aslında çevreye ne kadar bağımlı hareket ettiği gerçeğini anlamasını istiyor torununun.

Kızının ve kendi yaşamından örnekler vererek topluma bağımlılığın farklı şekillerini gösteriyor büyükanne mektuplarında ve bu tuzaklara dikkatini çekiyor torununun. İçindeki sesin bunlardan arındırılması gerekliliğinin altını çiziyor bir anlamda, yüreğinin sesini, bunlardan ayırt etmesi mesajını veriyor.

Sonuç

Yürek hep doğru söyler mi? Bu sorunun cevabı gizlenmiş bu kitapta. Büyükannenin mesajlarında gizlenmiş.

Büyükannenin sessizce fısıldadığı gibi… Eğer bizi sınırlandıran, toplumun etkisiyle oluşan içimizden yükselen seslerle, yüreğimizin ta derinliklerinden gelen sesi ayırt edebilirsek “evet” sorunun cevabı.
15.08.2003

Herkez kızabilir bu kolaydır.Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kıızmak işte bu kolay değildir.

Konusu

Dainel Goleman bu kitabında bizlere Duygusual Zeka’yı (EQ) tanıtıyor ve neden IQ ‘dan daha önemli olduğunu bilimsel ve toplumsal araştırmalarla destekleyerek anlatamaya çalışıyor..
Duygusal Zeka Nedir?

Duygusal Zeka kitapta, ” kişinin duygularının ve dürtülerinin farkında olup bunları bilinçli bir şekilde kontrol edebilme yeteneği ve derecesi “ şeklinde tarif ediliyor.Bilimsel araştırma sonuçlarına dayanılarak duyguların insanlar üzerindeki biyolojik etkileri açıklanıyor.Bunlar toplumsal araştırma sonuçları ile birleştirilerek, EQ’nun kişinin davranış oluşumuna, kişisel ve toplumsal başarısına ne derece etkili olduğu ortaya konuluyor.

Neden IQ ‘dan Daha Önemli?

Yüksek IQ’ya sahip birçok çocuğun derslerinde başarılı olmadığını, arkadaşları ile sağlıklı iletişim kuramadığını basından takip ediyoruz.Kitap bunun nedeni konusunda bize ışık tutuyor.Yazar IQ ‘nun tek başına yeterli olmadığını, kişinin kendini topluma kabul ettirebilmesi ve başarılı olması için Duygusal Zekanın geliştirilmesi gerekliliğinin altını çiziyor.Bu gereklilikten ötürü EQ’nun daha önemli olduğunu söylüyor.Orta derecede IQ ‘ya sahip ancak EQ’su gelişmiş bir insanın, yüksek IQ ‘ya sahip ancak EQ’su yeterince gelişmemiş bir insandan daha başarılı olacağı tezini savunuyor.

Toplımsal Başarı İçin Empati,

Sağlıklı iletişim ve toplumsal başarı için empati kavramına dikkat çekiliyor.Suç işleme eğilimi gösteren insanların empati kurmaktan yoksun oldukları gerçeği, küçük çocuklara tecavüz eden suçlular üzerinde yapılan bir araştırma ile ortaya konuluyor.Tecavüz eylemini gerçekleştiren suçluların, kendilerini tecavüze uğrayan çocukların yerine koyamadıklarından, onların hissettiklerini anlayamadıklarından bu eylemi gerçekleştirdikleri saptanmış.Onlar bu eylemden zevk aldıklarından çocuklarında zevk alacağını düşünüyorlar ve çocuklar açısından durumu doğru bir şekilde değerlendiremiyorlar.

Empati kavramının önemini duyarlı bir çok insanı rahatsız eden işte bu güncel örnekle açıklıyor yazar.Beraber yaşadığımız insanları anlamak, doğru iletişim kurmak ve dolayısıyla toplumsal başarıyı yakalamak için empatinin ne derece önemli olduğu mesajını bu şekilde okuyucularına veriyor.

EQ ‘yu Göz ardı Eden Okul Müfredatları...

Tüm dünyanın ortak bir sorununa dikkat çekiliyor, sadece IQ ‘yu geliştirmek için odaklamanmış okul müfredatlarına Sağlıklı ruhsal yapıda insanlar yetiştirmek adına, içinde hiçbir şey olmayan okul müfredatlarının yetersizliği, okullarda gerçekleşen silahlı eylemler, örnek gösterilerek açıklanmaya çalışılıyor.

Bu durumun farkına varıp Duygusal Zeka’yı da geliştirmeyi amaçlayan ve müfredatlarını bu doğrultuda düzenleyen örnek okul programlarının içerikleri tanıtılıyor.Söz konusu okulların kazandıkları başarılar açıklanarak Duygusal Zeka’nın IQ ‘dan daha önemli olduğu tezi doğrulanmaya çalışılıyor.

Kitaba Genel Bir Bakış

Kitapta duygusal zeka tanıtılmaya ve IQ dan neden daha önemli olduğu açılanmaya çalışılıyor. Ancak kitapta Duygusal Zekanın nasıl geliştirilebileceği konusunda yeterli ve tatmin edici bilgiler verilmiyor.

Duygusal Zeka anlatılırken belli başlı bazı duygulara yer verilmiş.Başarı için en önemli konulara inanç, sezgiler ve manevi duygulara pek yer verilmemiş.

Kitapta bilimsel terimler çok fazla kullanılıyor.Bu durum kitabı daha bilimsel ancak anlaşılması daha kılıyor.biyoloji ve Tıp ile ilgilenmeyen okuyuculara sıkıcı gelebiliyor.

Her şeye rağmen yeni bir bakış açısı kazanmak adına okumaya değer bir kitap.En azından başarı için tek ve yeter şart olarak görülen IQ ‘nun aslında tek başına yeterli olmadığını gösteriyor ve yeni kavramlar üretme gerekliliğini uyandırıyor.Nitekim bu konuda yapılan araştırmalar sonucunda, EQ’ dan sonra Ruhsal Zeka adlı yeni bir zeka kavramını ortaya çıkarmıştır.Belki bakış acısı genişledikçe zeka konusunu tam olarak aydınlatacak başka türlerde ortaya çıkacaktır
15.08.2003


Ustalık
Kitabın ismini teşkil eden ve kitapta sıkça karşılaşacağınız ustalık kavramı, başarının ve doyumun sağlandığı son nokta anlamında kullanılıyor.

Mükemmeliyetçilik, başarının sırrı mı?

Ustalık kavramı çoğumuza mükemmelliği çağrıştırıyor.Yazar bunun aksine ustalığı; mükemmel olmak değil, olabildiğinin en iyisi olmak şeklinde tarif ediyor. Bir çok insana göre başarının sırrı gibi görülen mükemmeliyetçiliği yazar, hem kendi hem de karşımızdakinin şevkini ve iradesini kırdığından başarıya en büyük engel olarak nitelendiriyor.

Bizi tedirgin eden duraksama dönemleri...

Kitapta ilginç bir tespit var.Hedeflerimize ulaşmak yolunda ilerlerken bir süre sonra duraksadığımızı hatta düşüş yaşadığımızı hissederiz.Birçok insanı amaçlarından vazgeçiren bu duraksama dönemlerine dikkat çeken yazar, bu anlardan korkmak nefret etmek yerine onun zevkini çıkarmak gereğinin altını çiziyor.Bize yeni sırlar fısıldayan duraksama dönemlerinden ders almanın, duraksamanın geçici olduğuna inanıp aşmak için sebat etmenin doyumu da beraberinde getiren başarının tek yol olduğu kanısında.

Anlatım ve Dil
Zen öğretisinin bilgeliğini bir kendini geliştirme programına dönüştüren yazar deneyimlerini kendi yapmış olduğu hataları ayrıca yaşanmış olayları okuyucuları ile paylaşarak öne sürdüğü görüşleri destekliyor.Bu yaklaşımla yazar kitabı daha anlaşılır kılıyor.

Kitabın çevirisinde sade bir dil kullanılmış.Cümleler açık ve anlaşılır ancak yeterince etkileyici ve doyurucu değiller.

Sonuç
Hayatta hiçbir anın anlamsız olamadığı gibi duraksama anları da anlamsız değildir.Onları anlamsızlaştıran bizim bakış açımızdan başkası değil.

Basit bir matematik problemini çözdüğünüzde mi kendinizle gurur duyar, büyük bir zevk alırsınız? yoksa çok zor, herkesin çözemeyeceği bir problemi çözdüğünüzde mi? Hayatta karşımıza çıkan sorunları da de matematik problemi gibi düşünmeliyiz.

Her matematik probleminin bir çözümü vardır.Her ne kadar çözümsüz diye nitelendirdiğimiz problemler olsa da.Aslında onların da var; çözüm=çözüm yok..

Açık sistem sınavdayız.Sorular sorunlar belki çok zor ama hepsinin çözümü karşımızda, yaşamın içinde.Yapmamız gereken tek şey yaşama bakmak ve görmeye çalışmak.Sonucu bulamıyorsanız yanlış yerde arıyor ya da dar bir açıyla bakıyor olabilirsiniz.Yanlış yerde arıyorsanız sorunu bir daha kontrol edin sorunu iyi anlayan kişi cevabı nerede arayacağını bilir.Eğer bakış açınız darsa sizi böyle bakmaya zorlayan ve kısıtlayan bilinç altı düşüncelerinizi yeniden inşa edin.Ama sakın aramaktan vazgeçmeyin çözümün orada olduğunu biliyorsunuz.Size getireceği mutluluğu ve başarıyı düşünün.Unutmadan matematikten nefret ederim zaten bu konuda kabiliyetsizim deyip baştan pes etmeyin.Bu düşüncenin de sizin matematiğe bakış açınızın yanlışlığındankaynaklandığını unutmayın.Belki de sizi çözüme götürecek anahtarlardan biri bu kitaptadır.Anlatılan bir deneyim, sarf edilmiş bir cümle, size yeni bir farkındalık getirebilir.Bu yaşamı ustaca tamamlamak için bu kitap size yol göstermeyi bekliyor.
13.08.2003

Bir martının kendini aşma azmi, özünü bulma çabası...Martı Jonathan'ın hikayesi...

Richard Bach martı Jonathan aracılığıyla insanlara önemli mesajlar vermiş.Sıradanlıktan mükemmelliğe giden adımları, bir matının yaşamında hikayeleştirmiş.
Bir martı; bir baykuş gibi gece uçamazdı bir kartal veya bir şahin gibi hızlı da uçamazdı ve onlar gibi gökyüzünde akrobatik hareketler de yapamazdı. Bütün martılar buna inanmıştı birisi hariç, martı Jonathan Livingstone

Martı Jonathan diğerlerinden farkıydı O sadece karnını doyurmak için uçmuyordu. Yeteneklerini zorluyor ve yaşamın mükemmelliğini anlamaya çalışıyordu. Tüm gününü daha hızlı ve mükemmel uçmak için sürüden ayrı çalışarak geçiriyordu.

Bu tutkusu yüzünden sürüden atıldı, yalnızlığa mahkum edildi ama bu onun umurunda değildi. Çünkü sınırlarını genişlettikçe, imkansızı başardıkça hayat Onun için daha da anlam kazanıyordu.

Bir gün yalnız olmadığını görecekti...Sayıları azda olsa yaşamın sadece karnını doyurmak olmadığını anlayan ve sınırlarının aşmış başka martıların varlığını görecekti.

Başka bir dünyadaydı artık martı Jonathan, kendisi gibi düşünen martılarla birlikteydi ama o hep geldiği dünyayı düşünüyordu. Neden yaşamın anlamını keşfeden bu kadar az martı vardı oysaki geldiği yerde yüz binlerce martı yaşıyordu. Onların hayatına anlam kazandırmayı aklına koymuştu başka Jonathanlar aramak için geri dönecekti. Mutlaka sınırlarını zorlayan bir martı vardı O'na ulaşmalı ve bildiklerini O'nunla paylaşmalıydı.

Yanılmamıştı martı Jonathan gerçek doğasını bulmaya çalışan martılar vardı. Janothan onlara bildiklerini öğretti ve başka Janothanlar bulmak için başka dünyalara uçtu.

Her gittiği yerde sevgi dolu bildiklerinin ötesine geçmeye çalışan öğrenme ve öğretme isteğiyle yanan Jonathanlar bıraktı.

Martı Jonathanlar'dan İnsan Jonathanlar'a…

Martı Janaothanlar gibi insan Jonathanlarda var tabi.

Hayatın karmaşası içinde ufka bakmayı başarabilen hayatın anlamını kavrayan ve yaşamın kendilerine sunduğu nimetlerden azami ölçüde yararlanmaya çalışan insan Jonathanlar. Öğrendiklerini bütün samimiyetleri ile paylaşıp diğerlerinin hayatlarını da anlamlandırmaya çalışan sevgi dolu Jonathanlar.

Martı Jonathan Livingston adlı kitabı ile Richard Bach bir martının hikayesiyle seslenmiş insanlığa.Yaşamın gizli kalmış mükemmelliklerini keşfetmek isteyen insanlara