İtil-Ural Türkleri Hakkındaki Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
zafer saraç
15.02.2024
İtil Ural Başkurtları
Türk tarihinin teşekkül ettiği Türklüğün damgasını taşıyan coğrafyalar vardır. Bu bölgelerde deyim yerindeyse, hangi taşı kaldırırsanız altında Türk tarihiyle ilintili bir ayrıntı ortaya çıkar. Nehir boyları ve yalçın dağlar, göçebe kültürü sayesinde, sık sık yer değiştiren Türk kavimlerinin ve boylarının ana yerleşkesi hükmündedir. İtil Nehri (Volga) Havzası ve Ural Dağları da Türk boylarını besleyen önemli coğrafyaların başında gelir. Bozkırın el değmemiş bu mekanları 16. yüzyıldan sonra kuzeyden Rusların güneyden ise Hindistan yoluyla gelen İngilizlerin boy hedefi haline gelir. Özellikle Rusların bölge ile ilgili emperyalist hedefleri sistemli şekilde ilerler. Deyim yerindeyse Ruslar ayaklarını bastıkları zeminin sağlamlığını bilimsel araştırmaların ışığında görmek isterler.

Çarlık döneminde başlayan Türkistan coğrafyasına olan Rus ilgisi bilimsel mecralarda hız kazanarak devam eder. 18. yüzyıla gelindiğinde kurulan Rus İlimler Akademisi, ilerleyen zamanlarda Asya’daki kavimleri ve boyları farklı birimler altında incelemeye başlar. İtil-Ural coğrafyasını kadim vatan belleyen Başkurtlar Rus ilimler Akademisinin faaliyetleri neticesinde deşifre edilir. Bu kapsamda Başkurt asıllı Rus bilim insanı Rail Gumeroviç Kuzeyev (1929-2005) uzun yıllar yaptığı alan çalışmaları neticesinde bahsedilen “İtil-Ural Türkleri” isimli kitabını kaleme alır.

Bir halk günümüzdeki şekliyle adı sanı belli, sınırlar içerisinde bir ülkenin mensubu olarak adlandırılıncaya kadar uzun sosyo-kültürel aşamalardan geçer. Uzun süreli değişimler neticesinde mevzu bahis millet son halini alır. Bu uzun süreçler Rus bilim insanı Gumilov tarafından etnogenez (halkların şekillenişi) olarak isimlendirilir. Kuzeyev’in amacı da Başkurtların -ortaya çıktıkları ilk andan itibaren günümüze gelinceye değin- etnogenezinin tüm aşamalarını kılcal damarlarına ininceye kadar aşikar etmektir.

Kuzeyev’in amacı işin açıkçası çok zordur. Yukarıdaki kılcal damar analojisi meselenin güçlüğünü ortaya koyar. Zira bozkır kökenli Türk kavimlerinin ardı arkası kesilmeyen devinimleri, mücadeleleri, birleşimleri; zamanımızda millet olarak şekillenmiş grupların geçmişini bol düğümlü yumağa çevirir. Üstelik atılan düğümlerin çözülmesi için sadece tarih disiplinin rehberliği de yetmez. Zira göçebeler kolay iz bırakmaz. Eldeki materyalin anlamlı bir bütün olarak tanımlanması kendi içinde binlerce güçlük içerir. Ama Kuzeyev şanslıdır. Zira Rusya Bilimler Akademisinin Başkurt Şubesi uzun yıllar boyunca müthiş bir birikim oluşturarak Kuzeyev’e sunar.

Rusların meşhur bilimler akademisi 1953 -1965 yılları arasında İtil- Ural coğrafyasında 16 bilim gezisi ve saha çalışması düzenler. Elde edilen materyallerle Başkurtların tarihi yeniden yazılır. Kuzeyev Başkurtların tarihini yazmasına karşın eserin neden “İtil- Ural Türkleri” olarak isimlendirildiği muammadır. Belki de ilk satırdan son satıra kadar Başkurtların tarihi anlatılmasına rağmen bazen kavimler arasındaki sınırların kaybolmasına binaen böyle bir tavır benimsenmiş olabilir. Hakeza eserde Başkurtların etrafında şekillenen dünyadaki boyların da öyle ayan beyan ortada olduğu ve ilişkilerden kesin çıkarımların yapılabildiği söylenemez. Bu nedenle Türkler kavramı fazlasıyla kapsayıcı ve makuldür.

Kuzeyev’in benimsediği metodoloji ve kaynak kullanımı giriş kısmında detaylı anlatılır. Burada dikkat çeken husus Kuzeyev’in sentez yeteneğinde ortaya çıkar. İlerleyen satırlarda da anlaşılacağı gibi Rus alim arkeolojik, antropolojik ve folklorik materyalleri ustalıkla kaynaştırır. Alakasız gibi görünen kaynaklar arasında mahirce ilintiler kurar. Yapılmış araştırmaları ve çalışmaları tam yerinde kullanır. Bu aşamada sanki notaların ahengiyle şekillenen orkestra müziği zuhur eder.

Kuzeyev, kaynak kullanımdaki becerisini tarih tasarımda tatbik ederken, asıl ustalığını onomastik (isimlendirmelerle ilgilenen bilim dalı) konusunda gösterir. Üç bölümden oluşan eserin ikinci kısmı, Başkurtların boy sistemine ayrılır. Boylara verilen isimlendirmeler, bu adlandırmaların coğrafyaya yansıyan halleri filolojik olarak masaya yatırılır. Boy-kabile-oymak şeklinde yapılanan Başkurt gruplarının habitatları, hareketleri ve birbirleriyle ilişkileri detaylandırılır.

Bir Başkurt boyunun yüzyıllar öncesindeki hareketini ve etnik tarihini netleştirmek kolay mesele değildir. Ama Kuzeyev kaynakları anlamlı şekilde çok iyi birleştirir. İlk aşamada rivayetlerin izini fevkalade sürer. Bu tarz çalışmalarda sözlü materyale biçilen ehemmiyet çok azdır. Fakat Kuzeyev rivayetlere anlam katan malzemeleri sözlü kaynaklarla o kadar iyi birleştirir ki yazısız kaynaklar kıymet kazanır. Yapılan isimlendirmeler etimolojik olarak en manidar olacak şekilde deşifre edilir. Aslında Kuzeyev’in metodolojik yaklaşımı onun konu üzerinde ne kadar uzun süre dirsek çürüttüğünü bariz biçimde kanıtlar.

Yine Kuzeyev kabile adlarını gruplandırırken etnik manada nasıl dallandıklarını da ortaya koyar. Her bir boyun kabile isimlerini tek tek inceler. Burada dikkat çeken husus boyların tamgalarına özel bir ehemmiyet verilmesidir. Boyların kendilerine has özel işaretleri olan tamgalar uzun tablolar boyunca eserde yerini alır. Anlamlı şekiller arasında kurulan güçlü bağlantılar boyun etnik tarihinin nasıl oluştuğu konusunda sağlam deliller sunar. Etnonim (etnik isim) takibiyle kurulan bağlantılar bazen kıtalar arası bir düzleme bile girer (Örneğin, Macar boyları İtil Nehri’nde-Asya’da ve Tuna Nehri’nde -Avrupa’da görülür). Uzun mesafeler her ne kadar afaki bir tasavvur gibi gözükse de Çin Seddi’nden Tuna boylarına kadar yayılan bir millete ait unsurlar düşünüldüğünde, Kuzeyev’in tasarımında doğruluk payının olduğu tahmin edilebilir.

Tabii eser, her ne kadar Türklükle ve özelde Başkurtlarla ilgili olsa da Rus ilmi mecrasının ürünü olduğu yadsınamaz. Hatta yazar eserinde bunu belirterek uzun bir dipnotla eserdeki ilmi yaklaşımdaki Rus etkisinden bahseder (s.87-88). Etnik oluşumların şekillenişinde benimsenen Sovyet terminolojisi ve metodolojisi yer yer esere yansır. Misal; çevirmenin de vurguladığı gibi, bazen Kıpçak yerine Polovets ismi kullanılır. Yine dönemde (Sovyet Rusya Dönemi) yazılan birçok eserde görüldüğü gibi Karl Marx’a atıfta bulunulur. Üstelik Marx’ın konuyla doğrudan alakası bulunmaz. Hatta eserin sonunda verilen kaynakçada harf sırasına göre verilen sıralamada Lenin ve Marx’ın isimleri kurala aykırı biçimde en başta yer alır. Tabii bunlar münferit kullanımlar olup, Sovyet baskısının neticesinde vuku bulmuş olabilir.

Bununla beraber eserin yüksek ilmi bir teşekkülden doğmasına karşın yoğun bir terminoloji içermediğini belirtmek gerekir. Muhteviyatı zenginleştiren okura yardımcı birçok unsurun olmasına karşın eserde yazarı ve çevirmeni tanıtan bir kısım yoktur. Yine eserin kabaca içeriği yazar tarafından teferruatlı bir şekilde giriş kısmında açıklanmış olsa da yayınevi ve çevirmen tarafından hazırlanan kısa bir önsözün faydası olabilirdi. Bu arada eserde en çok gereksinim duyulan unsurun haritalar olduğu açıktır. Yazar da bunu fark etmiş olacak ki esere birçok harita ekler. Fakat haritaların açıklama kısımlarının ayrı sunulması ve baskısının iyi olmaması okurun işini güçleştirmektedir. Tarih okumanın çaba sarf edilmesi gereken bir faaliyet olduğu düşünülse, ifade edilen durum görmezden gelinebilir.

Sonuçta; Asya’daki Türk gruplarının, boylar federasyonundan oluştuğu, yapılarındaki boyların binlerce kabile oymak ve obaya bölündüğü bilinir. İl=devlet denilen makro yapıdan en küçük yapı olan Türk ailesine kadar olan yapılanmanın şifresi kırılmadan etnik gelişim basamaklarının aşikar kılınması zordur. Kuzeyev, başlangıcı ve gelişimi karmaşık olan bu süreci Başkurtlar için netleştirmek ister. Hatta yüzlerce sayfa zarfında bir boyun (Başkurtlar) kendisine has ve çizilmesi zor tarihini harita üzerinde gösterir. Bu uzun anlatımın sıkıcı olduğu kabul edilmekle beraber ilim erbabı için aksini düşünmek olasıdır. Üstelik Rusların ortaya koyduğu bu faaliyetin Türk akademisi tarafından daha teşekküllü bir şekilde yapıldığını söylemek güçtür. Bundan dolayı eserin yüksek kaynak değerine diyecek yoktur. Aynı şekilde Kuzeyev’in kıymetli eserinin yapılacak çalışmaları tamamlayıcı ve devam ettirici yönünün olduğu barizdir.

Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Mehmet Poyraz
28.02.2022
İdil-Ural sahasını yeniden tanımak ve Türklere dair
Moğol saldırılarının bölgeye düzenledikleri akınlar demografik yapıyı değiştirirken ardından birkaç asır sonra yine bölgede Rus hâkimiyetinin başlamasıyla Başkurt sahasında, yani İdil-Ural yöresinde demografik yapı daha bir karışık gelmiş ve bunun çözülmesi ise onlarca yıl sürmüştür. Burada çözülmesi diyoruz ki bunu da söz konusu bu eserde öyle gördüğümüz içindir. Stalin sonrası telif edilen eser muhteviyatı bakımından kıymetlidir. Bu arada Stalin döneminde bu tür eserlerin yahut çalışmaların yapay olduğunu da hatırlamakta fayda var. Çalışma, Başkurt ve Macar soylarının aynı soydan olup olmadığının analiziyle başlamaktadır.

Dominiken rahiplerinin Macaristan’dan bölgeye gelip atalarını arayışlarına yer verilirken, İdil-Ural sahasında 13. yüzyılda Macarca konuşan bir topluluktan bahsedilmiştir. 9. yüzyılın başlarında Macarların, İdil-Ural’dan Macaristan’a nasıl gittiği de zikredilirken bu sahada yaşayanların atalarının, nereden geldikleri ile nereye gittikleri de çeşitli belgelerle anlatılma yoluna gidilen eserde Moğol ve Rus tesiri de kaleme alınmıştır.

Müellif Başkurtların çeşitli gruplara ayrıldığından bahisle halkın sosyolojik ve kültürel özelliklerini de incelemiştir. Belgeler çeşitli kroniklerin yanı sıra Arap coğrafyacıların ve Kaşgarlı Mahmut’un bölgeyle ilgili tespitlerini de kapsamaktadır. 1950’li yılların ortalarından itibaren çeyrek asra yakın bir zaman diliminde yapılan çalışma sonrası telif edilen bu eserde bölgedeki Türklere “Tatar” denmesinin yanlış olduğu da vurgulanmıştır.

İdil-Ural sahasının asıl sahipleri Türklerin yüzyıllar boyunca nasıl bir dönüşüme uğradığına okuyucunun şaşırıp kalacağını öngörmekteyiz. Bununla beraber çalışmada adı geçen kimi topluluklar ise şöyle: Alanlar, Sarmatlar, Hunlar, Fin, Ugor, Kıpçak, Moğol. Bu arada ünlü tarihçi Heredot’un bölgedeki Türkleri tarif etmesi de çalışmada yer bulmuştur.

Kıpçak etkisinin de anlatılmaya çalışıldığı bu eser konuya yabancı okura ilk başta sıkıcı gelebilir. Çalışmanın giriş bölümü tamamıyla ve sindire sindire okunduğunda geriye kalan metinler su niyetine içilebilir.

Bölgeyle alakalı kimi galat-ı meşhurları önleme adına olsun, tarih meraklılarına, tarih öğrencilerine faydalı olacağı kanaatindeyiz.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (3)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
kursad53
05.10.2019
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Türk tarihi ve tarihi coğrafyasının bir kısmı hakkında akıcı ve anlaşılır bir eser.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
KY-302053
29.08.2019
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
BASKISINI BEKLEDİĞİM BİR BAŞYAPIT.HER KUTUPHANEDE BULUNMALI.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
akıncı_0
09.12.2018
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Alanı için gayet kapsamlı bir eser.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Yorgun Okuryazar
21.06.2018
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Tatarlar, Başkurtlar ve İdil-Ural havzasında yaşayan irili ufaklı Türk toplulukları hakkında faydalı bir eser.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Kurbuf
31.05.2018
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Selenge Yayınları'ndan bir güzellik daha
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla