Niyazi Mısri Hakkındaki Yorumlar

nimmerdo
23.12.2018
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
mısri nin ruha hitap eden şiirlerinden erlenmiş. ne adamlar varmış eskiden dedirtiyor...
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
ahengerselman
19.11.2017
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Mustafa Hoca Halveti Şeyhi Niyazi Mısri Hazretlerini tanıtıyor.. Diyanet Vakfının bu serideki çalışmaları çok güzel...
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
numan_tr
24.12.2016
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Mısri Hazretleri'ne dair genel kültürlük medrese bilgileriyle beraber bazı şiirlere erişebileceğimiz kaynak bir eser olmuş.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
pardus88
14.11.2015
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
niyazi mısrinin hayatını anlatan bir eser içinde divanı eserleri yok biyografik bir kitap
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
bibliyofila 17.07.2014
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
GÜZEL MALATYA'NIN ENDER ŞAHSİYETİ..NİYAZİ MISRİ..
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (2)
Bu Yorumu Yanıtla
KY-1266463 22.01.2014
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Niyazi Mısri bu kitapta bize örnek bir yol çizecek.Ve insanın nasıl yükselebildiğini anlatacak.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
muftuihsan 31.08.2010
XVII. yüzyılda yaşayan en meşhur sufi şairlerden biri olan Niyaz-ı Mısrî Malatya’da doğmuş, sürgün olarak bulunduğu Limni adasında vefat etmiştir.
Bu asra tasavvuf tarihi penceresinden bakıldığı zaman vahdet-i vücud, Melâmilik ve sesli zikir üzere bazı tasavvufi konular enine boyuna bazen de sert bir şekilde tartışılmıştır. Bu arada tarikatlar yaygınlaşarak, toplumun zihniyetin oluşturan en mühim kaynaklardan biri haline gelmiştir.
Mısrî, hem verdiği eserler hem de bu dinî-siyasî tartışmalara doğrudan katılmakla dönemin en dikkat çekici sufilerinden biri olmuştur. Özellikle Divan’ı ile asırlardan beri Türkçe konuşan çok geniş bir coğrafya parçasında tutunan, okunan ve sevilen Niyaz-ı Mısrî, tasavvufî hayatta da coşku ve cezbe dolu bir ekolün Osmanlı döneminde en büyük temsilcilerinden biridir.(s.xı)
Mısrî’nin bir defa Rodos’a iki defa Limni’ye sürülmesine (dervişane bir tabirle ‘İkamete memur edilmesine’) sebep olan olayları iki grupta toplamak mümkündür:
1-Tasavvufla ilgili bazı görüşlerinin aşırı bulunması. Vahdet-i vücutçu bir sufi olan Mısrî bu sistemin tavizsiz savunucularındandır. Cifr ilmiyle uğraşması, buna dayanarak geleceğe ait bazı tespitler yapması ile Hz. Peygamber’in torunları olması sebebiyle Hasan ve Hüseyin’in bir nevî nebi olduklarını düşünmesi de dolayısıyla konu ile ilgilidir.
2-Siyasi otoritenin tasavvufî hayatla ilgili olarak bazı kararlarına karşı çıkması. Mısrî, Bursa’da tekkesini kurduğu yıllarda, İstanbul, raks u deveran adını alan sesli zikir meclislerini yasaklamıştı. Mısrî, bu karara uymadığı gibi açıktan açığa mücadele etmiştir. (s.13)
Osmanlı döneminde divan sahibi olan mutasavvıf şairler çoktur. Bu divanların bir kısmı basıldıysa da çoğu yazma halindedir. Bu divanlar içinde ‘ilmihal-i tarikat’ diye tanınan Mısrî’nin Divan-ı kadar sevilen ve yayılanı çok azdır.(s.21)
Mısrî’nin Divan’ından sonra en meşhur eseri ve en önemlisi ‘irfan sofraları’ anlamına gelen(Süleyman Ateş tarafından bu isimle tercüme edilen, ank, 1971) Mevaidü’l-İrfan adlı eseridir.(s.23)
Fikirleri:
*Güneş bütün alemi nur ve ışık zanneder. Karanlıkta her yeri zulmetle kaplı olarak düşünür. Ârif ve muvahhid güneş gibi, cahil ise karanlık gibidir. Cahil, baktığı her yerde ayıp, kusur ve eksiklik görür. Bilmez ki o kendi ayıbıdır, oradan kendisine aksetmiştir.
*İlmini zenginlere göstermek için, kapı kapı dolaşanlar örümceğe benzer. Örümcek, sağda solda sanat değeri yüksek yuvalar yapar. Tek hedefi sinek avlamaktır. Menfaattir. Onun için insanlar yuvasını yıkarlar. Vakur ilim adamı ise bal arısına benzer. Halkın içine sokulmaz, uzleti tercih eder, ama ürettiği baldır.
*İlim arayan kimse, nehrin denizi araması gibi olmalıdır. Çilelere katlanmalıdır.
*Peygamber ve veliler Allah’tan gelip Allah’a giden kervanlar ve kafilelerdir.
*Zindandan çıkış Yusuf için sevinçli bir şeydi. Ama arkadaşları için hüzün verici; çünkü artık onun güzel yüzünü ve nasihatlarını duyamayacaklardı.
*Öğrenci olmadan öğretmen, çocuk olmadan baba, mürid olmadan mürşid olunmadığı gibi Resulullah da ancak kendisine tevessül edenlere vesile olur. İnsanlar onun yolundan yürümekle ona tevessül etmiş olurlar.
*Büyük alemde bulunan her şey küçük alem olan insanda da vardır. Çünkü alem büyük olmakla birlikte insanî hakikat üzerine yaratılmıştır.
*Bütün dünya insan için, insan da Allah için yaratılmıştır. Dünya bir fener gibidir. İnsan bunun ortasında yanan çıraya benzer. Esas gaye çıradır.
*Amellerin en zoru küçük cihaddır. Cihadların en zoru ise nefisle mücadeledir. Büyük cihadda kumandanın gerekli olduğu gibi küçük cihadda da kumandan gereklidir. Bunun adı mürşiddir ve en kuvvetli silahı tevhiddir.
*Ey derviş, mürşid yanında, denizin yanındaki Nil gibi ol!. Deniz kenarındaki taşlar gibi olma. Onlar ki uzun yıllar denizle iç içe olduğu halde onun letafet, rikkat ve yumuşaklığından hiç nasiplenmemişlerdir.(s.28-35)
Mısrî ile ilgili Hasan ile Hüseyin hakkındaki görüşleri konusunda şu değerlendirmeyi de zikredelim: Mısrî’nin bu iddiası şüphesiz kötü bir niyetin eseri değildir. Ehl-i Beyt’e olan son derece aşk ve muhabbeti kendisini böyle aşırı bir fikre ve kanaate vardırmış, bu yüzden sürgün edilmiş zahmetler çekmiştir. Kendisinin büyük bir veli olduğuna kaniiz. Lakin her insan hata yapabilir, hatadan salim olan yalnız Allah’tır. Hasılı olanların yaptıkları bu gibi aykırı hareketleri aşırı sevgi ve heyecan sarhoşluğuna hamletmeli, dini bir düstur kabul etmeli, aynı zamanda onları bu yüzden dinden hariçte addetmemeliyiz. (s.55)
Tartışmalara konu olan görüşlerinin bir sebebi de şu olabilir: Bazı sufiler, müridlerinin aşırı derecede çoğalmasını ruhi hayatı için tehlikeli gördüğünden, bu kalabalıkların azalması için bilerek bazı ‘sivri’ ifadelere başvurabilir.(s.59)
Derviş Olan
Derviş olan aşık gerek yolunda hem sadık gerek
Bağrı anın yanık gerek can gözleri açık gerek
Alçaktan alçak yürüye toprak içinde çürüye
Aşk ateşinde eriye altın gibi sızmak gerek.
Zikr-i Hakka meşgul ola, yan yana ta kül ola
Her kim diler makbul ola tevhide boyanmak gerek.
Evyen kişi yol alamaz maksudunu tez bulamaz,
Yoğ olmayan var olamaz varını dağıtmak gerek.
Dervişlerin en alçağı buğday içinde burçağı
Bu Mısrî gibi balçığı her bir ayak basmak gerek. (s.77)
Derman Arardım
Derman arardım derdime derdim bana derman imiş
Burhan arardım aslıma aslım bana burhan imiş.
Savm u salat u haccile sanma biter zahid işin
İnsan-ı kamil olmaya lazım olan irfan imiş.(s.94)
Bugünden düne doğru bakınca görülen durum şudur: Niyazî’nin mısraları toplumun her kesiminde tutunmuş, sevilmiş, şerhedilmiş ve bestelenmiştir. Onun manzumeleri ile dini hayata ilgi duyanları sayısı da az değildir. O bazen haklı bazen haksız yere gördüğü tepkilere diğer meslektaşları gibi Allah’ın cemalî ve celalî tecellilerinin bir parıltısı olarak bakmış ve herkesin kendilerini anlayamayacağını ifade etmiştir:
Zat-ı Hak’da mahrem-i irfan olan anlar bizi/ İlm-i sırda bahr-i bî-payan(sonsuz) olan anlar bizi.(s.114)
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla