E-Dergi

Yazarın Koloni kitabını okuyanlar mutlaka bu kitabı da merak edip okurlar. Bu romanı da çok akıcı ve keyifli. Konusu II. Dünya savaşı olduğu için savaş, şiddet, imtiyazlar, askerlik gibi konuların da derinlemesine sorgulandığı yerler ve bolca hüzün hakim. II. Dünya Savaşı film ve kitaplara defalarca konu oldu, böyle olması normal ancak sanki artık bu konunun ekmeği fazlaca yendi gibi geliyor bana. Bu konuyu işlerken farklı neyi önümüze sermiş olabilir yazar diye eleştirel bir soru sorduğumda kendimce bir yanıt bulamadım. Karakterlerin böyle yıpratıcı ve uzun süren bir süreç sonrası değişim geçirmesini ve hiç bir şeyin eskisi gibi olmamasını bekliyorduk ancak o değişimin tezahürlerinin çok kısa bir zaman aralığına ve konuşmaya sığdırılması kitabın sonunu biraz yavan bırakmış. Konunun ve ayrılığın hüznü okuyucunun zihninde bırakılan en son duygu olmasıyla vuruculuk yakalanmak istenmesi biraz yavan bir his bırakıyor. Sonuç olarak akıcı, hüzünlü ve orta seviye bir roman.

İlk romanlari her zaman daha dikkatli ve özenli okurum. Fantastik türde yazılmış bir roman. Ege denizini köye geri getirebilmek için çıkılan yolculuğu ve bu yolculukta kahramanın kişisel tarihinin önemli olayları ile de yüzleştiren durumları da anlatıyor. Akıcı bir kitap ancak benim gibi fantastik edebiyat, masalsı kurgulardan cok haz etmiyorsanız ortalama bir kitap gibi bulabilirsiniz. Okudum ancak hayatımda yer edecek veya orjinal buldugum bir kitap olarak kalmadı.

Fay Bound Alberti, İngiliz yazar ve kültür tarihçisi. Kitabında yalnızlık duygusunun tarihçesi, edebi eserlerde karşılığı, yas, ölüm, yaşlılık, sosyal medya ve tüketim konularıyla yalnızlığın ilişkisi etraflıca ele alınmış. Getirebileceğim tek eleştiri farklı kültürlerde, özellikle Doğu ve Batı kültürlerinin yalnızlığa bakışı konusunda da bir bölüm yer olabilirdi. Çok geniş ve başlı başına bir araştırma konusu olsa da, bir başlık olarak yer alabilirdi diye düşünüyorum.
Yalnızlık ve tek başınalık arasındaki fark ve yalnızlığın bir tercih mi yoksa içinde bulunulan bir durum mu olduğu ayrımları bu mesele hakkında konuşmaya başlamak için önemli. Kitap çok iyi noktalara temas etmiş.

Büyük romanları bulundukları ulvi yerlerden alıp tartışılabilir düzleme çekmek, onları roman olarak görebilmek, sezgisel ve imgesel çıkarımları bir kenara koyarak sanatsal ve tarihi değerine yoğunlaşabilmek mümkün mü sorusunu merkeze alan bir eser. Modernizm, postmodernizm özellikler ışığında önemli romanları inceliyor. Bunu yaparken illa kategorize etme telaşına düşmüyor. Farklı çıkarımları, sözü çok uzatmadan anlatmak istediğini başarılı bir şekilde aktarabilmesi, dilinin ağır olmayışı kitabı öne çıkaran özelliklerden bazıları. Edebiyat denemelerini severlere güncel ve kaliteli bir eser.

Kitabın yoğun içsel bir yolculuğu merkeze almasını beklerken, kanser olma ve sonrasındaki süreçte gezdiği, gittiği yerler ve alternatif tedavi yöntemleri, mistizm gibi konuların çok yoğun olduğunu gördüğüm bu açıdan da beni hayal kırıklığına uğratan bir kitap. Terzani Amerika'da modern tıp ile tedavi olmayı kabul ediyor ancak şifacıların da kapısını aşındırmaktan geri kalmıyor. Her insanın kendiyle çelişme hakkı var ve doğal bir durum bu ancak bana daha çok bir savrulmak hikayesi gibi göründü. Yalnızca farklı ülkeler ve kültürler hakkında tedavi süreci açısından fikir edinmek faydalı olabilir. özet olarak kanser süreci ve hayatın anlamı gibi bir yerden değil de, tedavi türleri ve ülkeler odaklı bir metin.