- En büyük rahat rahatsızlığa alışmaktır.
- Ne arıyorsun budala! Aradığının ötesinde Allah var.
- Biz hep normal olmayan insanı tarif etmeye kalkar ve bu yoldan bir tedavi şekli bulmaya çalışırız. Ya normal olanı tarif et deseler ne yaparız? O zaman, karşımıza, taş gibi, odun gibi, hissiz ve şuursuz bir şey çıkmaz mı?
- Yalnızlık: Yangını resimde seyredenlerle, yananlar arasındaki mesafe…
- Her an açlığını hissederek nefse cebirle bıraktırılan yemek, bırakılmış olmaz.
Bu sırrı da bir kadın veli çözüyor:
Kapısını çalıp dünyada hiç gözü olmadığını söyleyen müçtehit çapında bir din alimine:
Senin, diyor, dünyadan bu şikayetin de bu dünyaya bağlı kalmaktır.
- Aşk namazının abdesti kanla alınır.
- Dünya hali nedir bilirim. Bir dal üzerinde serçeleri avladıkları yapışkan ökseler gibi bir şey.
- Yaş odunlar gibi haykıra haykıra yanma! Kuru odunların eriyişine denk, tatlı ve sessiz kavrul.
- İnsan…Yüzünü bile tam görebilmekten aciz mahluk. Öyle ya, aynada sağ sola sol sağa geçtiğine göre gördüğü tam kendisi mi? Ancak birbirimizi görebiliyor yahut gördüğümüzü sanıyoruz. Bir eksiğin daha büyük eksiği de aynada tecelli ediyor. Aynada yahut bütün mücella satıhlarda… Demek kendimizden bile gizlenmişiz.
- Bunca vebal altında ayakta durabilmekten büyük keramet mi olur?
- Şeyh-i Ekber der ki: Zıtlar birbirine o kadar yakındır ki, bir kere buluşabilseler bir daha ayrılmazlar.
- Hiçbir günah, günaha hor bakmaktan büyük olmaz.
- İsrail oğullarından biri Allah’a hitap etmiş: “Ne günahlar işledim, ne sapıklıklar yaptım, beni cezalandırmadın!” Allah onu peygamberine vahyetmiş: “ Git de, ona de ki, ben kendisine en büyük cezayı verdim; ama farkında değil: ondan duayı ve gözyaşını kestim.”
............
alıntılar yaptığım eser okunmaya değer... üstad klasiği.. hepimiz aynadaki bir yalan değil miyiz aslını arayan.