Toplam yorum: 3.082.620
Bu ayki yorum: 2.300

E-Dergi

Hatice Arslan Tarafından Yapılan Yorumlar

03.08.2010

Yazarın okuduğum ilk kitabı. Okumamın sebebi, doğrusu, son günlerde gelişen "ermeni katliamı" meselesi ile ilgili yazarın neler yazdığıydı. Kitabı okuduktan sonra şu sonuçlara vardım.
1- Türklerin, tarihleriyle ilgili unutkanlıklarını/tarihlerine karşı baktıkları olumsuz tavrı bize hatırlatması. Örneğin; (sayfa 184):"belki de kendi köklerinden nefret etmek Türklerin sık sık yaşadığı bir derttir, sonucuna vardı..." veya (sayfa 185):"Türkler düpedüz Ortadoğulu'dur ama nedense bunu sürekli inkar ederler. ...." Veya (sayfa 172-73):"nice sonra Armanuş bu anı hatırladığında meselenin bir zaman algısında farklılık olduğuna kanaat getirecekti. Kendisi bir Ermeni kızı olarak kendi kuşağından nesiller evvel yaşamış atalarının ruhlarını içinde barındırdığına inanıyordu. Halbuki sıradan bir Türk'ün nesebiyle arasında böyle bir süreklilik hissi yoktu. Ermenilerle Türkler farklı zaman çerçevelerinde yaşıyorlardı galiba. .....Halbuki Türkler için zaman pek çok yerinden bölünmüş kesik kesik bir çizgi gibiydi;geçmiş belirli bir noktada sona eriyor, şimdi sıfırdan başlayıveriyordu. Türklerin geçmişi ile şimdisi arasında safi kopuştan başka bir şey yoktu". Kahramanların ağzından iletilen bu düşüncelerde hiç mi gerçeklik payı yok?
2-Ermenilerin de kendilerini nasıl değerlendirdikleri. Örneğin; (sayfa 185):"belki de kendine acımak Ermenilerin sık sık yaşadığı bir derttir,sonucuna vardı...." veya (sayfa 217):"toplu histeri diye bir şey varsa toplu hafıza diye bir şey de vardır. Ermenilerin histerik olduğunu filan söylemiyorum, yanlış anlamayın....Bir hikayeyi tekrar tekrar dinlersen, anlatıyı içselleştirirsin.İçselleştirdiğin anda da başkasının hikayesi olmaktan çıkar. Hatta hikaye bile olmaktan çıkar, gerçek olur, senin gerçeğin. Kendi gerçeğinmiş gibi canını dişine takıp mücadele edersin. Bu yüzden yirmisine gelmemiş bir sürü Ermeni-Amerikalı, dedelerinin ninelerinin anlattıkları hikayeleri bu kadar derinden yaşıyorlar. Zamanda donmuş bir anlatı...."
3-Ermeniler/Ermeni gençler konuyla ilgili ne kadar bilgili (kendilerine göre) ve meraklı iseler Türkler de bir o kadar ilgisizler. Buna örnek olarak, Armanuş'la Asya'nın ilk tanıştıklarında, Armanuş'un konuyla ilgili sorularına karşılık Asya'nın konudan haberdar bile olmaması verilebilir.
4-"Kendine yabancılaşma" konusu da kitabın yan temalarından birisi. Kazancı ailesinin farklı bireyleri arasındaki uçurum, aralarındaki çatışmalar, kahramanlardan Mustafa'nın Amerika'ya göç ettikten sonra Türkiye ile ilgili hiç bir şeyle ilgilenmemesi, kendi anadilini 20 yıl boyunca hiç kullanmaması, Amerika'daki Türklerden ve Türk kuruluşlardan sürekli uzak durması gibi.
Evet,kitabın bazı yerlerinde Türklerin güya işledikleri bu katliamdan dolayı sürekli özür dilemeleri gerektiği Ermeni kahramanlarından ağzından dile getiriliyor, ancak bunun yanında Türk kahramanların da gerçekleri bir türlü doğru dürüst ifade edemedikleri gösteriliyor. Bu haliyle, kahramanların arasında geçen ilgili konuşmalar bu günkü siyasi durumu hiç mi yansıtmıyor?
Sonuç olarak; bir konuda eleştiri getirmek istiyorum: Kitabın sonunda, iki aile arasında kurulan kan bağı ve bu tesadüf oldukça abartılı... siz ne dersiniz?
03.08.2010

Bence kitap başarılı. Çok mu sürükleyici? Bence hayır. Kurgusu mu kuvvetli? Değil. İnandırıcı mı? O da değil. Bence başarısı, kitabın kendisinden çok bahsettiriyor olması ve oldukça iyi bir satış yakalaması.
Ele aldığı konu daha çok tartışılacak nitelikte.
Ayrıca, kitap okumaktan pek hoşlanmayanlar için de iyi bir başlangıç kitabı olabilir. Macera var, heyecan var, karakterler tanıdık, dili hafif, pek uzun da değil.
03.08.2010

Yazarı ve kitap hakkında o kadar çok yaygara oldu ki; dayanamadım okudum.
Birincisi, eğer elinizde başka bir kitap daha varsa ve içinizden acaba bunu mu yoksa şu kitabımı okusam diye kararsızlık yaşıyorsanız; diğer kitabı seçin.
İkincisi, bu gibi vasat bir kitabı yazmak için dünyaca ünlü olmak fazlaca lüks. Kitabın içeriğinde ders olarak verilenleri; Doğu dinleri, Budizm vs. ile ilgili yazılmış diğer kitaplarda da fazlasıyla bulabilirsiniz.
Üçüncüsü, kardeşim madem roman yazıyorsun, doğru düzgün bir hikaye örgüsü kur bari. Ne bir öykü var, ne bir süreklilik.
Sonuç olarak; kitap, Amerika'da yoğun bir okuyucu kitlesi çekebilir ama bence felsefenin, kelamın, tasavvufun ve diğer deruni öğretilerin oldukça yerleşik olduğu toplumlarda arı vızıltısı gibidir. Kitabı, felsefeye giriş yapmak isteyen Texas'lı çiftçilere tavsiye ederim.
03.08.2010

Kitap, toplam 25 yazıdan oluşuyor. İlk yazı "Sunu Yerine". Nazım Hikmet'ten güzel bir alıntıyla başlanmış. Yazıların tümü yazarın, Türkiye içinde çeşitli vesilelerle yaptığı gezilerdeki anılarından oluşuyor.
Kitabın bence en çarpıcı bölümü " İki paket sigara..." isimli olanı. Yazarın sürekli yazmasının en büyük sebebi bu bölümde anlatılan ilginç bir tesadüften ileri geliyor. Yazarın karşılaştığı ilginç olay kısaca şu: Yazar, bir gün, Diyarbakır'ın uç mahallelerinden birisinde sigara almak için bir bakkala uğrar. Bakkal kendisine sürekli olarak bakmakta ve yazar bu durumdan oldukça rahatsızdır. Bakkal sonunda iki paket sigarayı yazara uzatır ve yazarın verdiği parayı ısrarla kabul etmez. Sebep, sonunda anlaşılmıştır. Bakkal, demir bir kutudan iki gazete küpürü çıkarır. Gazete küpürlerinde Zeynep Oral'ın resmi ve "Esintiler" başlığı altındaki yazısı bulunmaktadır. Bakkal ve oğlu on dokuz ay boyunca suçsuz yere Diyarbakır Cezaevi'nde yatmış ve sonra suçsuzsunuz denilerek serbest bırakılmışlardır. Bu süre içersinde bakkal ve oğlu bu iki yazıyı saklamış ve sık sık okumuşlardır. Ve o kadar zaman sonra hala da saklamaktadırlar. Bu yüzden iki paket sigara, yazara olan borçlarını ödeyemez bile.
Haa, ancak eksik olan şu ki; yazarın bu iki yazıda neyden bahsettiğinden hiç dem vurulmamış.
En eğlenceli yazılar ise Doğu Karadeniz ve halkı ile ile ilgili olanlar. Bu yazılarda şunları göreceksiniz:
- Mizah, Doğu Karadeniz'linin doğasında bulunmaktadır.
- Laz olmak için, Lazca bilmek, Lazca konuşmak ve Çayeli'nin öte yanından olmak gerekiyor. Yani Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Hopa ve Sarplı'lar Laz sayılabilir.
- Buranın insanları çok yaşarlar. Buralarda kadınlar kendi aralarında birbirlerine şöyle seslenirlermiş:"Kızım, kızına söyle, kızının kızı ağlıyor"
03.08.2010

Elif Şafak'ın okuduğum ikinci kitabı. İlk olarak, Baba ve Piç'i okumuştum. Hani şu "Ermeni meselesi" dolayısıyla olumlu-olumsuz bir çok eleştiri alan romanı.
Bu kitap bir roman değil. Farklı zamanlarda yazmış olduğu makalelerinin bir araya getirilmiş bir seçkisi. Bence iyi de olmuş. Yazarın romanlarının alt yapısını da bu makalelerde görebiliyorsunuz.
Doğrusu, yazarın görüşlerini paylaşsak da paylaşmasak da; iyi eğitim almış, yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da bulunmuş, çok dilli, hatta ki romanlarını İngilizce yazabilecek kadar yabancı dile hakim bir Türk bayan. Bayan bir yazar diyorum; zira kadın hakları, feminizm gibi konularda oldukça hassas.
Kullandığı dil açısından, bol bir kelime dağarcığına sahip. Tarihe, dile ve tarihsel düşünceye olan hassasiyeti ve merakı, onun hem modern hem de Osmanlıca kelimeleri sık sık kullanmasıyla sonuç veriyor. Şahsen bu benim için hiç te bir sorun değil, aksine insanın dağarcığını zenginleştiren bir durum. Ancak, günlük 200-300 kelime kullanım kapasitesine sahip bir çok okur veya okur adayı için yazdıkları fazlasıyla ağdalı gelebilir. Hatta birçok kişinin, "Ya nediyor bu hatun? Dediği bile anlaşılmıyor. Arı-duru yazsın da herkes anlasın" dediğini bile düşünüyorum.
Bir çok makalesinin bir çok satırının altını dikkatle çizdim. Çoğunu bir kaç kez daha okudum. Bence yazar, 2-3'er sayfalık yazılarında, uzun hikayeleri olan birçok hususu ele almış. Kadınlık, kimlik, Doğu-Batılı olmak, kültür, kültürel bölünme gibi konular en çok ele alınanlar.
En çok beğendiğim makaleler şunlar:
- Dipsiz boşluk
- Türkiye'nin modern yüzü
- Gümüş mazi
- Öteki ben
- Mutsuz aileler
- Berlin ve İstanbul
- Gececil edebiyat
Eğer, düşünmeye, düşünceye, düş kurmaya, başkarının düşlerini ve evhamlarını öğrenmeye meraklıysanız bence alın, okuyun.