Engin Aktel;Kestane Karası adlı kitabında, 1940'lı yıllarda Burgazada'da yaşayan,ekmeğini denizden çıkaran balıkçıları ve ada halkını anlatıyor.Sevgi,saygı,korumacılık ve paylaşma duygusu ile birlikte omuz omuza yaşayabilen Rumları ve Türkleri anlatıyor.
Kitapta oldukça zengin bir kadro olmasına rağmen konu bölünmesi veya olaylardan uzaklaşma olmuyor oldukça akıcı bir dille yazılmış.
Romanda,bir çok bildiğimiz gerçek tekrar gözlerimizin önüne sunuluyor.İnsanlara zenginliklerini sunan deniz, kendisine hor davranana, örneğin dinamitle avlanana bedelini ağır ödetiyor. İnsanın denizle mücadelesinde harcadığı emeği 'çalmaya' çalışan tüccarlara yönelik tartışmalarda da, kişisel çıkarların, amaç birliğinin ve dayanışmanın önündeki en büyük tehdit olduğuna gönderme yapılıyor.Balıkçılardan birinin avladığı üç adet orkinosu çok ucuz fiyata kapatmaya çalışan tüccara karşı ada halkının yaptığı savunma ve ortak karar sonucunda oluşturulan kooperatif faaliyeti dikkati çeken bir nokta oluyor.
Roman,ailesini yıkıcı bir depremde kaybeden dışarlıklı Sami'nin yolunun bir gün Burgazada'ya düşmesi ve kendi isteğiyle hiç bir beklentisi olmadan Stelyo Reis'e (Reis bile olduğunu bilmeden ) yardım etmesiyle başlıyor.Aralarında kültür,din,yaşam farkı olmasına rağmen sıkı bağlar oluşmaya başlıyor.Stelyo Reis Sami'yi ölen oğlunun yerine koyuyor,Sami'de Stelyo Reis'i ve ailesini kaybettiği ailesinin yerine.Böylece adadaki yaşam,balıkçıların yaşantısı,deniz hayatı anlatılmaya başlıyor.
Olaylar,bir gün Stelyo Reis'in ağları toplamak için tek başına denize açılmasıyla gelişmeye başlıyor.
Amansız Kestane Karası fırtınası patlıyor.Gelişen olaylar karşısında normal yaşamlarında birbirlerine düşman olan insanların nasıl birbirlerine kenetlendiklerini,bazılarının ise tamamen kopup gittiklerini,bazı durumlarda katı kuralların bile önüne geçilebileceğini okuyorsunuz.Oldukça sürükleyici,her sayfada ayrı bir fırtınada yolculuk eder gibi hissettim kendimi.Hem üzücü hem tatlı sürprizlerle dolu,sıkılmadan okunabilecek bir kitap.