E-Dergi

'Martı' ve 'Mavi Tüy' gibi öyküleriyle tanınan Richard Bach bu kitabı 'Gelincik Güncesi'yle, uçmaya karar veren bir gelinciğin hikâyesini kaleme alıyor. Kitapta, uçmayı öğrenen gelinciğin diğer gelinciklere uçmayı öğretmesinin ardından yaşananlar keyifli bir dille anlatılıyor. Bach, diğer kitaplarında olduğu gibi yine gökyüzünde geçen keyifli bir maceraya okurları davet ederken, bilginin paylaşımıyla
gelen başarıyı ve mutluluğu gökyüzüne özgü, özgür bir dille işliyor.

19. yüzyılın ilk yarısında İngiltere'den Avustralya'ya giden gemi, sıcak ve sisli bir günde rüzgârsızlıktan yol alamamaktadır. Bu zorunlu arayı önemsemeyen yolcular gemide bir balo düzenlerler. Gemidekiler, bu gerçeküstü parti havasına kendilerini hemen kaptırır ve ellerinde içki kadehleri ile aşka doğru yelken açarlar; ancak hareketsiz duran gemilerinin tabanında bir sürü küçük delik açılmıştır... William Golding'in kaleme aldığı 'Geçiş Ayinleri' devamı olan 'Yan Yana'da bir grup yolcunun yaşadığı gerginlikler anlatılıyor. Her yerinden su almaya başlayan, batması an meselesi olan bu geminin yolcuları, korku ve aşkı aynı anda yaşarken delililiğin eşiğine geliyorlar. Golding'in kendine has üslubunda şekillenen yolcular, gemi yavaş yavaş parçalara ayrılırken yaşamlarını gözden geçirmeye başlıyorlar...

1960'larda bir antropologla evlenerek balayını Irak'ın bir köyünde, çamurdan yapılma küçük bir evde geçirmek zorunda kalan Elizabeth Warnock Fernea, yaşadığı olayları 'Şeyhin Konukları' isimli kitabında anlatıyor. Irak'a gitmeden önce ne Arap ne de Ortadoğu kültürü hakkında hiçbir şey bilmediğini dile getiren Fernea, kitabında yer alan tüm köy, aşiret ve kişilerin gerçek olduğunu söylüyor. Zorunlu olarak çarşaf giyen ve günlerini yalnız başına dillerini anlamadığı insanların arasında geçiren yazar, aynı zamanda çokeşli bir İslam toplumunda her iki cinsiyetin oynadığı rolü de ayrıntılarıyla gözler önüne sermeye çalışıyor. 'Şeyhin Konukları', Fernea'nın onurlu, insancıl, renkli, alçakgönüllü ve yaşamları kadar hüzünlü olduklarını söylediği İran kadınları hakkında ilgi çekici bir gözlem kitabı.

Din ve kadın olgusu tarih boyunca olduğu gibi bugün de ilgi çekmeye devam ediyor. Ayrıca dinle bağlantılı olarak tartışılan kadın olgusu, Türkiye'nin modernleşme süreci içerisinde bir çok değişimin net bir biçimde izlenebildiği bir alan olarak ortaya çıkarıyor. Mustafa Tekin de kaleme aldığı 'Kutsal, Kadın ve Kamu' isimli çalışmasında, din ve kadın, aydın kadın ve din, aydın kadın ve kadın gibi içiçe geçen ilişkileri ele alıyor. Bir yandan din olgusuna diğer yandan din dolayımıyla kadın olgusuna 'aydın' düzeyinde kadınların yaklaşımlarını inceleyen kitap, kadınların kendilerine içten bakışlarını yansıtabilmesi açısından da önem taşıyor. Tekin, sıkça tartışılan din ve kadın olgusunu anlamaya ve açıklamaya çalışıyor.

Parke döşeli ve güneşin altından bir toz sürerek taşları parlattığı bir sokaktaydım. Kararsız, düşünceli, hastalıklı, atılgan, coşkulu, saldırgan, sevinçli adımların, sahiplerinin gölge ağırlıkları altında ezildiği, gölgelerin kendi başlarına eğlendiği bir kaldırımın kenarında, bir hindinin minicik bir serçeye kabarık göğsünü gururla göstermesini seyrediyordum(...)" Öykülerinde masalsı çağrışımlara, değişik saptamalara, hem gerçeklerin derinleklerine hem de düşlerine yer veren Muzaffer Buyrukçu, 'İpek Pijamalı Katiller' isimli kitabıyla okuyucularını mest etmeye devam ediyor.