Toplam yorum: 3.080.923
Bu ayki yorum: 601

E-Dergi

munis_edip Tarafından Yapılan Yorumlar

22.05.2006

alışılmş bir kitap değil bu eser.bir nevi fikir ve yapıt özeti.bununla beraber bir özetten çok farklı.suni değil.yüzeysel değil.etkileyici ve üstün.başucu kitabı diyebileceğim bir eser..
09.05.2006

namık kemalin hem eser hem şahsiyet yönünden incelendiği gerçeketn farklı bir kitap..hakkın hak sahibine verildiği bir kitap..özellikle şair namık kemali sultan-ı şuara necip fazıldan dinlemek hoş..kitap kaynak göstermesine rağmen o kaynaklara bağlı kalmıyor kesinlikle..çoğunlulkla eleştirel yklaşılıyor kaynaklara..necip fazıl belki objektifliği yerleştirmeye çalışırken biraz subjektif kalmış olabilir ama zaten kitabın girişinde bu eserin akademik bir yapıt. makale vs değil, bir dava kitabı olduğu üzerinde duruluyor.. namık kemali her yönüyle bir de buradan okuyun derim..
07.05.2006

refik halid bu eserini reşat nuri gibi, yakup kadri gibi 19.yy ın marazi realizmine mutabakatla yazmış..yeşil gece, yaban, vurun kahpeye, yaprak dökümü vb kitaplarla soydaş bir eser..peki bu eser gerçekten çok mu başarılı?..anadolu insanının gerçek kimliği budur lafı üzerinden onu küçümsemek, okuyucuya kokuşmuş, çürük hastalıklı ahlaksız manzaralar fonunda onu insafsızca kötülemek başarı mı?emile zola2nın germinal kitabında bina molozları altında sokaklarda hayvanlar gibi çiftleşen insanlar tasvir edilir..ve bu gerçek ve çıplak hayat olarak okuyucuya gösterilir..işte az önce marazi realizm olarak ifade ettiğim akımın zirvesidir zola ve bizim cumhuriyet dönemi yazarlarımız da bu adamdan çokça etkilenmişe benzer..bu eserin bugün bu kadar beğenilmesinin sebeplerinden biri yakalndığımız aşağılık kompleksidir..biz kendimizi kötüleyerek aşağılayarak yüceldiğimizi sanıyoruz..lütfen uyanın artık..kendimizi aşağılarda değil yukarılarda arayalım..kötülemeye değil çözüm üretmeye adanalım..işte biz buyuz! gibisinden bir hitaba muhatab bırakmaya çalışıyor bizi refik halid..belki yazıldığı dönem itibariyle çok tutulmuş olabiir lakin bu marazı hortlatmaya kimsenin hakkı yok..aziz nesin bu akımın son temsilcisiydi ve onunla beraber türk insanı ağır bir hastalıktan kurtuldu..ama görüyoruz ki içimizde hala hastalıktan, çirkeften, kötülükten zevk alanlar var..belki tüm bu problemleri yaşıyoruz hala ama bize bunları ortaya dökerek kendimizi onlara muhatap seçip kendi burnumuza burun kıvırarak alay etmek, kötülemek değil çözüm üretmek düşer..dini kültürü şahıslar muvazenesine koyarak falakaya yatırmak değil asla dönmek aramak araştırmak düşer...
05.05.2006

oktay sinanoğlu hocanın dil yolunda sarfettiği gayreti takdir etmemek olası değil.dil konusuna iki görüş zaviyesinden bakıyor yazar:birincisi saf ve öz bir türkçe diye yola çıkanlar, ikincisi ise osmanlıcayı yeni bir hüviyet yeni bir anlayış ve muhtemelen belirli b,ir fikir muhitinde yeniden oluşturmaya,konuşmaya ve yazmaya başlayan zümre.ve bu iki açıdan bakılınca da tek dil bahsinde eleştirilmesi gereken tek mania dilimize giren yabancı sözcükler oluyor..osmanlıcayı savunan gruba göre yabancı=avrupa.öztürkçeyi savunan gruba göre ise garamatik açıdan türkçe olmayan her kelime yabancı.ingilizce fransızca farsça arapça hepsi yabancı kategorisinde..oktay hoca ise farklı bir bakış açısı geliştirmiş:öztürkçe ve osmanlıcaya evet avrupa elsinesine hayır..ilk bakışta ideal bir görüş olarak algılansa da aslında iki grup ve oktay hoca bir konuyu gözden kaçırıyor:türkçeleşme..ilk önce öztrükçe zümresini ele alalım..bu grubun görüşüne göre bir kelimenin türkçe olmasının tek ölçüsü vardır:gramer..bu durumda halk ağzına yerleşmiş olmsası, geniş bir kullanım alanına sahip olması bir sözcüğü yabancı yaftasından kurtaramıyor..dil öz olamlıdır deniyor..aslında öz keklimesi ele alınarakbu konu çözülebilir:öz kelimesi halk arasında tyoğunluk kesafet anlamlarında kullanılan bir söz..özleştirme kelimesi özden türetilmiştir ve yoğunlaştırma, kesif hale getirme zenginleştirme anlmalrında kulanılır..buna bakarak, bir dilin her türlü yabancı ya da türkçeleşmiş unsurdan arındırılarak nasıl yoğun v zengin bir hale getirileceği merak konusu tabi..ikinci grup osmanlıcacılar ise en az öztürkçe hayranalr kadar marjinal ve tehlikeli..türk dilinin son 80 yılda katetttiği mesafeyi ve kazandığı zenginlikleri inkar hiç de akıl karı değil..oktay hocada ise hiç de tasvip etmediğim bir şekilde batı dillerinden dilimize geçmiş özcüklere karşı müthiş bir düşmanlık var..kuşkusuz bu durum da türkçeleşmeyi inkar ediyor..üniversite, terörist, okul, banka, internet vb kelimeler artık dilimizwe yerleşmiş, yabancılığı sezilmeyen tükçeleşmiş kelimler..bu kelimelerin tasfiyesi bize kaybettirir..görüldüğü üzere her üç görüş de kendi doğrularının yanında çelişkiler ve yanlışlar da taşıyor..olması gereken, bizce, adil bir ölçü olarak halk dilini ve halk dilinin yanında türkçeleşme gerçek ve temayülünü kullanmaktır..ayrıca her üç görüşünde züppe lisanına karşı gösterdiği sert tepkiyi de gerekli ve faydalı bir açılım olarak görmek makul bir duruş..üstelik züppe lisanının sadece avrupa dilleriyle sınırlı kalmayıp, osmanlıcanın da kendine göre bir züppe grup oluşturduğu düşünülürse bu çabayı takdir etmek çok daha anlam kazanıyor..bununla beraber az önce belirtmeye çalıştığımız dil görüşünün de yavaş yavaş yeni savunucular kazandığını belirtmek gerek.örneğin alev alatlının bu konuda gerçekten yapıcı eleştiri ve görüşleri var..hem zaten eski öztürkçecilerin yavaş yavaş bu görüşlerinde vazgeçmesi de doğrunun yavaş yavaş hakim olmaya başladığını gösteriyor.can yücel(toğrağı bol olsun) ve selim ileriyi buna örnek gösterebiliriz..zaten hepimiz de biliyoruz ki atatürk de dil devriminin de bir sınırı ve alanı olması gerektiğini ta o zamandan görmüş ve takdir etmişti..inşaallah ileriki dönemlerde dilimiz kendini tam anlamıyla bulur ve tüm bu tartışmlar da bir son bulur..
14.03.2006

kendi deyişiyle kırgız kültürünün çocuğu olan cengiz aytmatov öyle bir öykü yazarı ki klasik kalıplar karşısında diz çökmek zorunda kalıyor..geriye dönüşler ket vurmalar ve gelecek hayalleri ve fikirler yoluyla bize öykünün gidişatını haber veriyor lakin ne ilginçtir ki bu durum öykünün efsununu katmer katmer fazlalaştırıyor..oysa sıradan bir yazarın elinde bitmesi için dua ettiğiniz sıkıcı bir esere dönüşebilirdi..ya da artık döne döne aynı şeyleri yapmaktan aksiyondan trajediye(!) inkılap eden polisiye bir yapıta da dönüşebilirdi..ama hayır..o cengiz aytmatov!..o bir akıma ya da gruba tutunarak değil kendi öz kültürünün altın nüvelerine dokunarak özgünlüğünü ve biricikliğini korumaktadır..hikayelerinde zaten kırgız kültürünün yansımalarını görmek çok kolaydır..eleştirmen olmaya gerek yok..
ve üslubu..işte her büyük yazarın da söylediği üzre müellifin hatt-ı hümayunu..yazarın imzası..ta derinlerden içten kopup gelen bir yansıma..içinizde sevgi pınarları kıtacak kadar etkili bir samimiyet..içtenliğin rüzgarına ustaca sırtını verebilmiş bir edebi akış...bunların hepsini aytmatovda görmek mümkün..okunması gereken tekrar tekrar okunması gereken bir yazar..