Toplam yorum: 3.078.622
Bu ayki yorum: 5.500

E-Dergi

yesevihan Tarafından Yapılan Yorumlar

08.09.2003

Yalçın Küçük'ün çok kişinin tavsiye ettiği bu kitabını okumağa başlarken beklediğim analitik tavrı bulamadığım bir kitabı oldu.
Kalın hacminin önemli bölümü Orhan Pamuk ve Ahmet Altan analizlerine ayrılmış. Burada da o kadar savruk bir üslub var ki okur olarak konuyu kavramakta, ayrıntıları bir araya getirmekte zorlanıyor ve açıkça çok yoruluyorsunuz.
Benim için kitabdaki en keyif verici satırlar ise son beş yılın en muteber "Hariciye Vekili" olan İsmail Cem ile USA'nın eski Dışişleri Bakanı Madleine Albright arasındaki ilişkinin "ırksal" orijinine ilişkindi. Bu eksende kısaca değinilip geçilen "Derviş" vakıasını da daha ayrıntılı vermek gerekirdi. Yazar, bu tür biyografik sayılabilecek eserlerinde hiç değilse dipnot olarak, en güzeli de kitab sonuna ekleyeceği dizinde bahsedilen kişilerin kimliğine ilişkin verileri içeren, somut tarihi süreci belirleyen kısa notlar koyarsa okur için daha faydalı olacaktır.
Ülkedeki -kültürden sanata, siyasetten spora-herşeyin, aslında görünen gibi olmadığı konusundaki "kışkırtıcı" etkisi için bile okumağa değer... "Görünen"lerin "aslında ne" olduğunu anlamak içinse çok daha derinlikli araştırmalar gerektiği çok açık.
08.09.2003

Türkçe'nin "ilk yazılı metni" olarak kabul edilen Orhun Yazıtlarının yer aldığı kaynak bir eserdir. Danimarkalı Türkolog Thomsen tarafından çözümlenen yazıtların bugünkü Türkçe'ye aktarılan metni hususunda tartışmalar mevcut. Yazıtlardaki okun-a-mayan kelime ve harf gruplarının "uydurulması" yanında bazı "arkaik" Türkçe kelimelerin anlamlarının yanlış verilmiş olduğu da bilinen bir gerçek. Yine de daha sağlam bir aktarma yapılana kadar Türk çocuklarının uzak atalarının tarihe kaydedilen vasiyetlerini öğrenebilecekleri tek popüler kitab. (Bu konuda kaydedilmesi gerekli olan bir amatör bir çalışma da yazıtlarda kullanılan bir runik harfli alfabenin bilgisayar için hazırlanmış fontlarını içeren pakettir. Bu programın internette bulunabileceğini ilgililerine duyurmak isterim. Latin harfleri bu kadar yaygınlaşmamış olsaydı atalarımız taşlara kazılı harfleri ile yazışmanın heyecan verici olacağını düşünürdüm. Azerbaycan ve Özbekistan'ın da alfabelerini Latin harfleri ile düzenlediği günümüzde bu düşüncemin bir ütopya olarak kalmak zorunda olduğu da kabullenilmek zorunda olunan bir vakıa.)
Bugün sayıları yüzlere ulaşmış olan, bu alandan ekmek yiyen Türkoloji akademisyenlerinden üstadları Prof. Dr. Muharrem Ergin'in bu müstesna eserini eksiksiz ve yanlışsız olarak yayınlamalarını bekliyoruz. Son bir nokta olarak şunu da belirtmeliyim ki, Orhun yazıtlarının orijinallerinin bulunduğu Moğolistan'da yazıtlar alanındaki koruma ve
düzenleme çalışmaları T.C. Devleti'nin bir projesi olarak yıllardır devam ediyor. Nasılsa bir gün biter ve inşaallah dünyanın her köşesindeki Türklerden dileyenler Bilge Kağan'ın Bilge Tonyukuk'un hatıralarını taşıyan yazıtlarını düzenlenecek "kültür turları kapsamında" ziyaret imkanı bulurlar; Mısır piramitlerini ziyaretten daha anlamlı olmaz mı?
05.09.2003

Sultan Abdülhamid Han tarafından görevli olarak Hindistan'a gönderilen Şirvanlı Ahmed Hamdi'nin yolculuk ve gördüğü Hind kentlerindeki gözlemlerini anlatıyor. Eserin bir orijinalitesi bugünkü alfabeye aktaran kişinin Şirvanlı Ahmed Hamdi'nin torunlarından Fatma Rezan Hürmen olması.
Kitabda en ilgi çekici kısımlar Taç Mahal'in ihitşamının ayrıntılı olarak tasvir edildiği, İmam-ı Rabbani'nin türbesinin o günkü harabe halini anlatan satırlar.
Ayrıca Hindu dininin özellikle ölüler ve ölümcül hastalara uygulanan dehşetengiz sahneleri dile getirdiği sayfalar dikkat çekici oldu. Bazı ölümcül hastaların cennetten çıktığı rivayet olunan Ganj nehrine canlı canlı atılmaları, ölülerin bedenlerinin parça parça edilerek nehre bırakılması gibi İngilizlerin engellemeye çalıştığı tüyleri diken diken edecek davranışlar 100 önceki dünyanın inanç coğrafyasının Hind kıtasındaki halini dile getiriyor. Kitab yazarın dönüş yolunda uğradığı kısa Hicaz anıları ile sona eriyor.
Özellikle dede mirasını gün yüzüne çıkaran hayr'ul halef torunu kutlamak gerek. Bir de Osmanlı'nın son devrinde II. Abdulhamid gibi bir sultanın ilgi alanının ta Hind kıtasına kadar görevliler gönderecek derecedeki genişliğini ibretle düşünmek gerek.
Okur için bu kitabı zorlaştıran ise dilinin yazıldığı dönemin artık anlaşılması güç hale gelmiş olan Osmanlı Türkçesi olması; keşke orijinal metin ve sadeleştirilmiş günümüz Türkçesi metin bir arada sunulmuş olsaydı.
05.09.2003

"Halvette 40 Gün" Türkiye'yi ve tasavvufu iyi bilen bir Alman psikolog olan Michaela Mihriban Özelsel'in 1991 yılı başlarında, İstanbul'un Üsküdar'ında, kışın son günlerinde gönüllü olarak kapatıldığı bir odada dünyayla ilişkisini minimuma indirerek girdiği "halvet"te yaşadıklarını anlattığı bir psikolojik biyografi-günce denebilir. Yazar halvet sırasında 40 gün boyu tuttuğu günlüğe o gün yaşadıklarını kısa notlar halinde kaydetmiş. Bu notlar arasında benim en fazla dikkatimi çekenler Mihriban hanımın Rasulullah ile ilgili rüya ve vizyonları oldu. Özellikle son vizyonu "fenafillah"ı anlatıyordu sanıyorum. Tasavvuf kitablarında eski zaman dervişlerinin yaşaadıklarını okuduğumuz ve imrendiğimiz hallerin bu zamanda da yaşanıyor olduğunun çok kesin bir kanıtı olan kitabı tasavvuf, parapsikoloji vb. konulara ilgi duyanların mutlaka okuması gerekli. Kitabın ikinci kısmı ise yazarın derviş olarak yaşadıklarının psikiatr olarak çözümlenmesi denebilir. Bu bölüm genel okur için sıkıcı ve zor anlaşılır olabilir, ancak günlük kısmı herkes için... Kitabın kısa sürede 4 baskı yapması ve kitab nedeniyle Mihriban Özelsel ile Hürriyet, Star, Zaman gibi çok değişik çevrelere hitab eden gazeteler röportajların yapılması çevirinin ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. Söz gelmişken eserin çevirisini büyük bir yetkinlikle yapan Petek Budanur Ateş'i de kutlamalıyım. Hayatta yemek-içmek vb. bedeni hazlar dışında ruhani tadlar olduğunu da anlamak için,anlatmak için okuyun-okutun.
05.09.2003

Tasavvuf ile ilgili okuduğum ilk ciddi kitab olan "Tarih Boyunca Tasavvufi Düşünce" adlı Dergah Yayınları'nda çıkan eseri nedeni ile kendisini her zaman ilgi ile izlediğim Prof Dr. Yaşar Nuri Öztürk üzerinde en büyük etkiye sahib olan insan diyebileceğim mutasavvıf Kuşadalı İbrahim Halveti üzerine yaptığı doktora çalışmasının ürünü olan bir kitap. Yaşar Nuri Öztürk İslami çevrelerin zaman zaman tepkisine yol açan bazı fikirlerine gösterdiği referansları da içermesi yönünden önem taşıyor. Bu referanslar arasında tasavvufi zikir derslerini kaldırarak yerine "Kuran okuma" yı önerdiği, tekkelerin artık gerkesiz olduğunu söylediği gibi önemli tartışma konuları da yer alıyor. Tasavvufu anlamak isteyenler için ciddi bir veri kaynağı olarak okunması gerekli; altı çizilerek. Acaba Kuşadalı İbrahim Halveti, gerçekten tesbihat derslerini yasakladı mı ? Kuşadalı'nın Mektubları'nı dikkatle incelerseniz bunun hiç de Yaşar Nuri'nin anladığı ve anlattığı gibi olmadığını göreceksiniz.