E-Dergi

Kitap yayınlandığı zaman bayağı tartışma yaratmıştı. Ben işin o yanını bir kenara bırakıyorum. Çünkü varlık vergisi kararını alıp uygulayanlar siyasilerdi... Yılmaz Karakoyunlu'yu siyasetçi olarak tanımıştık, ancak bu kitabı okuduktan sonra iyi bir edebiyatçı olduğunu anladım. Karakoyunlu'nun yaptığı tasvirler gerçekten çok güzel, beni hayli etkiledi. Sadece fazla miktarda kullandığı, günümüz Türkçe'sine pek uymayan kelimeri beğenmedim. Onun haricinde konu çok güzel ele alınıp, anlatılmış. İnsana, bir dönemin Türkiye'sinde demek bunlar da yaşanmış dedirtiyor. Hüzünlü; bir o kadar da ibret verici bir öykü...Romanseverlere tavsiye edeceğim bir kitap.

Oktay Sinanoğlu, Türkçe konusunda gerçekten bir savaş veriyor. Kendisi edebiyatçı olmamasına rağmen, böyle bir konudaki mücadelesi gerçekten taktire değer. Bu kitap okunduktan sonra dilimizin nasıl yok edilmeye çalışıldığı daha iyi anlaşılacak. Kitap, Sinanoğlu'nun çeşitli makalelerinden oluştuğu için, bazı konular fazla tekrar edilmiş. Ama konunun öneminden dolayı onu da hoş görüyoruz. Türkçe'nin bu kadar bozulması, yabancı dille eğitimin okullarımıza girmesiyle hız kazanıyor. Bunun etkileri de günümüzde had safhaya ulaşmış ve neredeyse rezalet boyutuna varmış. İnanmayanlar sağda solda insanlarımızın ve özellikle gençlerimizin konuşmalarına, ayrıca şehirlerdeki işyeri tabelalarına lütfen bir dikkat etsinler. Ben herkesi TÜRKÇE konuşmaya ve Türkçe'mize sahip çıkmaya davet ediyorum. Bunun için "www.sinanoglu.net" sitesini lütfen takip edin.

Romanın basit ama ibret verici bir konusu var. Babası avlanmaya gidip de gizemli bir şekilde öldükten sonra annesiyle yalnız kalan Rose'yi yeni bir hayat beklemektedir. Bir gün kapılarını çalan kadın onlara reddedemeyecekleri bir teklifte bulunur. Çünkü Rose'nin bilmediği bir kardeşi vardır. Ama başka bir kadından. Kadın ölmüş, çocuk ise sakattır. Rose'yle üvey kardeşinin ilişkileri ve Rose'nin annesinin başını döndüren yeni hayat tarzında yaşadığı hayal kırıklığı çarpıcı bir şekilde anlatılmış bu romanda.

Kitap, eski bir MİT mensubunun anıları şeklinde yazılmış olmasına rağmen, konular çok yüzeysel geçilmiş. Halbuki bu türde bir kitap, çok daha kapsamlı olmalıydı. Herhalde Mehmet Eymür, zorunlu sebeplerden dolayı birçok olaya kitabında yer vermemiş. Ben, kitabın içerisinde çok özellikli bir şey bulamadım. Zaten kitabı, Soner Yalçın'ın "Bay Pipo" isimli kitabından hemen sonra okumuştum. Neredeyse kitabın tamamına yakını "Bay Pipo" ya alıntı yapılmış. Onun için "Bay Pipo" yu okuyanların bu kitabı okumalarına gerek yok diye düşünüyorum. Doyurucu bir kitap değil.

Kitabın yazarlarına göre, Abdullah Çatlı ve arkadaşları gözü dönmüş birer cani, kana susamış vampir gibi gösterilmiş. Nerde bir cinayet varsa, onu mutlaka Abdullah Çatlı veya onun emriyle arkadaşları işlemiştir!.. Masum(!) solcuları hep bu azılı katil(!) ülkücüler öldürmüşler. Bunlar öyle ileri gitmişler ki, devleti bile bunlar idare eder hale gelmişler!.. Abdullah Çatlı şimdi yok ya; geçmişte nerede bir cinayet işlenmişse onun sırtına yükle gitsin... Yazar dediğin, olayları tarafsız şekilde ortaya koyar; kararı da okuyucu verir. Ama bu kitapta maalesef bunu göremiyoruz. Bu konuda çok daha tarafsız yazılmış başka kitapları tavsiye ederim.