Son birkaç yıldır Bosna’dan hep savaş haberleri alır olmuştuk.
Drina suyunun üzerindeki tarihi köprü de, Bosna’daki kanlı
savaş sırasında sık sık gazetelere taşınmış, Sırp
bombardımanı sonucu ağır hasar görmüştü. Sadrazam Sokullu
Mehmet Paşa’nın doğduğu topraklara, Bosna’ya hediyesiydi bu
köprü. Müslüman ve Hristiyanların; Türk, Boşnak, ve Sırp
halklarının yüzyıllar boyu kah iyi komşuluk ilişkileriyle kah
düşmanlıklarla birarada yaşadığı Saray-Bosna’nın simgesi
haline gelen Drina Köprüsü, işte bu yüzlerce yıllık tarihin,
dostlukların, acıların, sevinçlerin, savaşların ve istilaların
tanığıydı.
Sözünü ettiğim tarihi köprünün öyküsünü anlatan “Drina
Köprüsü”, Türkiye’de yayınlandığı yıllarda oldukça ilgi
çekmiş, hakkında çok sayıda kritik yapılmıştı. Mesela 1962
tarihli Vatan gazetesinde, kendisi de roman yazarı olan Samim
Kocagöz şöyle tanıtmıştı kitabı; “büyük bir ilgi ile
okuduğum bu roman, doğu ile batının ilişkilerini, toplumların
doğudan batıya, batı anlayışının doğuya –manevi anlamda-
geçişini büyük bir başarı ile anlatıyor. Yazar, Sava nehrine
dökülen Drina suyu üzerindeki bir köprüyü ele alarak, bu
köprünün başındaki Vişegrad kasabasının orta çağdan
günümüze gelen serüvenini ilginç bir kuruluş ve dille
anlatmış… Drina Köprüsü, doğudan batıya, altından geçen
sular gibi Osmanlılığı geçirmektedir. Doğu ile batıyı
kaynaştırmaktadır. Yüzyıllar boyunca doğudan batıya olan bu
akış, bir zaman geliyor ki tersine dönüyor… Andriç’in şu
görüşü ne kadar yerinde; Balkan savaşından sonra yitirilen
ülkeler için Türk gençleri, Müslüman unsurlar ah vah ederken
Bosnalı gençler, Sırp gençleri Viyana, Prag üniversitelerinde
okuyorlar… Sırplar, Hırvatlar, Slovak milliyetçilik fikirlerini
geliştiriyor, sosyalist görüşler yayıyorlarken, Müslümanlar,
Türkler, hala Drina köprüsüne bakarak eski günlerini anıyorlar