Kitabı okumayı bitirmemin ardından bu kadar mücedeleye değer mi diye gönlümde bir kırılganlık oluştu. Şu evrende bir piksellik bile mevcudiyetimiz yok iken insanlar, neden ve ne için uğraş vermekteler diye insan kendine sormadan edemiyor.
Kitap iki kısım halinde yazılmış. İlk kısmı Mahir Kaynak'a ait. Ardından gelen kısım da Ömer Lütfi Mete'ye. Sorulan sorular ve bunlara verilen yanıtlar şeklinde kitap biçimlendirilmiş.
Her iki yazar da, bahsettikleri ve iddiada bulundukları düşüncelerinin ve varsayımlarının belgelerden ve ilgili verilerden eksik olduğunu en başta kabul ederek kendilerine ayrılan kısımda konuşmalarına başlıyor.
Kitabı okurken düşüncelere dalacağınızı belirtemeyeceğim. İnsanı düşünmeye sevk eden ve kendi çıkarımlarınızı temin etmenizi sağlayan bir kitap değil. Şayet, ülke gündemine yön verecek nitelikte bir insan olmayı arzu etmiyorsanız veya bu nitelikte bir insan değilseniz bu kitabı okumak size zaman kaybı ve size vereceği üzüntüler olarak geri dönecektir.
Çünkü, ülkenizin, sizin gibi olan insanların oluşturduğu en büyük teşkilatın kabiliyetsiz oluşunu hatırlatıp duruyorlar.
Kitabın bir yerinde, beni etkileyen şu cümle geçiyordu:
"Türkiye öncelikle kendisini iyi ve doğru bir şekilde tanımlamalıdır:
Ben neyim, neredeyim, ne için varım, yarın ne için var olacağım?"
Kitabı işte bu cümleyi anımsayarak bitirdim. İlham veren bir cümle. Aynı soruyu öncelikle ülkemiz adına değil de, kendimiz adına sormamızın ülkemiz yararına daha fazla katkı sağlayacağını düşünerek kitabı kapattım.
Bu kitap yerine "Derin Ahlak" veyahut "Derin Kimlik" minvalinde bir kitap okumanızı tavsiye ederim.
Zira, kitabı bitirdiğinizde, birtakım kabiliyetlerinizin gelişmediğini, düşünmediğinizi; bilakis kendinizi yok yere üzerek, hırpalayarak bir sonuca varamadığınızı göreceksiniz.
İnsanın, "birçok derin" unsurun sizin ve sizin gibiler hakkında tonlarca planı ve kötücül uygulaması olduğunu okuyunca ve bunu düşündükçe pes edesi veya çekip gidesi geliyor.