Neydin Sen!?..
Bir rüzgar mıydın da şöyle bir esip geçtin? Yapraklarını döküp dallarını kırdın içimdeki duygu çınarının! Yüreğime ebediyyet arzusunun çekirdeğini bıraktın; bedenim alev alev tutuştu böylece.Sonsuz hayat az ötede diklip duran müşahhas bir varlık kadar yaklaştı ruhuma.
Neysin sen!..Bir ışık demeti miydin de Rabbim bu demeti çok güzel yarattığı nadide bir kalıp içinde sundu bana?...Bir ayna mıydın ki gözlerimi kaybettim içinde ve şimdi ne seni ne de kendimi görebiliyorum? Neden bir an, pencerelerine varana değin açtın bana gönlünü? Sonra bir başka diliminde zamanın esrarlı br havaya bürünerek kapılarını bile kapattın yüzüme?..
Yoksa mevcut değil miydin?..Kuru bir ısıran dalı mı sarstı beni? Ebediyete yönelik sevgi ve hasrete susamış kalbi, aslında mevcut olmayan seni, bu kuru ısırgan dalında hissedip de aşka mı geldi?...Şimdiye değin yaşadıklarım körebe oynayan bir romantizmin köpükleri miydi?
Neydin sen?... Gökten avuçlarıma düşen bir damla su mu? Kalbimin yangını bütün hücrelerimi sarınca buharlaşıp kayboldun. Sonu gelmez sandığım bir heyecen mıydın ki kendi ellerimle hazırladım sonunu? Yoksa bu gurbet gönlümle yıkılmaz bir kule olarak mı algıladım seni ve sen bir kuş tüyü gibi uçup kayboldun gökyüzünde?..
Bir şiir miydin?.. İçimi doldurdun gizemli mısralarınla, intizarınla...Şimdi her mısra boşluğa asılıp kaldı yapayalnız!...
Bir masal mıydın, kuşların geceleyin ruhuma anlattığı? Bir efsane miydin, çağların ötesinden kopup gelen? Yoksa bulutların kulağıam fısıldadığı bir nağme miydin?
Seninle farkına vardım içimin üsra köşelerinin. Karanlıklar içinde bırakılmış onurumuzu kurtarmak için bilendim seninle. Kıskacına sıkıştığım fasit bir daireyi sathi endişeler çemberini kırdım sayende. Sayende yeniledim adımlarımı. İnce bir alev gibiydin; ama o alev bir yığın dinamiti ateşleyecek güçteydi.
Nerdesin şimdi?..hangi tomurcukta, hangi iklim ve mekanda?Bugünde mi dünde misin? Hayalde mi düşte misin? dağalra bakıp seni hatırluyorum, yollara bakıp seni! Dünyamı menekşe renginle bürüyüp kayıplara karışmasaydın, dağlar bana acıyarak bakmaaycak, yollar gözümün yaşını silmeyecekti? Sana bir yabancı gibi uzaktan seslenemk yerine, yüreğimde ağarlayacaktım seni.Aaaah bir kaldırabilseydim simsiyah peerdeleri!..Yolları yumak yumak sarabilseydim avuçlarımda! Dağları devirebilseydim!...Hepsinden daha da önemlisi çıkarabilseydim sırtımdan hicran gömleğini? Vuslatı yudumlayabilseydim!...
Aaaah, ah!..
Bazen bir yağmur damlasının, bir çiçek yaprağının, bir rüzar perisinin bakışlarında buldum o mağrur, dimdik ve tavizsiz tavrını. Sesin bazen ıssız bir köşede yankılandı defalarca, yılmadan ve dikkatle dinledim seni...
Başka söze ne hacet..