"Müslümanlar tarih sahnesine çıkışlarının ilk yüzyılında tereddütsüz ve giderilmek tanımayan bilme, öğrenme susaması ile diğer kültür dünyalarının bilim miraslarını almaya başladılar. 9.yüzyılın ortalarında hemen her alanda alma-özümleme evrelerini geride bırakarak yaratıcılığa geçtiler. Onlar devraldıklarını yüksek bir düzeye ulaştırmaktan başka yeni bilimleri ortaya koydular,diğer bir kısmını başlangıç yollarına soktular. Tüm uygarlıklarda olduğu gibi onların da bir süreden sonra yıpranmaları, aşınmaları, yerlerini bir veya birkaç ardıla bırakmaları kaçınılmazdı. Onlar bu kaderi 711 yılında İspanya’ya ayak basmakla çizdiler. 16.yüzyılın başında öncülün bilimde daha hükümranlık durumunu kaybetmediği bir sırada, ardıl yaratıcılık evresine ayak basmıştı. Fazla değil,bir yüzyıl, yaşlının gence önderlik yerini bırakması için yetmişti. Bu tarihi bağlantı, öncül ile ardıl arasındaki bütünlük gerçeği ne yazık ki,henüz her ikisinde bilinç sahasına çıkmış olmaktan çok uzak." s.182