Glenn Meade in ülkemizde ard arda yayınlanan ilk 4 romanı (8. Gün, Brandenburg, Sakkara nın Kumları ve Kar Kurdu) birbirinden çok farklı zaman mekan ve temalarda mükemmel romanlardı. 8. Gün, İstanbul da başlayıp Avrupa nın çeşitli kentlerinde kısa bir süre devam ettikten sonra Washington da yaşanan tempolu bir terörizm macerasını konu alıyordu. Kar Kurdu, bugünden Stalin dönemi Rusyasına dönüp okurlarına Rusya kışında müthiş bir serüven yaşatıyor ve yine bugüne dönerek sonlanıyordu. Sakkaranın Kumları II.Dünya Savaşında Mısırda yaşanan müthiş ve Indiana vari bir macerayı konu alıyordu. Brandenburg ise buz gibi bir Neo Nazi romanıydı, inanılmaz şoklarla doluydu, Ludlum tarzını anımsatmakla birlikte, kesinlikle -evet Ludlum dan bile!- daha iyiydi. Bu birbirinden mükemmel 4 roman, beni de bir çok tür okuru gibi bir Glenn Meade severi haline getirdi. Sonraki roman için bir kaç yıl beklememiz gerekti ve Buz Kapanı geldi. Şu anda detayları aklımda bile kalmayan (diğer dördünden çok sonra okumama rağmen) sıradan bir romandı, okunmaz mı, okunurdu, ama Meade bizi hayalkırıklığına uğratmıştı, çünkü mükemmel değildi. Aradan yine birkaç yıl geçti ve Şeytanın Müridi geldi. Arka kapak konusuna baktığımda, Meade in daha önce hiç alışık olmadığımız tarzda korku gerilim yazdığını gördüm. Buz Kapanının bir istisna olduğuna inandığım için ve yıllardır mükemmel bir Meade romanı hasreti ile beklediğim için, kitapyurdunun sunduğu mükemmel fiyata bile aldırmayıp hemen satın almak, 2-3 gün beklememek ve akşam okumaya başlamak istedim. Roman başladı, her bir sayfayı artık düzelecek, birşeyler olacak, bu Meade olamaz diye sabırla okudum. Başından sonuna kadar klişelerle bezeli, bir ordan bir burdan kopyalarla örülmüş, yazar adına hiçbir yenilik, tarz ifade etmeyen, sıradan, basit kurgulu, onlarca benzerinden parçalar bir araya getirilerek oluşturulmuş ve Buz Kapanını bile mumla aratan bir roman okudum. İnanamadım. Oysa ben Meade den yine mükemmel bir roman beklemekle birlikte, özellikle korku gerilim türüne bir yenilik kazandıracağına kesinlikle inanıyordum romana başlarken. Tek bir yenilik kazandırmış, o da şu : Okuru romanın kahramanı olan Kate Moran dan soğutmayı başarmış. Bu gerçekten ilginç ve kitabı okumanın bana yaşattığı tek deneyim. Roman boyunca Kate Moran ile (diğer tüm gerilim romanlarının aksine) asla barışamıyor, bir türlü sevemiyorsunuz onu. İnanılmaz bir şekilde roman kahramanı hakkında kötü şeyler düşünüyor ve hissediyorsunuz. Glenn Meade in Şeytanın Müridinde bana yaşattığı tek yazar farkı bu.